0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
92
Okunma

Rüzgar, Cemal’in sakalındaki kırları dalgalandırıyordu. Koca çınar ağacının altında, yıpranmış bir hasır sandalyede oturuyor, önünden geçenleri izliyordu. Ama gözleri, asfalt yoldaki arabalarda değil, yıllar önce tozlu bir patikada koşan çıplak ayaklarındaydı.
"Hey Cemal Dede! Yine gömülü hazine mi arıyorsun?"
Mahallenin delikanlıları, her zamanki gibi alay ediyordu. Cemal, onlara baktı, sonra yere eğilip bir taş aldı. Bir çocuk gibi, taşı avcunun içinde tarttı.
"Gömülü hazine değil," dedi sesi, yaşına rağmen berrak. "Kaybolmuş bir deniz."
Gençler güldü, geçtiler. Cemal onları izlemedi. Taşı fırlattı, uzaklardaki bir teneke kutuya isabet ettirdi. Tam on iki vuruş. Bir zamanlar, arka arkaya yirmi dört kutu devirirdi. Vücudu eskisi gibi değildi ama hâlâ hatırlıyordu.
Akşamüstü, bakkalın önünde domino oynayan yaşıtları, siyaset ve şeker hastalığından konuşuyordu. Cemal onlara katılmadı. Cebinden çıkardığı ufak bir deftere, bugün gördüğü bulutların şeklini çizdi: Bir gemi, bir fırça, bir kadın yüzü... Defter, altmış yıllık bir günlüktü. Her sayfası, kayıp bir ânın kurtarılmış bir parçasıydı.
"Yine mi çiziyorsun Cemal?" diye sordu bakkal Rıza. "Resimlerle mi konuşacaksın ömür boyu?"
Cemal, defteri kapattı. "Kelimeler yetersiz kalıyor Rıza. Bazı şeyler, çizgilerin arasında saklı."
Eve döndüğünde, duvarda asılı duran ud’u indirdi. Tozunu, elbisesinin yenıyle silerek. Parmakları, tellerin üzerinde gezindi. Artık eskisi gibi kıvrak değildi, biliyordu. Ama bir akor duyuldu odada. Sonra bir tane daha. Tam bir melodi değildi belki, parçalanmış bir rüya gibiydi. Gençliğinde, sevdiği kadın için besteler yapardı. O gitti, besteler yarım kaldı.
Gece oldu. Cemal, balkona çıktı. Şehrin ışıkları, gözlerine bir yıldız haritası gibi göründü. Bu şehirde doğmuş, büyümüş, sevmiş, kaybetmiş, inşa etmiş ve yıkılmıştı. Yaşlılık, onun için bir çöküş değil, bir derinleşmeydi. Vücudu yavaşlıyordu evet, ama içindeki o çılgın çocuk, o aşık delikanlı, o hayalperest adam... Hepsi oradaydı. Sadece birbiri üstüne yığılmışlardı, kaybolmamışlardı.
Gökyüzüne baktı ve gençlerin söylediği sözü hatırladı. Yanaklarında bir tebessüm.
"Gömülü hazine değil," diye fısıldadı yıldızlara. "Kaybolmuş bir denizim evet. Ama içimde hâlâ medcezir var."