0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
73
Okunma
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı
İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.
Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.
İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.
Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.
Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.
Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk’ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.
Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.
Öz: Bu makale, "köpek metaforu" üzerinden şekillenen "Rızalık Yolu" felsefesini, bilişsel psikolojinin temel kavram ve ilkeleri ışığında yeniden okumayı amaçlamaktadır. İnsan olma halini, içgüdüsel davranıştan, niyet, sonuçları öngörme, öz-farkındalık ve telafi mekanizmalarını içeren üst düzey bilişsel süreçlere evrilme olarak ele alan bu çalışma, bireysel kemalin toplumsal bir modele dönüşümünü incelemektedir. Makalenin temel tezi, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin, bu bilişsel ve ahlaki olgunlaşma sürecinin kurumsal bir yansıması olduğudur. "İnsan-ı kâmil" idealinden hareketle "kâmil toplum" hedefine uzanan bu proje, pasif bir tebaa yaratmak yerine, eleştirel düşünen, sorumluluk sahibi, öz-düzenleme yapabilen ve kolektif rızaya dayalı bir sosyal sözleşme kurabilen "aktif bilişsel vatandaşlar" yetiştirmeyi hedeflemiştir. Bu çalışma, söz konusu modeli, bilişsel psikolojinin "dikkat, bellek, yürütücü işlevler ve öz-farkındalık" gibi kavramları; felsefenin "etik sorumluluk" ve "özgür irade" sorunsalları ve sosyolojinin "modernleşme" ve "sosyal kontrol" kuramları çerçevesinde disiplinlerarası bir bakışla analiz edecek ve eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutacaktır.
Anahtar Kelimeler: Bilişsel Psikoloji, Rızalık, Atatürk İlkeleri, İnsan-ı Kâmil, Öz-Farkındalık, Yürütücü İşlevler, Sosyal Sözleşme, Demokratik Laik Hukuk Devleti.
1. Giriş: Metafor, Biliş ve Siyaset
İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özellikler üzerine yapılan felsefi ve dini tartışmalar, onun "bilişsel" kapasitesine işaret eder. "Köpek metaforu", bu ayrımı son derece çarpıcı bir şekilde ortaya koyar: Köpek, içgüdüsel bir dürtü (açlık) ile hareket eder ve eyleminin (tavuk yemek) ahlaki, sosyal ve ekonomik sonuçlarını (kümes sahibinin zararı) idrak edemez. Onun davranışı, otomatik, dürtüsel ve nihai sonuçlardan bağımsızdır. İnsan ise, bilişsel psikolojinin merkezine aldığı üzere, bilgiyi işleyen aktif bir sistemdir. Gerçek anlamda "insan" olma yolculuğu, işte bu pasif uyaran-alıcı konumundan, eylemlerinin sonuçlarını öngören, özümseyen, değerlendiren ve düzelten aktif bir fail konumuna yükselme sürecidir. Bu sürecin nihai hedefi ise "Rızalık Yolu"dur; yani zararı tazmin ederek toplumsal dengeyi (sosyal adaleti) sağlama ve nihayetinde kolektif huzuru inşa etme erdemi.
Bu makale, bu bireysel bilişsel-ahlaki gelişim modelinin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından bir ulus-devlet inşası projesine nasıl uyarlandığını inceleyecektir. Onun kurduğu sistem, bir "kümes" değil, bireyin içgüdülerini akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek "kâmil" bir vatandaşa dönüştüğü bir "uygarlık projesi"dir. Bu proje, bilişsel psikolojinin dilinden konuşursak, toplumu oluşturan bireylerin yürütücü işlevlerini güçlendirmeyi, öz-farkındalık düzeylerini artırmayı ve nihayetinde sosyal biliş kapasitelerini geliştirerek adil bir "sosyal sözleşme"ye dayalı bir devlet kurmayı hedefler.
2. Teorik Çerçeve: Bilişsel Psikolojinin Temel Kavramları Işığında Rızalık Yolu
Bilişsel psikoloji, zihinsel süreçlere odaklanır. Metaforumuzdaki aşamaları bu kavramlarla analiz edebiliriz:
Dürtü ve Algı (Köpek Aşaması): Köpeğin açlık dürtüsü ve tavuğu bir yiyecek olarak algılaması, temel düzeyde bir bilişsel süreçtir. Bu, Jean Piaget’nin teorisindeki "duyusal-motor" evreye benzer; dünya, sadece haz ve acı üzerinden anlamlandırılır. Buradaki "bilgi işleme" son derece sınırlıdır; uzun vadeli sonuçlar veya ahlaki kodlar işleme dahil edilmez.
