Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
mesut.çiftci
mesut.çiftci

Doksanlarda Bir İftar Yemeği

Yorum

Doksanlarda Bir İftar Yemeği

( 2 kişi )

1

Yorum

6

Beğeni

5,0

Puan

82

Okunma

Doksanlarda Bir İftar Yemeği

Doksanlı yıllar. Mübarek ramazan ayı. Gece saat üçte çalar saatin sesiyle yaşlı kadın uyanıyor. Onula birlikte de lise öğrencisi bir çocuk. Hava soğuk. Dışarıdan davul sesleri duyuluyor. Çocuk önce dışarı çıkıyor. Kerpiç evin tuvaleti dışarıda. Yaşlı kadın tüpü yakıp çaydanlığı tüpün üzerine koyuyor. Biraz sonra sahur sofrası hazır. Pek zengin bir sofra değil. İftardan kalmış bulgur pilavı var. Yağsız peynir, pekmez ve zeytin. Çay ile birlikte keyifle tüketiliyor. Çocuk, çocuğun yaşlı babaannesi ve dedesi. Çocuğun küçük kardeşi uyuyor. Ertesi gün okul yok, tatil. Okullar sömestr tatiline girmiş. Sahur sofrasından kalktıktan sonra çocuk siyah beyaz televizyondaki sahur programlarına bakıyor. Babaannesi çocuğa uyumasını söylüyor. Çocuk uyumamak için direniyor. İmsakta ezanlar okunuyor ve çocuk oruç tutmaya niyet edip uyuyor.

Ertesi gün soba tıkırtılarıyla uyanıyor. Yaşlı babaannesi çocuğa kovadaki külü dökmesini söylüyor. Çocuğun ağzı dili birbirine yapışmış. Susadığını hissediyor. Sobanın kovasını alıp dışarı çıkıyor. Dışarının soğuk havasını ağzından alıyor. Susuzluğu biraz olsun diniyor. Soba kovasının külünü boşalttıktan sonra bahçenin diğer köşesindeki kömürlüğe gidiyor. Kovanın dibine kömür dolduruyor ve üzerine de yazın yaptıkları tezekten koyuyor. Biraz da karton parçası. Ardından eve gelip kovayı sobanın içine yerleştiriyor. Mutfaktan kibrit alıp karton parçalarını tutuşturuyor. Karton parçalarıyla da tezek tutuşuyor. Odanın içine hoş bir sıcaklık yayılıyor. Çocuk televizyonu açıyor. Televizyon açıldıktan sonra sobanın başına oturuyor çocuk. Çocuğun dedesi hala uyuyor. Bu sırada çocuğun küçük kardeşi uyanıyor ve birlikte televizyondan çizgi film izliyorlar.

Çocuğun babaAnkara’da. Çocuk annesinin nerede olduğunu bilmiyor. Daha ilkokula başlamadan annesi evi terk etmiş. Daha sonra çocuk annesini hiç görmemiş. İzmir’de olduğunu duyuyor annesinin bazen geçen sohbetlerde. Babası annesinden sonra tekrar evlenmiş. Ancak ikinci evliliğini de yürütememiş. Ardından da Ankara’ya taşınmış ve orada bir kez daha evlenmiş. Çocuk annesiz ve babasız büyümüş. Anne ve babası hayatta ama çocuk hem öksüz hem de yetim kalmış. Bu yüzden herkes çocuğa acıyor. Yoksulluk ve yoksunluk her yerde. Ama çocuk hayatta ve yaşıyor. Çocuk yaşamak zorunda, bunun başka bir yolu yok.

