0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
63
Okunma
Kur’ân’ın Işığında İnsan – Mertebeler, Karanlıklar ve Aydınlık
Yazar: Murat Kerem
Kalbin İçindeki Sessiz Savaş Alanı
İnsan, dünyaya adım attığı andan itibaren görünmeyen bir sahaya girer. Bu saha, dağların taşımaya güç yetiremediği bir yükün—emanetin—insana tevdi edildiği yerdir. Dışarıdan bakıldığında insan toplum içinde şekillenen bir varlık gibi görünür; ancak hakikatte insanın yazgısı, kimsenin bilmediği, yalnızca kendi ruhunun tanık olduğu bir iç derinlikte belirir.
Orası ne gözlerin gördüğü bir mekândır ne dillerin tarif edebileceği bir odadır. O oda, insanın kendiyle baş başa kaldığı, arzuların, korkuların, şeytanî fısıltıların ve melekî ilhamların yankılandığı gizli bir merkezdir. Kur’ân, bu merkezin insanın bütün kaderini belirlediğini söyler. Çünkü dış dünyada atılan her adımın ilk tohumu iç dünyada atılır.
Sosyoloji insanı çevresel şartlarla açıklarken, Kur’ân insanın özünü kalpte kurar. Bu iki bakış birleştiğinde büyük bir hakikat ortaya çıkar: İnsan hem toplumun eseridir hem de kalbinin mimarıdır.
Bediüzzaman bu gerçeği şöyle ifade eder:
“İnsan, istikametle meleklerden üstün; saparsa şeytanlardan daha aşağı olur.” [1]
İşte insanın hikâyesi tam bu ikisinin arasındaki yolculuktur: Aydınlığın mertebeleri ve karanlığın basamakları…
İnsana Verilen İçsel Mekanizmalar: Kudret, Nötrlük ve Yönelişin Yazgısı
Kur’ân, insanın yaratılışına yerleştirilen mekanizmaları doğuştan iyi ya da kötü olarak tanımlamaz; bilakis bunların yönlendirilebilir olduğunu bildirir. Akıl insana hakikati tanısın diye verilmiştir; fakat doğrultusunu kaybederse hile ve kötülüğün aracı hâline gelebilir. Kalp sevgi için yaratılmıştır; fakat kıskançlığın ve hırsın kaynağı da olabilir. Nefis güçlüdür; terbiye edilirse insanı yüceltir, dizginlenmezse insanın hem kendisini hem de çevresini yıkar. İrade ise insana verilen en büyük nimetlerden biridir; doğruya yönelirse kader açılır, yanlışa yönelirse kader kapanır.
Gazâlî bu yapıyı şöyle özetler:
“Kalpteki kuvveler nötrdür; onları yücelten doğruluk, alçaltan ise nefstir.” [2]
Modern sosyolojinin diliyle ifade etmek gerekirse, insan davranışlarında çevre bir etkendir; ancak belirleyici olan içsel yöneliştir. İçi sağlam olmayan bir insanı toplum koruyamaz; içi sağlam bir insanı ise en çürük düzen bile yoldan çıkaramaz. Çünkü insanın kaderi dışarıda değil, kalbin derinliklerinde yazılır.
Aydınlığa Açılan Yol: Mertebelerin İnşası ve Ruhun Yükselişi
İnsan doğru yöne eğildiğinde, içindeki bu mekanizmalar bir merdiven gibi yükselişe dönüşür. Müminlik, hakikatin kalbe dokunur dokunmaz onda bir titreme meydana getirmesidir. Bu mertebe bir fikrin kabulü değil, bir uyanıştır; kalpte ferahlık, ruhta temizlenme ve davranışlarda berraklaşma doğurur. Mevlânâ bu hâli şöyle tarif eder:
“Kalp asıl sahibini hatırlayınca titrer.” [3]
Hakikate titreyen kalp, imanla derin bir duyarlılığa ulaşır ve insanı takvânın mertebesine taşır. Takvâ, sadece kötülükten uzak durmak değildir; kötülüğün izini, kokusunu, gölgesini uzaktan fark edip kalbi koruma altına almaktır. Bu yüzden Kur’ân,
“Allah, müttakîlerle beraberdir.” [4]
buyurarak takvâyı bir yakınlık makamı olarak tanımlar.
