1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
105
Okunma
Yatılı okulda, her akşam bir öğretmenimiz etüt saatlerinde bize rehberlik ederdi. Bazı öğretmenlerimiz bizimle hiç sohbet etmezdi, hatta kendi aramızda konuşmamıza bile izin vermezlerdi. Özellikle derslerin ve sınavların olmadığı haftalarda bu sessizlik bize çok zor gelirdi. Ama coğrafya öğretmenimiz Ali Osman Hoca’nın nöbetini iple çekerdik.
Ali Osman Hoca, Afyonkarahisarlıydı. Kısa boylu, etine dolgun ve esmer biriydi. Köyde büyümüş olmanın verdiği samimiyetle bizim gibi köy çocuklarını çok iyi anlar, sıkıldığımızı fark ettiğinde bize hikayeler anlatırdı.
Yatılı okulda kalan öğrencilerin neredeyse tamamı köyden gelen çocuklardı. Bu yüzden Ali Osman Hoca’nın anlattığı hikayeler bizler için çok kıymetliydi. Köy hayatını, tarlaları, traktör seslerini hepimiz bilirdik. Ama onun anlattığı hikayelerdeki detaylar, yaşamın başka bir yönünü gözler önüne seriyordu. Hepimiz bu hikayeleri can kulağıyla dinlerdik.
Bir gün, köylerine giren ilk traktörün hikayesini paylaştı.
“1960’lı yıllardı,” diye söze girdi. “Babam köyümüzün ağasıydı. Tarlalarda onlarca ırgat çalışır, yine de hasat işlerini zamanında bitiremezdik. Babam, ırgatlarla uğraşmaktan bıkmıştı. Bir gün, varını yoğunu satarak bir traktör almaya karar verdi. Parayı denkleştirdiğinde, anneme ve hanımına dedi ki:
‘Biz bugün şehre traktör almaya gidiyoruz. Köye döndüğümüzde ziyafet vereceğim, ona göre hazırlık yapın. Kazanları kurun, kavurmalar yapın, tüm köylüyü davet edeceğim.’
Sabah erkenden atlara binip yola koyuldular. Atların sırtına yem torbalarını taktılar, çünkü uzun bir yolculuktu. Köyde ise büyük bir heyecan vardı. Bir traktör gelecekti ama kimse traktörün neye benzediğini bilmiyordu. Sadece birkaç kişi, o da uzaktan, bir traktör görmüştü. Köyde herkes kendi kendine konuşuyordu: ‘Traktör nedir?’, ‘50 kişinin işini bir dakikada yaparmış!’
Babam şehre gitti, traktörü aldı ve köye döndü. Traktör, evimizin önüne geldiğinde, babaannem büyük bir leğene saman doldurup traktörün ön tekerlerinin önüne koydu. Babam bunu görünce şaşkınlıkla sordu:
‘Anacığım, ne yapıyorsun?’
Babaannem gayet ciddi bir şekilde cevap verdi:
‘Oğlum, traktör yoldan geldi. Acıkmıştır, karnını doyursun.’
Babam, babaannemin bu masum tepkisini gülümseyerek karşıladı ve dedi ki:
‘Anacığım, bu bir hayvan değil; makine.’
Ali Osman Hoca, bu hikayeyi anlatırken hem gülüyor hem de Anadolu insanının o dönemdeki bilgisizliğini ve saflığını açıklıyordu. Ancak babaannesinin bu davranışının ardındaki düşünce çok insancaydı. Yoldan gelen atlara yem torbası takmak bir gelenekti; bu, yol yorgunu hayvanların hakkıydı. Babaannesi de aynı düşünceyle traktörü “canlı” gibi görmüş ve ona da aynı özeni göstermişti.
Bu hikaye, hem Anadolu insanının içtenliğini hem de nereden nereye geldiğimizi anlamak için en güzel örneklerden biri. Ali Osman Hoca, Türkiye’nin yıllar içinde geçirdiği değişimi anlatırken bu hikayeyi paylaşırdı, biz de hepimiz bu hikayeleri can kulağıyla dinlerdik. Yıllar sonra ben de kendi öğrencilerime anlatmaya devam ettim.
5.0
100% (1)