1
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
44
Okunma
Gidişin yargıtay’dan dönmedi. karar açıklandığında, odadaki hava birden ağırlaştı, dosyanın kenarında duran kırmızı mühür, sanki hala sıcaktı. parmaklarımın ucuna değdiğinde hafifçe yaktı, belki de yanan parmaklarım değildi içimdeki son itirazdı. karar kağıdının hışırtısı, idam sehpasının gıcırtısı kadar kesin bir sesti. o an anladım, bu dava ben değildim artık. bu, benim içimde çoktan başlamış bir infazın tebliğiydi.
Mühür, artık dudağımda değil; dilimin üstüne basılmış, tadı kan ve pas.
cezaevi yok artık, ben kendim cezaeviyim. dört duvarım içimde çöktü. tavan değil, damarlarımdaki bir pıhtı göğsüme yapıştı. demir parmaklık yok; senin adın ciğerlerimde paslı bir neşter gibi dönüyor. her nefes alışım, kendi kanımı yudumlamak.
ışık af diledi, reddedildi. koğuş zifiri. koğuş değil; beynimin buz kesmiş boşluğu. havalandırmaya çıktığımı sanıyorum bazen göz kapaklarım yarım aralandığında oluyor bu. ama hava yok. o boşlukta adım atınca ses bile çıkmıyor; çünkü toprak yok, duvar yok, sadece çökmüş ben varım.
Kantine uğruyorum bazen içimde; satılan tek şey karanlık. revir arıyorum; kapısı kilitli. pencereden içeri baktığımda kendi yarama tuz basan bir gölge görüyorum gölgenin elinde senin siluetin. sayım zilini beklemiyorum artık. çünkü sayım, içimde her gün defalarca tekrarlanan, kimsenin duymadığı, parmak kemiklerimin teker teker kırılma sesidir.
Bazen bir gece, kapı açıldı sanıyorum. ince bir metal sesi özgürlüğün ince bir bıçak sıyrığı gibi. başımı kaldırıyorum. açılan şey kapı değil; gözbebeklerimde kıpırdayan bir umudun çırpınışı. kulağımı dayıyorum duvara. duvar nefes almıyor; ben almıyorum. dışarı çıkmayı düşündüğüm her an, ayağım zemine değil, boşluğa batıyor. kurtuluş yokluğun en ağır tahtasıdır; üzerine bastığım an çöküyor.
Hâkim iyi hal dilekçemi yaktı. külleri dudaklarıma sürdüm. iyi hal yok. indirim yok. şartlı tahliye yok. müebbet sensizlik. ağırlaştırılmış gömülme, diri diri. mezarın içi …
Ve şimdi anlıyorum: bu dosya senin gidişinle kapanmadı. ben kendi içimdeki davayı kendime karşı açtım, kararı ben verdim, hükmü ben okudum.
kapı hiç kilitli değildi. ben kendi ellerimle ördüm kapısız hücrenin duvarlarını.
senin yokluğun değil, çıkmayı aklımdan bile geçirmediğim her gün bir tuğla daha koydu üstüne. artık biliyorum: sensizlik bir ceza değilmiş. ceza, sensizliğe rağmen hâlâ seni içimde diri tutmammış.
müebbet, senin yokluğun değil. müebbet: içimde hâlâ seni öldüremeyişimde, üzerime sinen kefenin kokusu. o koku, çürümeye başlayan son anımdır.
Efsuni