0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
92
Okunma
"Başarılı insanları daima kötüler, kendileri başaramıyor, ondan dolayı senin o işi yapmasını istemezler, çamur iftira Dedikodu yaparlar, yoksul düşünce ve hasta toplumlarda erdem yok. Başarılı dahilere alkış yok. Sadece taşlama var. Meyve veren ağaçı taşlarlar. Bunlar aciz insanların davranışları dur"
Bu metin, bireysel başarı ile toplumsal tepkiler arasındaki sarsıcı bir gerçeği, adeta bir ayna tutarak gözler önüne seriyor. İnsan doğasının en karanlık köşelerinden sızan bu davranış biçimi; kişisel bir zaaftan öte, tüm toplumu geriye çeken bir kültürel hastalığın belirtisidir.
1. Kıskançlığın Psikolojisi: Başaramayanın İntikamı
Metinde vurgulandığı gibi, başarılı insanlara yöneltilen karalama, iftira ve dedikodunun temelinde basit bir denklem yatar: Kendi Yetersizlik + Başkasının Başarısı = Hınç (Ressentiment).
Başarısızlığı bir ders olarak görme erdemini gösteremeyen birey, acısını dindirmek için iki yola başvurur: Ya kendini geliştirir ya da başarılı olanı aşağı çekmeye çalışır. "Aciz insanların davranışları" olarak nitelenen bu ikinci yol, psikolojik bir savunma mekanizmasıdır. Başarılı olanı lekelemek, karalamak ve onun itibarını düşürmek, kendi başarısızlıklarının acısını hafifletmenin en kolay yoludur.
Nietzsche’nin "Köle Ahlakı" kavramına benzer şekilde, bu kişiler üstünlüğü ve yaratıcılığı alkışlamak yerine, onu "kötü" ilan ederek, kendilerini ahlaki olarak daha üstün bir pozisyona yerleştirmeye çalışırlar. Amaçları, dünyayı daha iyi yapmak değil, başarılı olanı kendi vasatlık seviyelerine indirmektir.
2. Hasta Toplumun Erdem Krizi: "Dâhiye Alkış Yok"
Metin, kıskançlığı yalnızca bireysel bir zaaf olarak görmez; onu "yoksul düşünce ve hasta toplumlara" ait bir olgu olarak tanımlayarak konuyu toplumsal bir boyuta taşır.
Sağlıklı bir toplum, liyakati, yenilikçiliği ve üretkenliği teşvik eden, ödüllendiren bir yapıya sahiptir. Başarılı dâhiler, birer ilham kaynağı olarak görülür ve alkışlanır. Ancak metnin işaret ettiği "hasta toplum", erdemin değerini yitirdiği, adil rekabetin ve karşılıklı saygının zayıfladığı bir yapıdır. Bu tür toplumlarda:
Çaba Değil, Şans Algısı: İnsanlar, başarının arkasındaki uzun ve zorlu çabayı görmezden gelir, her şeyi bir torpile, haksızlığa veya şansa bağlar. Bu, kendi ataletlerini haklı çıkarmanın bir yoludur.
Sıfır Toplamlı Oyun Yanılgısı: Başkasının başarısını, kendi yaşamından eksilen bir şey olarak algılarlar. Oysa sağlıklı bir ortamda birinin yükselişi, genellikle tüm topluma yeni fırsatlar sunar.
Bu toplumsal hastalık, bireylerin risk almasını, büyük hayaller kurmasını ve üretken olmasını engeller. Çünkü biliyorlardır ki, sonuç ne olursa olsun, ödül takdir değil, taşlama olacaktır.
3. En Çarpıcı Benzetme: "Meyve Veren Ağacı Taşlarlar"
Bu Anadolu deyişi, konunun özünü mükemmel bir şekilde özetler: En çok fayda sağlayan, en çok saldırıya uğrar.
"Meyve veren ağaç," topluma değer katan, iş yaratan, yenilik getiren ya da ilham veren kişiyi temsil eder. Taşlama ise bu değerin yok edilmeye çalışılmasıdır. Eğer bir toplum, en verimli, en üretken bireyini korumak yerine ona saldırıyorsa, kendi geleceğini baltalıyor demektir.
Bu kısır döngü, toplumda genel bir güvensizlik ve korku atmosferi yaratır:
Liderler Geri Çekilir: Başarılı kişiler, enerjilerini üretmeye değil, kendilerini dedikodudan korumaya harcamak zorunda kalır.
Yetenekler Gizlenir: Yetenekli gençler, sessiz kalmayı, göze çarpmamayı, yani "meyve vermemeyi" öğrenirler. Bu da bir toplum için en büyük kaynak israfıdır.
Sonuç: Hastalığı Aşmak ve Erdemi İhya Etmek
Bu metin, yalnızca bir şikayetname değil, aynı zamanda bir uyanış çağrısıdır.
Başarılı olanları çekememe davranışı, "aciz" kalanların kısa vadeli duygusal tatminini sağlasa da, uzun vadede herkesin hayatını zehirler. Bir toplumun kalkınması, başarılı olanı aşağı çekmekle değil, başarıyı yaymak, kutlamak ve ondan ilham almakla mümkündür.
Toplum olarak bu "hasta düşünce" kalıbını terk edip, Erdemi, Liyakati ve Takdir Kültürünü yeniden canlandırmalıyız. Meyve veren ağaçları taşlamak yerine, o ağacın gölgesinde oturup meyvesini paylaşmayı öğrenmek zorundayız. Aksi takdirde, metnin dediği gibi, yoksul düşünceli toplumlar olarak kalmaya mahkûm olacağız.
Unutmayın: Başarıya düşmanlık besleyen bir el, farkında olmadan kendi geleceğini hedef alır.
Hüseyin TURHAL
Gazeteci - Yazar
5.0
100% (1)