4
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
141
Okunma

Laboratuvar Sahnesi
Sahne
Taş duvarlı bir laboratuvar. Ortada dev bir masa; üzerinde erlenmayerler, cam küreler, erimiş mumlar.
Bir köşede eski bir gramofon dönüyor, şarkı söylemiyor sadece çıtırtı yayıyor.
Hava, hem rüya hem yanık kâğıt kokuyor.
Nietzsche, gözlüğünün camına buhar üflüyor
Mevlâna onun karşısında dönüyor ama hiç kıpırdamıyor.
Bir kavanozda uyuyan İnsan, yavaş yavaş uyanıyor.
*
NİETZSCHE:
Tanrı öldü.
Ama cesedi konuşuyor. Onun sesiyle dua ediyorsunuz hâlâ.
MEVLÂNA:
O ceset yok,
sadece senin bakışının gölgesi var üzerinde.
Sen gölgeden korkarken, ışık sabırla seni bekliyor.
NİETZSCHE:
Beklemek... en acı simyadır.
İnsan kendini sabırda yakar.
Küllerinde bile tutku arar.
MEVLÂNA:
Küller altın değildir.
Altın, külün özlemidir.
Huzur, yanmanın sonu değil anlamın sessizliğe dönmesidir.
İNSAN (kavanozdan fısıltıyla):
Ben hanginizim?
Düş gören mi, yoksa düşte görülen mi?
NİETZSCHE:
Sen deneysin.
Ama kimyageri de sensin.
MEVLÂNA:
Ve eğer yeterince yanarsan,
formül artık gereksiz olur.
Çünkü formül, alevin hatırasıdır.
(Bir sessizlik olur. Gramofonun çıtırtısı büyür.)
NİETZSCHE:
Vakt-i huzur mu dedin sen?
Bu, evrenin kendi dilini unuttuğu andır.
MEVLÂNA:
Evet.
Ve o anda bile,
dil yeniden yaratılır
sadece susarak.
(Gramofon durur. Laboratuvarın camları buğulanır. Her şey buharlaşır.)
"
İşte sahne bu.
İnsan uyanmıyor, çünkü rüya zaten uyanıklığın kendisi.
Laboratuvar da yok oluyor, ama onun yerine bir cümle kalıyor:
“Ol.”
Ferdaca
5.0
100% (4)