0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
47
Okunma
YASEMİN, TUZ VE UNUTULMUŞ ZAMAN
Şahin Çınar
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Sessizliğin Tuzları
Her sabah
Son Kıyı Kahvesi’nde
aynı kahveyi yudumlardım.
Deniz tuhaf bir sessizlikle dalgalanıyordy.
Bir an fark ettim ki
sessizlik içimdeydi.
Garsonun kolunda solgun bir dövme:
“Maviye inan.”
Her baktığımda okur,
içimde hafif bir teslimiyet hissederdim.
O kadın yürüyordu
beyaz elbiseli
çıplak ayaklı.
Sabah rüzgârı saçlarının uçlarını okşuyor
tuzla, hafifçe
dudak kenarında gülümseme bırakıyordu.
Gözleri uzaklara bakıyordu
ama bir anlık bakışı
bana değdi.
Rüzgârın taşıdığı tuz,
yasemin,
biraz eski bir hikâye kokusu
etrafa yayılıyordu.
“Bir sigara ister misin?”
“Ben çoktan bıraktım.”
“Ama dumanını hâlâ severim.”
Bazı şeyler bırakılmaz;
sadece onlardan biraz uzaklaşılır.
“Burada mı yaşıyorsun?”
“Hayır,
ama her dönüşte
beni burada bulurlar,” dedi.
Hafızanın Kıyısı
Her sabah
liman kahvesine geri dönerdim.
Garson aynı,
dövmesi hâlâ:
“Maviye inan.”
Masamda bir yasemin çiçeği duruyordu.
“Bir kadın bıraktı,” dedi garson,
“beyaz elbiseli.”
“Ne zaman?”
“Belki dün,
belki geçen yaz.”
Denize baktım.
Dalgalar ağır çekimde ilerliyordu.
Bir martı kondu masanın ucuna;
bana değil, çiçeğe baktı.
O an içimden bir ses geçti —
onun sesiyle benimki
birbirine karıştı.
“Sen Akdeniz değilsin,” dedi.
“Akdeniz sensin.”
O cümle
zamanın kırılmalarını
tek bir an içinde topluyordu.
Geçmiş ve şimdi,
hatıra ve gerçek
birbirine karıştı.
Ve ben,
bu sessizlikte
kendi zamanımı yeniden hissettim.
Dalgaların Belleği
Sabah
liman kahvesine geri döndüm.
Garson aynı,
dövmesi hâlâ:
“Maviye inan.”
Masamda bir yasemin çiçeği duruyordu.
“Bir kadın bıraktı,” dedi garson.
Belki dün,
belki geçen yaz…
Denize baktım.
Dalgalar ağır çekimde ilerliyordu.
Bir martı kondu masanın ucuna;
bana değil, çiçeğe baktı.
O an içimden bir ses geçti —
onun sesiyle benimki
birbirine karıştı.
“Sen Akdeniz değilsin,” dedi.
“Akdeniz sensin.”
O cümle
zamanın kırılmalarını
tek bir an içinde topluyordu.
Geçmiş ve şimdi,
hatıra ve gerçek
birbirine karıştı.
Ve ben,
bu sessizlikte
kendi zamanımı yeniden hissettim.
Zamanın Tozu
Bir ara sokakta yürüyorduk.
Duvarlarda sararmış afişler,
bir zamanlar oynanmış filmlerin isimleri.
“Bu filmi izledin mi?”
Kadın başını iki yana salladı.
“Ben hep sonunu kaçırırım,” dedi.
“Ya erken çıkarım,
ya da uyuyakalırım.”
Gülümsedim.
“Ben de hep başını kaçırırım,” dedim.
“Ya geç kalırım,
ya da başka bir salonda olurum.”
Bir sinema salonunun önünde durduk.
Kapısı kilitliydi.
Camında bir yazı:
“Gösterim iptal edilmiştir.”
Kadın cama yaklaştı,
avuç içini cama bastı.
“Bazen hayat da böyle,” dedi.
“Başlamadan biter.”
O an camın ardında kendi yansımamı gördüm.
Ama bu kez kadının yüzü
benimkine karışmamıştı.
İlk kez, ikimiz de ayrı ayrıydık.
Ve bu, tuzdan daha keskin bir yalnızlıktı.
Bir rüzgâr esti.
Yasemin kokusu değil;
naftalin ve eski zamanın tozu
yayılıyordu etrafa.
Kadın döndü,
ama bu kez bana değil,
bir zamanlar oynanmış ama
hiç izlenmemiş bir sahneye baktı.
“Sen Akdeniz değilsin,” dedi.
“Sen sadece unutulmuş bir sahnenin figüranısın.”
Gözlerimi kapadım.
Ve hiçbir şey başlamadı.
Başlamamak da
bir hafızaydı.
Tuz ve Sessizlik
Final 1: Sessizlikte Çürüyen Zaman
Bir dalga geldi,
masaya kadar uzandı.
