0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
42
Okunma

BİR KADININ SON ERKEĞİ,
BİR ERKEĞİN SON KADINI OLMAK
Belki de aşkın en gerçek tanımı, yanlış insanlar ile eksilip doğru insanda yeniden tamamlanabilmektir.
Maalesef çoğumuz, hayatımızın aşkını genç yaşta bulup onunla bir ömür yürüyebilme şansına sahip olamıyoruz. Ya yanlış insanla karşılaşıyoruz, ya da o dönemin telaşı, aceleciliği ve olgunlaşmamış yanlarımız yüzünden biz yanlış kişiye dönüşüp elimizdeki o güzel ihtimali heba ediyoruz.
Sonra da yıllar boyunca bir yanlıştan diğerine savruluyoruz. Kimi zaman aynı yanlış insanda ömrümüzün en kıymetli zamanlarını tüketiyoruz; hatta bazılarımızın hikâyesi o yanlışlığın içinde tükeniyor.
Ve bazen de kader, bizi doğru insanla karşılaştırıyor ama bu kez yanlış tarafta duran biz oluyoruz. Onun hayatına doğru kişi olarak dokunacak olgunlukta olmadığımız için, o güzel ihtimal bizim ellerimizde sessizce sönüp gidiyor.
“Bir kadının son erkeği, bir erkeğin son kadını olmak…”
Bu cümle; acıdan, hatadan, sınavdan geçmiş, kalbinde sessiz izler taşıyan insanların kurabileceği bir hayalin özeti gibidir. Çünkü “son” olmak, ilk heyecanın ateşi değil; bir ömrün son sığınağıdır. Birinin artık denemeye, kanıtlamaya, savaşmaya gerek duymadığı; güvenin kendiliğinden aktığı o içten limandır.
Bir kadının son erkeği olmak; onun yorgunluğunu duymak, korkularını saklamadan anlatabileceği bir omuz olabilmek, güveni kelimelerle değil varlıkla hissettirmektir. Onun geçmişte aldığı yaraları telafi etmeye çalışmak değil; artık kimsenin ona yeni bir yara açamayacağı bir dünya inşa etmektir.
Bir erkeğin son kadını olmak ise; onun sessizce taşıdığı yükleri fark etmek, “yanındayım” diyen sadeliğiyle duran bir vefa olabilmektir. Erkeklerin anlatmadığı, hatta çoğu zaman kendine bile itiraf etmediği kırgınlıkları vardır; doğru kadın onun sonu olduğunda, o kırgınlıklar ağır ağır iyileşir.
“Son” olmak, sahip çıkmak ya da sahiplenilmek değildir. Bir ömrü baştan kurmak da değildir.
Son olmak; iki insanın birbirine yük olmadan, birbirinin yaralarını dürtmeden, birbirini değiştirmeye çalışmadan… yalnızca yan yana durabilmesidir. Aynı yöne bakabilmenin, aynı sükûnete inanabilmenin adıdır.
Ve unutmamak gerekir ki:
İnsan, her ilişkide aynı insan değildir.
Herkes, karşısındaki kişiye göre değişir; ona göre iyileşir, ona göre açılır, ona göre kapanır, ona göre cesaretlenir. Birinin yanlışlarında susan, diğerinin doğrularında konuşur. Birinde kırılgan olan, diğerinde dimdik durabilir. Çünkü insan, doğru kişiye rastladığında kendisinin en iyi hâline dönüşür.
Aşkın en olgun şekli budur:
Hayatında tüm yanlış kişileri bitirdikten sonra, doğru kişinin bir sabah sessiz bir huzur gibi gelmesi… ve insanın, “işte bu” diyerek kalbini sakince yerine bırakabilmesi.
Yazan
Korhan KÜLÇE
www.korhankulce.com