Dedesi işçi emeklisi. Üç ayda bir maaş alıyor. Evin başka geliri yok. Babası Ankara’da kendini karnını zor doyuruyor. Amcaları çalışmıyor. Yalnızca dedesinin maaşıyla ev dönüyor. Geçim derdi her yerde. Çocuk bunların elbette ki farkında. Ama elinden bir şey gelmiyor. Henüz lise öğrencisi. İlçe küçük bir ilçe. Ne bir fabrika var ne de bir atölye. İş bulma imkânı yok. Ramazan ayında bazıları çocuğa ver kardeşine öksüzdür, yetimdir diye fitrelerini veriyorlar. O fitrelerle de eve erzak alınıyor. Zor zamanlar. Eve et girmiyor, süt girmiyor, yumurta girmiyor. Eve girenler makarna, hazır çorba, bulgur, yağsız çökelek peyniri, zeytin, çay, ayçiçek yağı, salça, toz şeker, mercimek, nohut ve bazen pirinç. Tarlaları yok, bahçeleri yok, dükkanları yok yalnızca bir toprak ev. İki göz toprak damlı kömürlük. Hepsi bu kadar. Öksüz ve yetim çocuklara ilçede birisi öldüğü zaman kıyafetleri ve ayakkabıları veriliyor. Hayat zor, hava soğuk ve aylardan mübarek ramazan. Elbette hayır kurumları, vakıflar, dernekler ve cemaatler ramazan ayında yoksullara yardımlar dağıtıyorlardır. Kızılay yoksullara erzak yardımı yapıyordur. Ama hiçbirinden yardım göremiyor çocuk. Çünkü öksüz ve yetim olarak sayılmıyor. Çünkü annesi ve babası hayatta. Belki çocuğun yanında değillerdir ama hayattadırlar. Elbette hiçbir siyasi görüşe, hiçbir cemaate yakın olmamanın da tesiri var. Ama yardım yok. Hayat gittikçe zorlaşıyor ve hava gittikçe soğuyor.

Öğleye doğru bir haber geliyor. Yaşlı kadının erkek kardeşi akşam iftar yemeğine davet ediyor çocuğun yaşı babaannesini ve dedesini. Çocuk seviniyor. İftar daveti demek ziyafet demek. Sıcak çorbalar, etli yemekler ve hatta tatlılar. Çocuğun içinde bir ziyafet sevinci ve heyecanı uyanıyor. Ancak yaşlı babaannesinin erkek kardeşinin evi ilçenin diğer ucunda. Yaşlı babaannesinin dizleri tutmuyor. Uzun mesafeler yürüyemiyor. Üstelik hava da soğuk. Arabaları yok, ilçe içinde çalışan otobüs minibüste yok. Taksi tutacak paraları da yok. İlçenin bir ucuna çocuk belki yürüyebilir ve hatta için ucunda ziyafet varsa koşadabilir ama yaşlı babaannesi ve dedesi yürüyemez. Bu yüzden babaannesi ve dedesi iftar davetine gitmekten vazgeçiyor. Ancak çocuğa bizim yerimize sen git diyorlar. Çocuk hala mutlu, çocuk hala heyecanlı.

Öğlen ezanı okunuyor, ikindi ezanı okunuyor. Çocuk için zaman neredeyse zaman geçmiyor. Çocuk susamış akşamki ziyafeti düşlüyor. Akşam ezanına saatler kala yaşlı babaannesi çocuğa gidebileceğini söylüyor ve ekliyor; “Bizim de selamımızı söyle, gelemediler de.” Çocuk bu sözleri emir telakki ediyor ve temiz bir pantolonunu giyerek yola çıkıyor.

Ramazan ayında etraf daha bir güzel görünüyor çocuğun gözüne. Sokaklar ve caddeler geçiyor. Ramazan ayında evine ulaşmaya çalışan insanlar. Ellerinde dolu dolu poşetler var. Kimilerinin elinde ramazan pideleri. Fırının önünden geçiyor. Fırından dışarı mis gibi kokular yayılıyor. Çocuğun karnı aç ağzı sulanıyor. Çocuk susamış yürümeye devam ediyor. Okulun önünden geçiyor. Sonra top sahasının önünden. Uzun süre yürüdükten sonra yaşlı babaannesinin erkek kardeşinin evinin önüne geliyor, heyecanlı.

