0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
44
Okunma

Modern hayatın rekabetçi ve çıkar odaklı ortamı, bireyleri sürekli bir seçimle yüz yüze bırakır: Onurlu bir duruş sergilemek mi, yoksa menfaat uğruna karakterden ödün vermek mi? Tanımladığınız kavramlar yığını (eziklik, yalakalık, boyun eğme, omurgasız, onursuz, gurursuz...), bu ahlaki ikilemin karanlık tarafını, yani kişiliği yitirme sürecini ve onun acı sonuçlarını gözler önüne serer.
1. Giriş: Çıkar İlişkileri ve Onurun Satışı
Toplumsal yapı içinde, özellikle güç sahiplerinin etrafında, çıkar elde etme arzusuyla hareket edenlerin sergilediği davranışlar, kişisel bütünlüğün en büyük düşmanıdır. Maddi ya da pozisyonel bir fayda elde etmek için başvurulan yalakalık ve otoriteye karşı sergilenen sorgusuz boyun eğme, aslında bireyin kendi öz saygısından çaldığı tavizlerdir. Bu durum, kişinin özünde hissettiği bir eziklik duygusunu dışa vurur ve güçlünün gölgesinde var olma çabasıdır.
2. Bükülme Sanatı: Bütünlüğün Kaybı
Çıkar ilişkileri, kişiden beklenen esnekliğin sınırlarını zorlar. Birey, hedefine ulaşmak veya statüsünü korumak için, ahlaki sınırlarını gevşetme ve karakterini bükme eğilimi gösterir. Bu süreç, bir dizi aşağılayıcı eylemle kendini gösterir:
Bükülme, Eğilme, Katlanma: Baskı karşısında dimdik durmak yerine, kişisel değerleri hiçe sayarak boyun eğer ve itaat eder.
Büzülme: İçindeki gücü ve sesi kısmaya çalışır; varlığını adeta küçülterek göze batmamayı, sadece fayda sağlamayı amaçlar.
Dolap Gibi Dönme: Kişisel menfaat nerede gerektiriyorsa, oraya doğru hızla yön değiştiren, ilkesiz ve güvenilmez bir duruş sergiler.
Bu davranışlar, sadece geçici bir taktik değil, aynı zamanda "kişiliği yitirme" halinin pratik uygulamasıdır. Her bir katlanma, bireyin ahlaki pusulasını biraz daha bozar ve vicdanının sesini kısıtlar.
3. Omurgasızlık: Onurun ve Gururun Erozyonu
Bu sürekli tavizler zincirinin nihai sonucu, omurgasız ve onursuz bir karakterin inşasıdır. Omurgasız birey, kendi değerleri yerine, başkalarının beklentileri veya menfaat rüzgarının yönüne göre hareket eder. Bir zamanlar sahip olduğu gurursuz bir kimliğe bürünür.
"Dik duruşu göstermeme" hali, sadece bir eylemsizlik değil, bir karakter tercihidir. Bu tercih, kişinin kendisini ve başkalarını aldatma döngüsüne sokar. Zira çıkar uğruna eğilen kişi, kazandığı her şeyi aslında kendi saygınlığını feda ederek elde etmiştir. Bu da onu içerideki eziklik duygusundan asla kurtaramaz.
4. Toplumsal Bir Yıkım Olarak Yalakalık
Bu karakter erozyonu yalnızca bireysel bir trajedi olarak kalmaz; toplumsal sonuçları da yıkıcıdır. Yalakalığın ve boyun eğmenin ödüllendirildiği bir sistemde, liyakat ve dürüstlük hızla değersizleşir. Güç, bilgelikle değil, dalkavuklukla çevrelenir. Bu durum, yalnızca bireyin değil, kurumların ve toplumun etik temelini sarsar.
5. Onurlu Duruşun Bedeli ve Değeri
Tüm bu karaktersizliğin karşısında ise, onurlu duruşun zorlu yolu durur. Dik duruşu göstermek, kısa vadede dışlanmaya, engellenmeye ve hatta maddi kayıplara yol açabilir. Ancak bu bedel, bireyin kendi öz saygısını, gururunu ve omurgasını korumasının yegâne yoludur. Onurlu birey, ne kadar zor olursa olsun, bükülme, eğilme ve katlanma tuzaklarına düşmekten kaçınır; zira bilir ki, karakteri, geçici bir çıkardan çok daha değerlidir.
Sonuç: Karakteri Yeniden Kazanmak
Eziklik, yalakalık ve boyun eğme gibi davranışlar, kişiyi geçici bir refaha ulaştırsa da, uzun vadede bireyin iç dünyasını bir enkaz haline getirir. Omurgasız yaşamak, daima birilerine bağımlı olmayı ve sürekli bir kişiliği yitirme korkusuyla yaşamayı gerektirir.
Birey, dolap gibi dönmek yerine, kendi temel değerlerine sıkı sıkıya tutunarak özgürlüğünü ve bütünlüğünü koruyabilir. Onursuz bir yaşamın getirdiği tüm kazanımlar sahte ve kırılgandır. Gerçek güç, dik duruşu göstermekle ve gururlu bir karaktere sahip olmakla başlar. Bu, sadece bireyin kendini onarması değil, aynı zamanda etik ve sağlam temelli bir toplumun da temelidir.
Hüseyin TURHAL
Gazeteci - Yazar