0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
111
Okunma
Yarım Kalan Yolların Masalı
Bir varmış bir yokmuş. Kaderin ince ince dokunduğu bir ülkede, aynı ustalıkla çalışan iki genç varmış. Her gün aynı işi yapar, aynı sorumluluklarla boğuşur, aynı insanlara yardım ederlermiş. Tanışmaları sıradanmış, ama birbirlerine dokunuşları kaderin yazdığı en sessiz mucizeymiş.
Günler geçtikçe paylaştıkları sohbetler derinleşmiş, beraber geçirdikleri zaman bir masalın satırları gibi akmış. Beraber çalışmak, beraber yorulmak, beraber gülmek... Her şey doğalmış. Sanki dünyanın telaşı onların etrafına uğramıyor, sadece iki kalp kendi ritmini duyuyormuş.
Derken bir gün, gençlerden biri gitmek zorunda kalmış. Ülkesinin çağrısıymış bu gidiş. Süreç yaklaşınca içinde tuhaf bir korku büyümüş. Sevdiğini özlemekten korkmuş, belki de tam bağlanmanın eşiğindeyken kaybetmekten korkmuş. Ve bir hata yapmış: Hiçbir şey söylemeden, belki kendi duygularından kaçmak için, sessizce uzaklaşmış.
Geride kalan genç bu sessizliğin altında ezilmiş. Ne olduğunu bilmeden, nedenini anlamadan, kalbinin yarısını bir soruya dönüştürmüş.
Zaman geçmiş. Görev tamamlanmış. Giden genç geri dönmüş. Aradan geçen süre, kalbindeki boşluğu daha görünür hale getirmiş. Yanında yokken anlamış aslında en güçlü duygusunun ne olduğunu. Ve pişmanlıkla geri dönmüş.
İlginçtir ki geride kalan genç, kırılmasına rağmen, sevdiğinin dönüşünü affetmiş. Çünkü sevgi bazen yarayı görmezden gelen bir merhemmiş. Tekrar bir araya gelmişler. Yine gülmüşler, yine güzel vakit geçirmişler.
Derken bir gün, hiçbir sebep yokken, gençlerden biri yine susmuş. Kendi kendine kapanmış. Belki geleceğin ağırlığından korkmuş. Belki "ya olmazsa" ihtimalinden. Belki de kendi kalbinin ne istediğini anlamakta zorlanmış.
Bu ikinci suskunluk, ilki kadar hızlı affedilir bir şey değilmiş. İkinci kırık, birincinin üzerine bindikçe, kalpteki güven çatırdamış. Sevgi yerinde duruyormuş ama artık üzerinde derin bir çatlak varmış.
Zaman bir kez daha akmış. Ayrılık sonrası geçen sessizlikte, giden genç bu kez her şeyi gerçekten anlamış. Kalbindeki duygu büyümüş, derinleşmiş, şekil değiştirmiş. Artık sadece sevmek değil, hayatı beraber kurmak istediğini anlamış. Bu yüzden döndüğünde büyük bir cesaretle şöyle demiş:
"Bir gelecek kurmak istiyorum. Yanında, seninle."
Ama bu söz, artık eskisi kadar kolay karşılık bulmamış. Çünkü kırılan bir güven kolay iyileşmiyormuş. İki kez susan kalp, üçüncüye aynı yola girmekten korkarmış.
Geride kalan genç, duygularının hâlâ orada olduğunu bilmesine rağmen, yarınlara dair kaygıları yüzünden geri adım atmış. "Korkuyorum" demiş. "Tekrar aynı acıyı taşımaktan korkuyorum."
Ve böylece birbirlerini çok seven iki kalp, aynı masalda yaşayamadıkları gerçeğiyle yüzleşmiş. Sevgi tam, ama zaman yanlışmış. Hisler güçlü, ama güven yaralıymış.
Bir gece, ayrılığın üzerinden bir süre geçtikten sonra, giden genç bir masal pazarına gitmiş. Orada herkes kalbini satıyor, alıyor, tamir ettiriyormuş. Bir dükkanda duran yaralı bir kalp görmüş; üzerinde iki ince çizik varmış. İki susuşun, iki vedanın izi.
Dükkan sahibi yaşlı bir kadın şöyle demiş:
"Bu kalbin sahibi izin vermeden kimse dokunamaz. Ama şunu bil: Sevgi bazen geri döner. Güven ise döndüğünde eskisi gibi olmaz. İnsan kalbi, yarasını unutur ama izini hep taşır."
O gece genç, gökyüzüne bakıp şu gerçeği anlamış:
Sevgi her zaman kavuşmak demek değildir. Bazen sevdiğini incitmemek için geri çekilmek en doğru karar olur. Bazen kavuşmak yerine kabullenmek gerekir.
Zaman geçtikçe, ikisi de kendi yollarından yürümeye başlamış. İçlerinde birbirlerine dair özel bir yer hep kalmış ama artık o yer yarına taşınacak bir umut değil, geçmişten kalan sıcak bir anıymış.
Ve o ülkede şu söz herkesin diline dolanmış:
Bazı kalpler birbirini çok sever,
ama aynı hikayenin sonunda buluşamaz.
Çünkü bazı masallar, kavuşmak için değil;
insana kendini öğretmek için yazılır.
Masal burada bitmiş.
Kalplerde ise izleri kalmış.
Miraç ELÇİ..