Yasemin çiçeği
suyun içinde hafifçe dönerek açıldı,
sonra yavaşça battı.
Rakı bardağım devrildi;
tuzlu su ve alkol,
masanın üstünde birleşti,
hafızamın kırık aynasında kayboldu.
Kadın sahilde yürüyordu —
ama ben artık onu izlemiyordum.
Çünkü o sahil,
o kadın,
o yürüyüş…
hepsi bendim.
Denizin sesi yükseldi,
ama kelime yoktu.
Sadece bir yankı:
“Uyanmak, unutmayı değil,
çürümeyi kabul etmektir.”
Gözlerimi kapadım.
Ve hiçbir şey yeniden başlamadı.
Final 2: Şiddetli Bir İç Ses
Bir dalga geldi,
masaya kadar uzandı.
Yasemin çiçeği
suyun içinde dönerken açıldı,
sonra sertçe battı.
Rakı bardağım devrildi.
Tuzlu su ve alkol,
camın soğuk yüzeyinde birleşti.
İçimde yükselen ses
keskin ve hesap sorar gibiydi:
“Sen Akdeniz değilsin,”
“Sen sadece onun kusmuğusun.”
O an içimde bir boşluk açıldı;
kendi geçmişimle hesaplaşırken
denizin sesi bile anlamsız geldi.
Hafıza ve gerçek birbirine karışmıştı;
sanki her şey yalnızca benim algımda vardı.
Final 3: Tuzun İçinden Konuşan Sessizlik
Bir dalga geldi,
masaya kadar uzandı.
Yasemin çiçeği
suyun içinde yüzdü,
dönerek açıldı,
sonra battı.
Rakı bardağım devrildi.
Tuzlu su, alkolle karıştı.
Kadın sahilde yürüyordu.
Ben de yürüyordum.
Ama sahil yoktu.
Bir ses yükseldi;
ne denizden ne benden:
“Sen beni hatırlamadın,
ama ben seni unutmadım.”
O an bütün görüntüler üst üste bindi:
Kadın, beyaz elbisesiyle sahilde yürüyordu —
ve ben, aynı yerde, onu izliyordum —
ve o, aynı yerde, beni izliyordu —
ve biz, birbirimizi tanımadan geçiyorduk.
Artık zaman yoktu.
Sadece tuz vardı.
Ve tuzun içinden konuşan bir sessizlik.
Gözlerimi kapadım.
Ve hiçbir şey yeniden başlamadı.
Sadece devam etti —
eksik, kırık, ama gerçek.
Yasemin çiçeği
suyun içinde yüzdü,
dönerek açıldı,
sonra battı.
Rakı bardağım devrildi.
Tuzlu su, alkolle karıştı.
Kadın sahilde yürüyordu.
Ben de yürüyordum.
Ama bu kez, sahil bir sahneydi.
Ve biz, birbirimizin figüranıydık.
Bir ses yükseldi —
ne denizden ne benden:
“Sen bu hikâyenin başrolü değilsin.
Çünkü bu hikâye hiç başlamadı.”
Gözlerimi kapadım.
Ve sahne karardı.
Yasemin battı.
Tuz kaldı.
Ve ben,
son repliğimi unuttum.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
EPİLOG
Zaman sustu.
Deniz hâlâ vardı,
ama sesinde bir yankı yoktu.
Yasemin çiçeği suyun içinde batmış,
tuzlu bir hafızaya karışmıştı.
Kadın sahilde yürüyordu,
ben de yürüyordum.
Ama sahil,
artık yalnızca bir düşünceydi.
Gözlerimi kapadım.
Ve anladım:
hiçbir şey başlamadı,
ama her şey vardı.
Sessizlik,
tuzla yazılmış bir cümle gibi,
bitti ve aynı anda devam etti.
YAZAR NOTU
Bu metin bir öykü değil.
Bir kadının yürüyüşüyle başlar,
bir çiçeğin suya batışıyla devam eder,
bir adamın hafızasında tuzla silinen bir yankıdır.
Zaman çizgisel değildir burada.
Her an, başka bir anın içinden sızar.
Kadın, belki bir hatıra,
belki bir hayal,
belki de anlatıcının unuttuğu bir yanıdır.
Deniz, sadece fon değil;
karakterdir,
tanıktır,
yazardır.
Beş bölüm yoktur aslında.
Bir tek cümle vardır:
“Sen Akdeniz değilsin — Akdeniz sensin.”
Ve üç farklı son, üç farklı yankıdır.
Çünkü bazı hikâyeler bitmez.
Sadece farklı şekillerde susar.
Bu metin, bir şiirin içinden doğdu.
Ve şimdi, bir sessizliğe dönüşüyor.
Eksik, kırık, ama gerçek.
Her anın içinde bir hatıra,
her hatıranın içinde bir sessizlik vardır.
Ve bazen, sessizlik her şeyi anlatır.