0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
159
Okunma

“Eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir. Eğitimli insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca asi olurlar. Küçük insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca haydut olurlar.”
— Konfüçyüs, Öğütler
İnsanlığın başlangıcından bugüne kadar hiçbir kavram, adalet kadar üzerinde tartışılmış, beklenmiş, gecikmiş ve insana bu kadar hem umut hem acı vermemiştir. Adalet, yalnızca bir ilke, bir kural ya da soyut bir erdem değildir; bireyin iç dünyasından devletin kurumlarına kadar uzanan, toplumsal düzenin görünmez direği, insanın kendi benliğiyle harmanladığı bir vicdan terazisidir. Konfüçyüs’ün yüzyıllar öncesinden gelen bu sözleri, bugün bile bireyin cesaretini, toplumun yapısını ve devletin yönünü anlamak için güçlü bir anahtar sunuyor.
Bu yazı, İnsan, toplum ve devlet üçgeninde kapsamlı bir sorgulama yapmayı amaçlıyor. Peki, adalet olmadan cesaret neye dönüşür? Eğitim gerçekten insanı neye hazırlar? Cesareti kim kullanmalı, kimden korunmalı? Ve en önemlisi, Adaletin olmadığı bir toplumda insan nasıl insan kalabilir?
I. Adaletin Önceliği-Eğitimin Gerçek Amacı
Konfüçyüs’ün “eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir” sözü, eğitimi yalnızca bilgi birikimi olarak gören modern anlayışa güçlü bir itirazdır. Bugün diploma sahibi olmak, eğitimli olmak sanılıyor. Oysa bilgiyi ahlaki bir zemine bağlamayan her eğitim, yönsüz bir güç, pusulasız bir gemi gibidir.
Eğitimin önceliği; insanın zihnini değil, insanlığını geliştirmektir.
Bilmekten önce anlamak, anlamaktan önce adil olmayı gözetmek gerekir.
Eğer eğitim adaletsiz bir zihne verilirse, ortaya çıkacak kişi ya acımasız bir yönetici ya da kendi zekâsını toplum aleyhine kullanan bir manipülatör olur. Bu nedenle eğitim ile adalet arasındaki bağ tesadüfi değil, zorunludur.
Çünkü adalet, bilginin yönünü belirleyen pusuladır.
II. Cesaret-Erdem mi, Tehlike mi?
Cesaret genellikle övülen bir meziyettir; korkuya karşı durabilme gücü olarak yüceltilir. Ancak Konfüçyüs, cesaretin kendisinin değil, neyin hizmetinde olduğunun belirleyici olduğunu hatırlatır.
Adalet yoksa cesaret, erdem olmaktan çıkar; saldırganlığa, hoyratlığa, taşkınlığa dönüşür.
Adaletle birleşmeyen cesaret, insanın içindeki en ilkel güçleri serbest bırakır. Cesaretin “doğru” için değil de “kişisel çıkar” için kullanıldığı yerde, adaletin dengesi bozulur.
Cesaret, değerlerden bağımsız olduğunda bir hayvana verilen güç gibidir: Kullanıldığı yön ona bağlı değildir, ama vereceği zarar kesindir.
Asi Olan ile Haydut Olan Arasındaki İnce Çizgi
Konfüçyüs’ün ikinci ve üçüncü cümlesi, toplum içindeki iki farklı cesaret biçimini ayırır:
Eğitimli ama adaletsiz cesaret → Asi
Eğitimsiz ve adaletsiz cesaret → Haydut
Bu ayrım, sosyal düzenin nasıl bozulduğunu çok net gösterir.
1. Eğitimli Asi
Eğitimli ama içsel adalet bilinci olmayan kişi, sistemle çatışır; çünkü kendi doğrularının akıl yoluyla meşrulaştığına inanır. O doğrular toplumsal bir değerden değil, egosundan beslenir.
Böyle biri, otoriteye değil, vicdana değil; kendi benliğine karşı sadıktır.
Bu kişi yıkıcı olabilir, fakat yıkımı bir ideolojiye değil, kişisel doyuma hizmet eder.
2. Küçük İnsan-Haydut
Konfüçyüs’ün “küçük insan” dediği kişi karakter bakımından zayıf, sorumluluk almayan, çıkarını temel ilke edinendir. Bu kişi cesaret kazandığında toplum için doğrudan tehlikeye dönüşür; çünkü cesaretini kontrol edecek ahlaki bir çerçeve yoktur.
Haydut, yalnızca yasa dışı eylem yapan kişi değildir;
adaleti yok sayarak cesaret gösteren herkes haydutlaşır.
Bu, bazen bir makamda oturan güçlü bir figür olabilir, bazen sosyal medyada linç başlatan biri, bazen de kendini haklı görüp başkalarını ezmeyi normalleştiren bir birey.
Adalet-Devletin Temeli mi, Yoksa Devletin Mağduru mu?
Adaletin insan ruhunda ve eğitimdeki yerini inceledikten sonra, kavramın devletle ilişkisine bakmak gerekir. Adalet, devletin resmi belgelerinde yer alsa da çoğu zaman devlet eliyle ertelenen bir idealdir. Devletler genellikle adaleti savunurken, bazen onu kendi güçlerini korumak için araçsallaştırırlar.
Adaletin bir ülkede var olup olmadığını, yazılı kanunlar değil,
bu kanunların kim için, nasıl ve ne zaman uygulandığı belirler.