Kapıyı çalıyor ve kapıyı Hanife Yenge açıyor. Hanife Yenge yaşlı babaannesinin erkek kardeşinin karısı. Evin içinden mis gibi yemek kokuları süzülüyor dışarı, çocuğun burnuna doğru. Hanife Yenge şöyle baştan ayağa bir süzüyor çocuğu. Çocuk ütüsüz ve eski pantolonundan ve bir ucu yırtılmış eski ayakkabısından utanıyor. Ayaklarını saklamaya çalışıyor. Hanife Yenge çocuğun sağına soluna bakıyor. Çocuk lafa başlıyor;

- “Selamın Aleyküm Hanife Yenge, babaannem ve dedemin selamı var. Hasta oldukları için yemeğe gelemeyeceklermiş. Selam söylediler ve beni gönderdiler.” Diyor utana sıkıla. Hanife Yenge şöyle bir çocuğa bakıyor ve yüzünü buruşturuyor, ardından;

- “Tamam” deyip kapıyı kapatıyor.

Çocuk kapının önünde kalakalıyor. Kapıyı izliyor bir süre. Ağlamak istiyor. Ağlayamıyor. Etrafına bakınıyor. Ardından geriye dönüyor. Tüm geçtiği yollardan tekrar geçiyor. Karnı aç ve susuzluğu iyiden iyiye artmış. Ağlamak istiyor. Yırtık ve eski ayakkabılarına bakıyor. Fırının önünden geçiyor tekrar. Fırın kalabalık. İnsanlar ramazan pidesi alıyor, etli ekmek yaptırıyor. Fırından güzel kokular geliyor. Hava iyiden iyiye kararmış. Akşam ezanı okunuyor. Çocuk oruç ve eve ulaşıyor. Evin eskimiş ahşam kapısını açıyor. Yaşlı babaannesi çocuğu görüyor. Yaşlı babaannesi şaşırıyor.

- “Ne oldu oğlum?” diye soruyor.

Çocuğun gözleri yaşlı. Olanı biteni anlatıyor. Gözleri doluyor. Ağlıyor. Yaşlı babaannesine öfkeleniyor. Çocuğun karnı aç, susamış. Akşam ezanı okunmuş. Çocuk orucunu suyla açıyor. İftar yemeğince makarna var ve hazır çorba. Çocuk makarna yiyor. Gözyaşlarını siliyor. Kendi kendine söz veriyor; bir daha bizzat davet edilmediği bir yere asla gitmeyecek. Televizyonda iftar programları çıkıyor. Teravih selaları okunuyor. Çocuk evin dışındaki çeşmeden akan soğuk suyla abdest alıyor ve camiye gidiyor.

Paylaş:
6 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Doksanlarda bir iftar yemeği Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Doksanlarda bir iftar yemeği yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Doksanlarda Bir İftar Yemeği yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Ferda,ca
Ferda,ca, @ferda-ca
5.12.2025 11:43:21
5 puan verdi
Ramazan mübarek gün ben bile sinirlendim.Çocuklar özellikle çok içliler böyle konuda ve hiç unutmazlar.
Köyü eşimden dolayı bilirim.Guneyin köyleri çok misafirperverdir.Teneke sobada. çam pürü ve kozalagi nasıl güzel yanar.Bir de bahceden taze koparilmış portakal limon kabukları konur uzerine..
Ben en çok esmer undan yapılan sallama ekmegi özlüyorum.Bir de saçın üzerinde içli çoregi.

Rahmetli kayinvaldem genç yaşta dul kalmıß beş çocukla..Ama her öğün yemek yapardı taze olsun diye.Cok da becerikli bir kadındı.

Bazen anılar acitsa d o güzel günleri özlüyoruz.

Tebrikler

Saygılarımla hocam 🖊️🙏🧿🌿
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL