0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
32
Okunma

Bugün yine öfkenin çenesinin ne kadar düşük olduğunu, kırgınlığın ağzını bıçak açmadığını fark ettim. Öfke… Dudaklarda takılı kalan, fısıltıdan öteye geçemeyen bir ateş gibi. Patlamak ister, bağırmak ister, ama bir parça yürek, daha fazla yara almaktan korkar ve susturur. Kırgınlık ise çok daha derin, sessiz, sinsice büyüyen bir gölge gibi. İçine yerleşiyor, çoğalıyor; anlatmaya kalksan kelimeler yetmiyor, boğazında düğümleniyor. Konuşsan acıyı çoğaltacak, susmak zorunda kalsan yüreğin eziliyor.
Ve işte tam o anda yalnız kalıyorsun. Gülüşün yerinde, gözlerin başka bir yerde… Söylenmemiş sözler, yapılamamış şeyler, kaybedilmiş anlar… Hepsi içinin en karanlık köşesinde birikiyor, bir yara gibi, sızlıyor. Gözyaşların görünmese de, yüreğin sessizce ağlıyor; her nefeste geçmişin ağırlığı omuzlarını bastırıyor. Öfke kısa süreli bir fırtına gibi geçiyor, kırgınlık ise gölge gibi peşinden ayrılmıyor. Adım attığın her yerde, hatırladıklarınla karşılaşıyorsun, hatırlamak istemediğin her şeyle yeniden yüzleşiyorsun.
Büyüyorsun… Sessizce acıyı taşıyorsun, kırgınlıkla olgunlaşıyorsun, öfkeyi dizginlemeyi öğreniyorsun. Ama içindeki ağırlık, konuşulmayan, söylenemeyen ve dokunulamayan parça hiç kaybolmuyor. İçinde acı çeken insan bilir ki bazen en güçlü olan sessizdir, en derin olan görünmezdir. Ve sen, bugün, öfkenin çenesinin düşük olduğunu, kırgınlığın ağzını bıçak açmadığını bir kez daha anlıyorsun.
Ve işte o son anda, tüm sessizlik ve acı bir araya geldiğinde… yüreğin en derininde, sözcüklerin ulaşamayacağı bir boşlukta, yalnızlığın ve kırgınlığın ağırlığını tam olarak hissediyorsun. Öfken sustu, kırgınlık konuşmadı; ama acı, bütün varlığını sarıyor. Ve sen, bunu hissetmekten başka çaren olmadığını biliyorsun. İşte tam o an, insan olduğunu, eksik olduğunu, kırık olduğunu ve tüm bunlara rağmen ayakta durduğunu en derinden anlıyorsun.
---