0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
150
Okunma
Siyasal İslam’ın, İslamcılık İdeolojisinin İslam’a Etkisi
Giriş
İslam dini, 14 yüzyılı aşkın süredir bireysel ve toplumsal hayatı şekillendiren bir inanç sistemi olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak modern dönemde, özellikle 19. yüzyıldan itibaren, İslam’ın siyasi alana taşınmasıyla birlikte İslamcılık adı verilen ideolojik bir hareket ortaya çıkmıştır. Bu hareketin temel amacı, İslam’ı sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir yönetim biçimi ve hukuk sistemi olarak hayata hâkim kılmaktır. Bu bağlamda Siyasal İslam, İslamcılığın pratikteki karşılığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki, bu ideolojik yaklaşım İslam’a nasıl etki etmiştir?
İslamcılık İdeolojisinin Doğuşu
İslamcılık, Batı emperyalizmine ve modernleşme süreçlerine karşı bir tepki olarak doğmuştur. Cemaleddin Afgani, Hasan el-Benna, Seyyid Kutub gibi isimler, İslam’ın modern sorunlara çözüm olabileceğini savunarak dini yeniden politikleştirmiştir. Bu, İslam’ın bireysel ve ahlaki yönünü geri planda bırakıp daha çok siyasal bir araç haline gelmesine neden olmuştur.
Siyasal İslam’ın İslam Algısına Etkisi
Siyasal İslam, dini sadece bireysel değil, devlet merkezli bir ideolojiye dönüştürme çabası içindedir. Bu durumun birkaç temel sonucu olmuştur:
1. Dinin araçsallaştırılması: Din, siyasi iktidar aracı haline gelmiş; bu da samimi dini yaşantının yerini ideolojik sadakate bırakmasına yol açmıştır.
2. Meşruiyet sorunu: İslam’ın evrensel mesajı, siyasal projelere indirgenmiş; farklı yorumlara tahammülsüzlük artmıştır.
3. Radikal akımların güçlenmesi: Siyasal İslam’ın bazı radikal versiyonları, şiddeti meşru gören yapılara zemin hazırlamıştır (örneğin IŞİD gibi).
4. Toplumsal bölünmeler: “Gerçek Müslüman” tanımı üzerinden insanlar ayrıştırılmış, din üzerinden kutuplaşmalar oluşmuştur.
İslam’ın Evrensel Mesajının Daralması
Siyasal İslam, İslam’ı bir ideolojiye indirgerken, onun evrensel ahlaki ilkelerini, merhamet merkezli yaklaşımını ve çoğulcu yorum zenginliğini daraltmıştır. Oysa klasik İslam düşüncesi, farklı mezhep ve görüşlerin bir arada yaşamasına imkân tanımıştır. Siyasal İslam bu çoğulculuğu tehdit etmiştir.
Siyasal İslam ve İslamcılık ideolojisi, İslam’ın din olarak değil, ideoloji ve siyaset olarak algılanmasına yol açmış; bu da hem Müslüman toplumlarda hem de İslam’ın dış dünyadaki algısında önemli değişimlere neden olmuştur. Bu nedenle, İslam’ın asli kaynaklarına ve ahlaki özüne dönülmesi, dini siyasetten ayırarak daha sağlıklı bir dini hayatın mümkün olabileceği düşünülmektedir.
Türkiye’de Siyasal İslamcılığın Toplumsal Algıya Etkisi
Türkiye’de uzun süredir iktidarda bulunan siyasal İslamcı ideolojinin, zaman içerisinde ilkesel değerlerle bağdaşmayan, hatta bu değerleri rencide eden gayriahlaki eylem ve pratiklerle anılması, toplumsal düzlemde ciddi bir kırılma yaratmıştır. Özellikle basına yansıyan haberler, kamuoyunda bu ideolojinin temsilcilerine yönelik güvensizlik ve tepkiyi artırmakta, buna karşılık karşıt ideolojilere yönelik sempatiyi beslemektedir.