Öz-Farkındalık (Sûrette İnsan Aşaması): İnsanın yaptığı eylemin "iyi mi kötü mü" olduğunu sorgulaması, en temel bilişsel üstünlüktür. Bu, beynin prefrontal korteksinin bir işlevi olan öz-farkındalık (self-awareness) ve içgözlem (introspection) gerektirir. Birey, kendi düşünce ve eylemlerinin nesnesi haline gelir. Bu, Ulric Neisser’in vurguladığı üzere, insanın pasif bir alıcı değil, kendi bilişsel süreçlerini yöneten aktif bir sistem olduğunun kanıtıdır.
Yürütücü İşlevler ve Sorumluluk (Sîrette İnsan-ı Kâmil Aşaması): Rızalık yolunun en kritik aşaması, hatayı telafi etme kararı ve eylemidir. Bu, bilişsel psikolojideki en karmaşık süreçler kümesi olan yürütücü işlevler (executive functions) ile doğrudan ilişkilidir. Bu işlevler şunları içerir:
Bilişsel Esneklik (Cognitive Flexibility): Katı davranış kalıplarını kırarak (hatada ısrar etmek) yeni bir strateji geliştirebilme (telafi etmek).
Dürtü Kontrolü (Inhibition): "Özür dileyip geçiştirme" veya "kaçma" dürtüsünü kontrol edebilme.
Planlama ve Öngörü (Planning & Foresight): Telafi eyleminin adımlarını planlama (para biriktirme, kişiyi bulma) ve bu eylemin sonucunda oluşacak olumlu sosyal etkiyi (rıza ve huzur) öngörebilme.
Karar Verme (Decision Making): Mevcut durumu (zarar vermiş olma) ile ideal durumu (rıza) karşılaştırarak harekete geçme kararı almak.
İşte "tazminat ve rıza" aşaması, bu üst düzey yürütücü işlevlerin somut bir tezahürüdür. Noam Chomsky’nin dilin yaratıcı kullanımına yaptığı vurgu gibi, burada da birey, içinde bulunduğu sosyal duruma yaratıcı, onarıcı ve dönüştürücü bir müdahalede bulunur.
3. Bireysel Kemaletten Kolektif Projeye: Atatürk’ün Bilişsel-Ahlaki Devlet Modeli
Atatürk’ün devlet modeli, yukarıda analiz edilen bilişsel-ahlaki olgunlaşma sürecini, toplumsal düzeye taşıyan bir "mühendislik" projesi olarak okunabilir. Osmanlı’nın son dönemlerindeki "tebaa" zihniyeti, metaforik olarak "sürü" veya "kümes" psikolojisine yakındır; pasif, itaatkâr ve eleştirel öz-farkındalıktan yoksun bir yapı. Atatürk’ün hedefi, bu pasif yapıyı, aktif bilişsel süreçlere sahip bireylerden oluşan bir "millet"e dönüştürmektir.
Bu dönüşüm, bireyin bilişsel kapasitesini güçlendiren kurumsal yapılarla mümkün kılınmıştır:
Laiklik ve Aklın Özerkliği: Laiklik ilkesi, en temelde, bireyin düşünme sürecini dogmalardan ve otoriter şartlanmalardan arındırmayı hedefler. Bu, bilişsel özerklik sağlar. Birey, "birinin kulu" olmak yerine, kendi aklıyla hakikati arayan özgür bir fail haline gelir. Bu, öz-farkındalık ve eleştirel düşüncenin ön koşuludur.
Eğitim ve Bilişsel Donanım: Piaget’nin bilişsel gelişim evrelerini destekleyecek şekilde kurgulanan karma ve laik eğitim sistemi, çocukları ezberci (dürtüsel) bir modelden, sorgulayan, analiz eden, sentezleyen (yürütücü işlevleri güçlü) bireyler olarak yetiştirmeyi amaçladı. "Fen" ve "akıl", bilgiyi işlemenin nihai araçları olarak sunuldu.
Hukuk Devleti ve Yürütücü İşlevlerin Kurumsal Karşılığı: Hukuk devleti, toplumsal düzeydeki "yürütücü işlevler"dir. Kanunlar, toplumun davranışlarını düzenleyen, haksızlık yapılmasını inhibe eden (dürtü kontrolü), yapılan haksızlığı telafi eden (tazminat) ve toplumsal dengeyi (rıza) sağlayan bir mekanizmadır. Adalet, kolektif rızanın nihai ifadesidir.