Adalet yoksa:
Güçlü haklı görünür,
Zayıf suçlu ilan edilir,
Cesaret kırılır,
Toplumsal güven parçalanır.
Devletin adaleti sağlamadığı yerde bireyler adaleti kendi yöntemiyle sağlamaya kalkar.
Bu da düzenin değil, kaosun cesaretini doğurur.
Cesaretin Değişen Yüzleri-Modern Toplum Üzerine Öngörüler
Bugünün dünyasında cesaretin biçimi değişmiştir:
Sosyal medya üzerinden cesaret, yüzleşmeden yapılan saldırganlık olarak ortaya çıkıyor.
Politik arenada cesaret, karşı tarafı ezebilme kabiliyeti olarak pazarlanıyor.
Şirketlerde cesaret, acımasız rekabet ve duygusuz başarı olarak gösteriliyor.
Sokakta cesaret, öfkeyle bağırmak ya da küstahça davranmakla özdeşleşiyor.
Fakat bütün bu sahte cesaret biçimleri, adaletle bağlantısını kaybettiği için gerçek bir erdem olmaktan uzaktır.
Geleceğin toplumu, cesareti değerlerle buluşturamazsa iki yol onu bekler:
1. Asi toplum-Bilgili fakat huzursuz bir kitle
Her şeyin farkında ama hiçbir şeyden tatmin olmayan, hem devlete hem kendine yabancılaşmış geniş bir insan kitlesi.
2. Haydut toplum-Güçlü olanın zayıfı ezdiği düzen
Kanunların görmezden gelindiği, güvenliğin kaybolduğu, korkunun toplumu şekillendirdiği bir hayat.
Bu iki tablo da, adaletin eksik olduğunu gösterir.
Peki Adalet Nasıl Kurulur?
Adalet yalnızca mahkemelerde değil; insanın günlük davranışlarında başlar.
Adalet için üç temel koşul gerekir:
1. Vicdan Eğitimi
Eğitimin içeriği, matematik ve tarih kadar vicdanın da geliştirilmesini kapsamalıdır.
Vicdanı uyanmamış bireye adalet anlatılmaz.
2. Cesaretin Sınırını Bilen Ahlak
Ahlak, cesareti kontrol eden görünmez bir çerçevedir.
Ahlak yoksa cesaret saldırıdır.
3. Kuraldan Önce İlke
Bir toplumda kurallar güçlü olabilir ama ilkeler zayıfsa adalet yine çöker.
Çünkü ilke, kişiyi kimsenin görmediği yerde bile doğruda tutar.
Bireyin Adalet Arayışı
Bir birey için en zor mesele, adaletin dışarıda değil içeride başlanması gerektiğini fark etmektir.
Kendine adil olmayan biri, başkasına asla adil olmaz.
İnsan önce kendi niyetlerini, hırslarını, öfkesini ve beklentilerini sorgulamalıdır.
Kendi içindeki adaleti kuramayan, dışarıdaki adaletsiz dünya ile mücadele edemez.
Adalet Olmadan Cesaretin Toplumsal Bedeli
Adaletin olmadığı toplumlarda cesaret şu sonuçları doğurur:
İnsanlar birbirine güvenmez.
Toplum ortak hedeflerde buluşamaz.
Kutuplaşma derinleşir.
Bireysel çıkarlar toplumsal değerlerin önüne geçer.
Devlet ayakta durur ama toplum çöker.
Bir toplumun çöktüğünü anlamak için binaların yıkılmasına gerek yoktur;
toplumsal güven yıkıldığında, toplum çoktan çökmüştür.
Geleceğin En Büyük Krizi Adalet Olacak
Ekonomik krizler, siyasi krizler ya da sosyal çalkantılar geçicidir.
Fakat adaletsizlik kalıcıdır ve birçok krizin asıl sebebidir.
Gelecek yıllarda ülkeleri bekleyen en büyük sorun:
Ekonomik yoksulluk değil, adalet yoksulluğu olacaktır.
Çünkü adalet olmadan:
Gençler umudunu kaybeder,
Eğitim yönünü kaybeder,
Devlet meşruiyetini kaybeder,
Toplum bütünlüğünü kaybeder.
Ve adaletin kaybolduğu yerde, kişisel cesaret tehlikeli bir silaha dönüşür.
Cesareti Korumak İçin Adaleti Hatırlamak
Konfüçyüs’ün binlerce yıl öncesinden seslenen uyarısı bugün hâlâ canlıdır:
Bilgiyi adaletle bağlayan cesaret → erdemdir.
Bilgiyi adaletsizlikle bağlayan cesaret → başkaldırıdır.
Cehaleti cesaretle birleştiren insan → haydutlaşır.
Bu nedenle asıl mesele cesur olmak değil, cesaretin kimde ve hangi değerle birleştiğidir.
Adalet, cesaretin ruhudur;
Ruhu olmayan cesaret ise yalnızca bir güç gösterisidir.
Bugünün insanı, toplumları ve devletleri için en büyük görev, cesareti kutsamadan önce adaleti kurmaktır.
Çünkü adalet varsa:
Toplum nefes alır, birey anlam bulur, devlet huzur sağlar.
Adalet yoksa:
Cesaret bile insanı kurtaramaz;
Bilgi bile toplumu koruyamaz;
Güç bile devleti ayakta tutamaz.
Erol Kekeç/27.11.2025/Namazgah-Çamlıca/İST