0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
143
Okunma
Her fırsatta ‘en az üç çocuk’ çağrısı yapan Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu uyarıları, aslında yıllardır görmezden geldiğimiz bir gerçeğin altını çiziyor; Türkiye hızla yaşlanıyor. Genç nüfusumuz azalıyor, doğurganlık hızımız düşüyor ve toplum olarak geleceğin ayak seslerini duymazlıktan geliyoruz.
Bugün birçok genç, hayat pahalığı ve düşük gelirler nedeniyle tek çocukla yetiniyor, hatta bazıları evlenmeden, sorumluluk almadan yalnız yaşamayı tercih ediyor. Bu onların suçu mu ? Hayır.. Fakat sonuçları bütün ülkeyi ilgilendiriyor. Çünkü azalan her bebek, gelecekte kapanacak bir okul, boş kalacak bir fabrika, bir asker, bir öğretmen, bir mühendis demek.
Bir ülkenin en büyük gücü, ne yeraltı kaynakları ne de teknolojisidir; en büyük güç, genç ve dinamik nüfustur. Bugün Avrupa ülkelerinin yaşadığı darboğaz ortada.. Çalışacak genç bulamıyorlar, emeklerini finanse etmekte zorlanıyorlar, ekonomileri daralıyor. Biz aynı yola girmeden önlem almak zorundayız.
Ancak gençlerimizin de bir gerçeği var; Gelirler düşük, kiralar yüksek, yaşam maliyeti ağır. Birçok genç “Bir çocuğun masrafını zor karşılarım” düşüncesiyle ikinci çocuğu aklına bile getiremiyor. İşte tam da bu nedenle nüfus meselesi, sadece ailelerin değil devletin de el ele vermesi gereken bir mesele haline gelmiş durumda. Aileyi koruyan, çocuk sahibi olmayı teşvik eden, ebeveynlerin yükünü azaltan politikalar artık lüks değil; milli zorunluluktur.
Bir başka önemli noktada kültürel yapımızın sessizce erimesi.
Tek çocuklu aile yapısı yaygınlaştıkça “amca”, “dayı”,” hala”, “teyze”, gibi yüzyıllardır hayatımızın içinde olan akrabalık bağları da kayboluyor. Bir çocuğun kuzenlerle büyümesinin verdiği o sıcaklık, birlikte geçirilen bayramlar, kalabalık sofraların neşe dolu gürültüsü.. Hepsi yavaş yavaş hafızalardan siliniyor.
Bu durum sadece kalabalık aile geleneğini değil, toplumsal dayanışma kültürünü de zayıflatıyor. Çünkü biz, geniş ailelerle güçlü olan bir millettik. Ne zaman ki aileler küçüldü, toplum da sessizce yalnızlaştı.
Bir de evlenmeden yaşayıp, tüm sevgisini kedi köpeklere veren gençlerimiz var. Hayvan sevgisine elbette sözümüz yok; merhametli bir milletiz. Ama insan hayatının doğal akışı aile kurmak, nesli sürdürmek, köklerini geleceğe taşımaktır. Kendimizi doğadan ve toplumdan soyutladıkça, aslında en büyük zararı kendimize veriyoruz.
Bugün nüfusumuz hala güçlü gibi görünse de, gerçek tablo 20-30 yıl sonra belli olacak. Şimdi tek çocukla yetinenlerin çocukları yetişkin olduğunda bu ülke, bugün hayal bile edemediğimiz bir iş gücü açığı, ekonomik daralma ve sosyal yalnızlıkla karşı karşıya kalabilir.
Bu nedenle hem devletin güçlü politikalarla gençleri desteklemesi hem de toplum olarak geleceğe dair sorumluluğumuzu unutmamamız gerekiyor.
Unutmayalım;
Bir ülkenin yarınları bugün doğurulur.
Azalan her çocuk, eksilen bir gelecektir.
Fevzi GÜLTUNA