0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
65
Okunma

Denir ki fare, kulağı kemirirken kulağa üflermiş; kişi de o an tatlı bir esinti sanırmış.
Ne kemirildiğini ancak uyandığında görürmüş.
Bizim toplum tam da bu masalın ortasında uyuyor aslında.
Tatlı esinti çok, kemirilmiş organ sayısı daha da çok.
Çünkü biz, uyutulmayı ninni zanneden bir milletiz;
üflenişi “şefkat”, kemirilmeyi “kader” diye yorumlayan bir coğrafyanın çocuklarıyız.
Yıllar yılı öyle alıştırılmışız ki:
Bir yanımızdan haklarımız götürülürken, öte yanımızdan “merak etmeyin” diye teselli verilmiş.
Kulağımızın etrafında kim geziniyor, kim neyi koparıyor, ses etmeyelim diye kulağımıza nasıl üflüyor — bunları düşünmeyi bile ayıp saymışız.
Toplumun Üflenişleri
“Her şey yolunda.”
“Biz sizin için çalışıyoruz.”
“Bunlar geçici sıkıntılar.”
“Dış güçler yaptı.”
“Ekonomik mucize geliyor.”
“Adalet yerini buluyor.”
İşte farelerin üfleme repertuvarı tam olarak bu.
Tatlı geliyor kulağa.
Gece serinliği gibi, yaz meltemi gibi.
Ama esintinin arkasındaki sıcak nefesin kaynağına bakınca, insanın içi çekiliyor:
Kulağını kemiren, aslında yıllardır alkışladığı eller, güvendiği politikalar, sabır ettiği sistem, “bizden” diye sahiplendiği düzen.
Toplumun büyük kısmı bir uyuşukluk hali içinde; acının farkına varılmasın diye bir üfürük, bir masal, bir teselli…
Sonra bir bakıyoruz:
Hak gitmiş, özgürlük gitmiş, adalet gitmiş, cebimiz gitmiş, çocuklarımızın geleceği gitmiş.
Tatlı esinti hâlâ kulağımızda ama kulak çoktan yok!
Uyanınca Çok Geç Olacak
Hiciv acıtır; çünkü hakikatin keskin tarafını gösterir.
Bugün toplumun durumu da tam olarak bu acının eşiğinde.
Mesela maaş erir, enflasyon “hissedilen değil” diye anlatılır.
Mesela adalet eğrilir, “sistem tıkır tıkır işliyor” diye üflenir.
Mesela yoksulluk büyür, “refah açıklaması” yapılır.
Mesela liyakat kaybolur, “ehliyet bizdedir” denir.
Mesela eğitim çöker, “çağ atladık” diye üflenir.
Bütün bunlar tatlı esinti gibi gelir kulağa.
Uyku ağırdır çünkü; sorgulamak zahmet ister.
Ama uyandığımızda neyle karşılaşacağız?
Kulaksız bir toplum.
Yani, duyma kabiliyeti elinden alınmış bir millet.
Sadece seslere maruz kalan, anlamayan, tepki veremeyen bir topluluk.
Hicvin en keskin yeri de burada:
Uyanmak bir çözüm değil, çünkü geç kalınmış.
“Kulaksız uyanmak,” gerçeği fark ettiğinde artık haklar elinden alınmış bir toplum demektir.
Toplumsal Uyku
Şair Eşref yaşasaydı şöyle derdi:
“Bizim millet acıyı fark edince bağırır ama yine acıyı yaşatandan medet umar.
Fareden şikâyet eder, fareye tahin sürer.”
Yani toplum çelişkilerle yoğrulmuş bir uyku içinde:
Bir yandan şikâyet eder, ama düzeni değiştirecek cesareti göstermez.
Bir yandan eleştirir, ama aynı hataları tekrar edenleri ödüllendirir.
Bir yandan “uyanmalıyız” der, ama göz kapaklarını açacak kadar bile irade ortaya koymaz.
Bu yüzden üfleme devam eder, kemirme de…
Tatlı Esinti Bitiyor, Gerçek Acı Başlıyor
Bu söz aslında bir uyarı değil, bir teşhistir.
“Millet uyanmaya uyanacak da kulaksız uyanacak” demek:
Uyanışın bir faydasının kalmayacağı bir döneme yaklaşmaktayız.
Haklar kemirilmiş, adalet kemirilmiş, ekonomi kemirilmiş, toplumun sinir uçları kemirilmiş.
Artık mesele uyanmak değil;
uyanıldığında geriye ne kalacağı.
Tatlı esintiler bittiğinde, gerçek rüzgâr başlar.
Ve o rüzgâr, uyku arasında kulağa üfleyen fareleri değil,
kulağını kaybetmiş insanları ürpertir.
Erol Kekeç/10.12.2025/Sancaktepe/İST