0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
17
Okunma
Uyanışın İçinde Kaybolan Sesler
Uyan ey utanç,
karanlığa gömülen yüzünü kaldır gökyüzüne.
Çocuk sesleri bir zamanlar uyandırırdı beni,
kuşlar kanat çırpar, dünya hafiflerdi.
Şimdi hepsi sustu;
ne bir kahkaha kaldı,
ne bir kanat sesi.
Gökyüzüne baktım:
Sahte mi gerçek mi,
renkler birbirine karışmış.
Bir yanım kaçıyor düşlere,
bir yanım hakikatin soğuk yüzünü tutuyor.
Sordum kendime
bu ben miyim
yoksa yoksulluğun buzlu aynasındaki silik bir gölge mi?
Dar sokaklarda yankılanıyor
yoksulluğun sessiz çığlığı.
Kimse duymuyor.
Sessiz ama ağır,
içimde taşları çatlatan bir ağırlık var.
Bir anda kesildi sesler;
çocuk kahkahaları,
kuşların telaşlı kanatları…
Hepsi boyun eğdi karanlığa.
Anladım ki yoksulluk
ceplerden önce gökyüzünü boşaltıyor insanın.
Ağır ve derin bir uykudan uyandım;
gerçekler başucumda bekliyordu.
Uyanmak ne zor,
bazen bir ömürden daha uzun.
Camın ardından bakar gibiyim hayata;
dışarıda akıyor zaman,
içimde donmuş bir an.
Ellerim cama değer
ama geçemez öteye.
Ben mi izliyorum hayatı,
yoksa hayat mı beni seyrediyor bilmiyorum.
Sonra birdenbire çöktü üstüme yoksulluk;
hiç çağırmamıştım,
hiç beklememiştim.
Misafir gibi geldi,
ama giderken
misafirliğe benzeyen hiçbir şey bırakmadı,
sadece izler…
derinde, derinlerde.
Uyan ey utanç,
çünkü bu karanlık
uyanmazsak aydınlanmayacak.
-Mahsum Durmuş