1
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
59
Okunma

Sükunet, hayatın en vazgeçilmez değerlerinden biridir, bir insanın içindeki sessizlik ve dinginlik, onun duruşunu güçlendirir, bakışını berraklaştırır ve sözünü anlamlı kılar. Sükunet, yalnızca bireysel bir erdem değildir aynı zamanda çevresine de huzur ve güven aşılayan bir güçtür. Değer kazanmanın ve insanlara örnek olmanın en sessiz ama en etkili yollarından biridir.
Ne var ki günümüz dünyasında sükunet neredeyse unutulmuş, yerini telaş, acelecilik ve öfke almıştır. İnsanlar artık dinlemeyi, anlamayı ve beklemeyi çoktandır unutmuş durumdalar, onun içinde tepkilerini düşünmeden ortaya koyar hale gelmiştir. Sükunet, zayıflık olarak algılanırken, telaş, sabır ve derin düşünceyi gölgeleyen bir araç haline gelmiştir. Oysa gerçek güç, gürültüde değil sessizlikte, acelede değil dinginlikte gizlidir.
Sükunet sadece bir davranış biçimi değildir o aynı zamanda hayatı yorumlama, olayları anlama ve duyguları yönetmenin en önemli şeklidir. Sabredebilmek, düşünerek konuşabilmek, bir adım geri çekilip durumu değerlendirebilmek… Bunlar, sükunetin en somut işaretleridir. Sükunetli insan, yalnızca kendisine hakim olmaz, çevresine de denge ve huzur verir. Bu değer kaybolduğunda, ilişkiler kırılganlaşır, toplum yorulur ve insanlar birbirine yabancılaşır.
Bugün sükunetin eksikliği, modern hayatın karmaşasında, yoğun gürültü ve hızın içinde kendini hissettirir. Oysa sükunet, insanın kendini duyabilmesi ve anlamlı bir yaşam sürdürebilmesi için vazgeçilmezdir. İçsel sessizliği kaybetmiş insan, hem kendine hem de çevresine karşı körleşir. Sükunet, kaybolduğunda yalnızca sözler yükselmez, hayatın anlamı da yavaş yavaş silinir.
“Gürültü büyür, fakat gerçek güç her zaman sükunetin içindedir.”
*
Mehmet Demir
201122