0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
33
Okunma

...
Denizli’de bu yılın kitap fuarı sona erdi. Okurlar, yazarlar ve yayınevleri fuar etkinliğinde buluştular, tanıştılar.
Fuar haftanın çalışma günlerinde çocuk ve öğrenci sesleriyle dolup taştı. Küçük öğrencilerin çoğunluğu “ıvır zıvır, incik boncuk” gibi kitapla ilgisi olmayan görsellere daha çok ilgi gösterdiler. Büyük öğrenciler ise derslerin kaynamış olmasının mutluluğunu tadarak kitap sergilerini şöyle bir göz atıp dolaştılar.
Cumartesi, Pazar günleri büyüklerden, anne babalardan katılım sevindiriciydi. Ancak en küçük bir kitabın ederi bile yüzleri buruşturuyordu. “Biz şöyle bir dolaşalım,” deyip geçiyorlardı. Yaşadığımız ekonomik sıkıntı her yönüyle yüzlerden okunuyordu.
Kendilerine ayrılan stantlarda sıkış tepiş oturan, benim deyimimle “Kızılhisar bardağı gibi dizilen” yöresel yazar ve şairlerin sayısının neredeyse kitapseverlerden fazla olması ilginçti.
Halkımız yaşamını, sıkıntılarını, anılarını, sevgilerini yazmakta epeyce bereketliydi. Ancak içlerinde edebi değeri, sanatsal yaratıcılığı, Türkçemizi güzel bir şekilde kullanma özelliği olan, toplumun aynası olacak eserleri görmek bir elin parmakları kadar azdı.
Bazı yazar ve çizerlerin “bohçacı gibi” okuru kendilerine çekme, ederi üzerinde dillerinde tüy bitercesine pazarlık yapmaları sanatın yerlerde sürünmesi gibi geldi bana.
Halkımız hangi kitabı aradığının bilincinde olmadan kitabın ön kapağına bakıyor; arkasını ve içinden bir sayfa okuma külfetine katlanmadan, eğer yazar tanıdığıysa kitabı alıyordu. Güncel yaşamda çevresi geniş yazarlar bu yönden bir adım önde gidiyorlardı.
Devlet millet sayesinde gelişmiş, okuma oranı yüksek ülkelerde kitap fuarlarını görmüş biri olarak okurların kitaptan hiçbir sayfayı okumadan alıp almamaya karar vermesi, “Kızılhisar bardağı gibi dizilen” yazarların da hiç kitap okumadan saatlerce oturmaları size ilginç gelmiyor mu?
Dolaştığım stantlardaki yazar arkadaşlarıma “Fuar nasıl gidiyor? diye sorduğumda, “Kalabalık iyi ama kuru kalabalık” dediklerini işittim.
Bana soranlara da şu fıkrayı anlatıyordum.
Nasrettin Hoca eşeğini satmak üzere pazara çekmiş. Eşek dişlerine bakmak isteyeni ısırmış, arkasına dolananı tepmiş. Halktan bazıları:
“Hocam sen bu eşeği satamazsın,” demişler. Hoca da:
“Ben bu eşeği satmak için gelmedim ki! Nasrettin Hoca kulunuz neler çekiyor diye görün diye geldim,” demiş...
Yöresel yazar ve çizerlerin halini ne güzel anlatmış Bilge Nasrettin Hoca.
Tüm bunlara karşın halkımızın ilgisine ve Denizli’de böyle bir etkinliği geleneksel olarak sürdüğü için büyükşehir belediyesine ve çalışanlarını kutlarım...
Veli Aykar
09.12. 2025
5.0
100% (1)