Yükselişin zirvesi ise ihsandır. Muhsin insan, yaptığı her işi Allah’ın huzurunda yapılmış sayarak en güzel hâline getirir. İyilik onda bir yükümlülük değil, bir sanat olur. Hz. Ali’nin savaşta öfke karıştığı için kılıcını geri çekmesi, ihsanın nefsin gölgesinden tamamen uzak olan en saf örneğidir.
Aydınlığa yükselen insan her adımda şu hakikati fark eder:
“İyilik, davranıştan önce kalbin tavrıdır.”
Karanlığa Açılan Yol: Çöküş Basamakları ve Ruhun Yitimi
İnsan iç mekanizmalarını yanlış yönlendirdiğinde, aynı merdiven bu kez karanlığa doğru iner. Küfür, hakikati bilip üzerine perde çekmektir. Kur’ân bu durumu,
“Onlar gerçeği bildikleri hâlde inkâr ettiler.” [5]
diye açıklar.
Şirk, kalbin merkezinin ikiye bölünmesidir. Mevlânâ’nın ifadesiyle,
“Bir eve iki padişah girerse huzur kalmaz.” [6]
Münafıklık, ruhun ikiye yarılmasıdır. Dil başka söyler, kalp başka ister. Kur’ân bunu bir teşhis gibi ortaya koyar:
“Kalplerinde hastalık vardır.” [7]
Fısk ise bilerek sınırı aşmaktır. Hakkı bilir ama uymaktan kaçınır. Bu kaçınma, bireyin kendi iç darbesi olmaktan çıkar, toplumun dokusunu çürüten bir çözülmeye dönüşür.
Bu dört karanlık hâlin ortak noktası şudur:
Kötülük, bilgisizlikten değil; kalbin yöneliş bozukluğundan doğar.
Toplumun Yazgısı: Kalplerin Toplam Hâli
Toplumların kaderi, sadece yöneticilerin kararlarıyla veya coğrafyanın şartlarıyla belirlenmez. Asıl kader, o toplumda yaşayan insanların kalplerinin ortak yönelişinden oluşur. Çünkü toplum, bireylerin iç dünyalarının dev bir aynada birleşmiş hâlidir. Kalpler nura dönükse sokaklar aydınlanır; kalpler karanlığa yöneldiyse şehirlerin üzerine görünmez bir gölge çöker.
Mümin bir kalbin taşıdığı iman ve güven toplumun temelini kurar. Müttakî bir kalp, ahlâkın sınırlarını koruyarak toplumu çürümekten alıkoyar. Muhsin bir kalp, iyiliği bir sanat gibi işleyerek topluma incelik, merhamet ve zarafet kazandırır.
Buna karşılık münafık bir kalp güveni içten içe çürütür; fâsık bir kalp değerlerin erozyonuna yol açar; kâfir bir kalp hakikatin ışığını örter ve kendi karanlığını çevresine yayarak toplumsal çöküşün kapısını aralar.
Bu yüzden toplumun yükselişi ya da çöküşü kalplerde başlar. Kalpler Allah’ın nuruna döndüğünde toplum dirilir; hakikatten uzaklaştığında toplum çözülür. İnsan içte bozulur, içte düzelir; toplum da insanın kalbini izler.
Kalbin Tarafı İnsanın Yazgısıdır
Kur’ân’ın anlattığı mertebeler—mümin, müttakî, muhsin—aydınlığa açılan yolun duraklarıdır. Karanlık modeller—kâfir, müşrik, münafık, fâsık—düşüşün basamaklarıdır.
İnsan bu iki merdivenin tam ortasında yürür; her adımı bir seçimdir, her seçim bir kader doğurur.
Bediüzzaman bu hakikati şöyle özetler:
“İnsan ya nurla yükselir ya zulmetle alçalır.” [8]
Kalp nereye dönerse insan oraya gider; insan nereye giderse toplum oraya döner.
İçini temizleyen yolunu aydınlatır; yolunu aydınlatan toplumu diriltir.
Kaynakça
[1] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler
[2] İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn
[3] Mevlânâ, Mesnevî
[4] Kur’ân, Nahl 128
[5] Kur’ân, Neml 14
[6] Mevlânâ, Mesnevî
[7] Kur’ân, Bakara 10
[8] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler