0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
205
Okunma
Şımartılmamış bir kalbin ağırlığı var yüreğimde…
Hiç kimsenin okşamadığı, kimsenin sahip çıkmadığı, rüzgâra bile emanet edilmemiş saçların yükünü taşıyorum içimde.
Sanki yıllardır birikmiş bir sessizliği omuzlarımda gezdiriyorum.
Gökyüzü ne zaman buğulansa, bulutların her damlası kirpiklerime inmeye hazır bekler.
İçimdeki fırtınalar o kadar aşina ki gözyaşıma, artık ağlamak bile bir alışkanlık gibi benim için.
Gülümsediğimde bile çizgilerimden anlaşılır acılarımın izleri; derinlerine baktığında her biri ayrı bir hikâye, ayrı bir yara taşır.
Her hattımda, her kelimemde, her nefesimde bir sevgisizlik tecrübesinin izi var.
Bir çocuk gibi belki, belki bir yetim gibi, belki de kimsesizlik ile büyümüş biri gibi; ne hissettiysem içime gömdüm hep.
Ama yine de her şeyin sonunda dönüp dolaşıp kapına geldim ya Rabbi…
Sana çok yalvardım. Çok.
Bir tek sen şahitsin içimde kopan sessiz çığlıkların, bir tek sen bilirsin insanların anlamadığı hâllerimi.
Secdelere tırnaklarımı geçirerek ağladığım geceler var…
Bir damla yaşın avucuma düştüğünde, sanki yılların ağırlığı çöküyor üstüme.
Gün daha doğmadan, gece zihnimde bin kere başlıyor.
Saatler geçmiyor, geçse bile ben içimde aynı karanlıkla yüzleşiyorum.
Meğer insanın en uzun gecesi, kalbinin karanlığıymış.
Yaşamak bazen o kadar zor ki…
Nefes alıyorum ama yaşamıyorum; adım atıyorum ama yol almıyorum sanki.
Avuçlarımda biriken gözyaşlarım saç tellerimle karışıyor.
Dokunduğum her şey kırılıyor elimde, anlattığım her şey boğuluyor kelimelerin arasında.
Anlaşılmamak, ifade edememek, yetememek, yetişememek, tutamamak…
Hepsi içimde koca bir dağ gibi duruyor.
Kime gittiysem, kime içimi açtıysam, kime umutla yaklaştıysam,
derdim yüzüme vuruldu.
Belki hor görülerek, belki hafife alınarak, belki de hiç işitilmeden…
Yüzüme çarpılan her söz, kapanan her kapı, aslında bana bir şeyi öğretti:
Gayıp yokmuş senden başka Ya Rabbi.
Benim hâlimi anlayan, beni benden iyi bilen yalnızca sensin.
İnsanlara anlatamadığım, anlatınca da yanlış anlaşıldığım, yanlış anlaşıldıkça daha da daraldığım bu yolda,
benim elimden yalnızca sana sığınmak geldi.
Günahlarımın gölgesinde kapanan her kapının ardında anladım ki:
Bu dünyada benim hâlimi kabul edecek kimsem yokmuş…
Bir tek sen, bir tek sen varsın ya Rabbi.
Bu yüzden geldim sana…
Bir harf gibi değil, bir kelime gibi değil,
bir Vav gibi eğilerek geldim.
Kırılmışlığım kadar tevazu ile, yalnızlığım kadar sessizlikle,
yorgunluğum kadar teslimiyetle…
Sana geldim çünkü başka gidecek yerim kalmadı.
Sana geldim çünkü içimin yangınını söndürecek tek serinlik sendesin.
Sana geldim çünkü kendimi en çok senin huzurunda tamamlanmış hissediyorum.
Sana geldim…
Vav misali bükülmüş hâlimle, kabul et beni.