Demokrasi ve Kolektif Karar Verme: Çok partili hayata geçişte yaşanan sıkıntılara rağmen, hedeflenen model, milletin kendi kendini yönetme iradesidir. Bu, sosyal biliş ve kolektif karar verme sürecidir. Bireyler, sadece kendi eylemlerinin değil, toplumun ortak eylemlerinin de sonuçlarından sorumlu tutulmayı öğrenir.
4. Eleştirel Bir Değerlendirme ve Günümüz Bağlamı
Hiçbir tarihsel proje idealize edilmemelidir. Atatürk’ün bu "kâmil insan ve toplum" projesi, uygulamada çeşitli açmazlarla karşılaşmıştır:
"Yukarıdan Aşağıya" Modernleşme Çelişkisi: Proje, bireyleri özerk ve eleştirel düşünmeye davet ederken, aynı zamanda hızlı bir dönüşüm için merkeziyetçi ve jakoben bir yaklaşım benimsemiştir. Bu, "kulu" vatandaşa dönüştürme hedefi ile, bu dönüşümün bir otorite tarafından "emredilmesi" arasında bir gerilim yaratmıştır.
Bilişsel Dissonans ve Toplumsal Kabul: Toplumun tüm katmanlarının bu radikal bilişsel dönüşümü içselleştirmesi zaman almış ve dirençle karşılaşmıştır. Geleneksel şemalar ile yeni, akılcı şemalar arasında bir bilişsel uyumsuzluk (cognitive dissonance) yaşanmıştır.
Süreklilik Sorunu: Proje, kurucu liderin karizması ve yürütücü işlevlerine fazlasıyla bağımlıydı. Onun ardından, bu karmaşık bilişsel-ahlaki sistemin kurumsal olarak sürdürülmesi ve derinleştirilmesi noktasında ciddi sınavlar verilmiştir.
Günümüzde, bu modelin geçerliliği tartışma konusudur. Popülist siyasetler, duygusal ve dürtüsel tepkileri (köpek aşaması) manipüle ederken, Atatürk’ün projesi, uzun vadeli planlama, öz-düzenleme ve kolektif rıza arayışı gibi üst düzey bilişsel becerilere hitap etmektedir. Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti ve laiklik konularındaki mücadelesi, bir anlamda, "içgüdüsel kümese mi yoksa aklın ve vicdanın uygarlık yoluna mı" ait olunacağına dair bir bilişsel savaşın tezahürüdür.
5. Sonuç
"Köpek metaforu" ve onun nihai hedefi olan "Rızalık Yolu", insan olma halinin bilişsel bir haritasını çıkarır. Bu yol, dürtüsel farkındalıktan, öz-farkındalığa; öz-farkındalıktan da sorumluluk almaya ve nihayetinde onarıcı adaleti tesis etmeye uzanan bir yürütücü işlevler gelişim sürecidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün devlet modeli, bu bireysel idealin, bir ulusun kaderine dönüştürülme çabasıdır. Laiklik, akıl, bilim, hukuk devleti ve demokrasi ilkeleri, bu bilişsel olgunlaşmanın kurumsal araçlarıdır. Bu proje, bireyleri "kümes"in pasif sakinleri olmaktan çıkarıp, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen ve birbirinin rızasını arayan "aktif bilişsel vatandaşlar" haline getirmeyi amaçlayan iddialı bir uygarlık hamlesidir.
Bu modelin bugün karşı karşıya olduğu zorluklar, onun geçersiz olduğunu değil, aksine, üst düzey bilişsel ve ahlaki çaba gerektirdiğini gösterir. Gerçek kemalet, birey için de toplum için de, bu zorlu ama onurlu "Rızalık Yolu"nda ilerleme kararlılığında gizlidir.
Kaynakça (Örnek)
Neisser, U. (1967). Cognitive Psychology. Appleton-Century-Crofts.
Piaget, J. (1952). The Origins of Intelligence in Children. International Universities Press.
Chomsky, N. (1959). A Review of B.F. Skinner’s Verbal Behavior. Language, 35(1), 26–58.
Diamond, A. (2013). Executive Functions. Annual Review of Psychology, 64, 135-168.
Festinger, L. (1957). A Theory of Cognitive Dissonance. Stanford University Press.
Mardin, Ş. (1973). Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?. Daedalus, 102(1), 169-190.
Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B.Tauris.