Bu durum, dindar ya da dini duyarlılığı olan bireylerin, İslam’a bağ kurma çabalarını zedelemekte; çünkü Siyasal İslam’ın temsilcileri, inançla özdeşleştirilen bir duruş sergilemelerine rağmen, sergiledikleri gayriahlaki davranışlar sebebiyle inanç dokusunu zayıflatmaktadır. Bu da zamanla, inançtan uzaklaşma veya dinin sadece bir araç olarak görüldüğü yönündeki algının yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Öte yandan Siyasal İslamcı çevrelerin kendi içlerinde yaşadığı iktidar mücadeleleri, dünyalık hırslar, eşya ile imtihanlarındaki zaaflar, yani dünyevi çıkarların ön plana çıkması, manevi değerlerin yerini seküler kaygıların almasına sebep olmuştur. Bu da, ideolojik bir yozlaşmayı beraberinde getirmiş; güç zehirlenmesi, yandaş kayırmacılığı, fırsatçılık ve kamuoyuna kötü örnek teşkil eden tutumlar artmıştır.
Sonuç olarak, bu tablo, Siyasal İslamcılığı savunduğunu söyleyen çevrelerin etrafında toplanabilecek geniş kitleleri zamanla karşıt hale getirmiş; böylece hem ideolojik hem ahlaki meşruiyet ciddi şekilde sarsılmıştır.
Siyasal İslamcılığın Kendi Mahallesini Terk Etmesi: Ahlaki Zemin Kaybı ve Toplumsal Göç
Siyasal İslamcı hareketin yıllar içinde sergilediği tutarsızlıklar ve ilkesizlikler, başlangıçta onu savunan kitlelerin "karşı mahalle" olarak adlandırılan farklı ideolojik çevrelere kitlesel geçişini beraberinde getirmiştir. Bu geçiş, yalnızca siyasi tercih anlamında değil, aynı zamanda kültürel, ahlaki ve inanç temelli bir kaymayı da içermektedir. Ahlaki savrulmalar, yolsuzluklar ve riyakârlık gibi örnekler, inançla kurulan bağın samimiyetine gölge düşürmüş; böylece mahallenin sahiplenici kitlesi, kendi değerlerinden soğuyarak alternatif söylemlere yönelmiştir.
Demokratik sistemler, varlığını halkın desteğiyle sürdürebilir. Siyasal İslamcı yönetim ise, ahlaki meşruiyetini ve toplumsal desteğini yitirdikçe gücünü doğrudan rakip ideolojilere kaptırmıştır. Bu yalnızca bir siyasi oy kaybı değil; aynı zamanda anlam ve inanç kaybıdır. Toplumun sistemde yer almak isteyen kesimleri, artık kendi mahallesinde aradığını bulamadığı için karşı mahalleye yönelmiş, hatta kimliksel dönüşüm yaşamıştır.
Bu süreçte sosyal medyada yayılan kontrolsüz içerikler, Siyasal İslamcıların sergilediği olumsuz örneklerle birleşince, özellikle genç nesiller arasında deizm, agnostisizm ve inançsızlık gibi eğilimlerin artmasına neden olmuştur. Çünkü inanç adına sunulan model, inandırıcılığını ve ahlaki tutarlılığını yitirmiştir. Mahalle küçülürken karşı mahalle büyümüş; yeni bir “kültürel göç haritası” oluşmuştur.
Bugün geldiğimiz noktada, Siyasal İslamcılık kendi eliyle kendi tabanını erozyona uğratmakta, kendi ideolojisinin meşruiyet zeminini ortadan kaldırmaktadır. İdeolojik olarak İslam’dan beslendiğini iddia eden bir yönetimin, İslam’a en büyük zararı içeriden vermesi paradoksal bir durumdur. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Siyasal İslamcılar, İslam’ı iktidar aracı olarak kullanırken, inançsızlık kültürünün büyümesini mi izliyor?