0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
80
Okunma
Kur’ân’ın Işığında İnsan – 2
Kâfir, Müşrik, Münafık ve Fâsık
Yazar: Murat Kerem
Karanlığın Çeşitleri: Nefsin Gölgesinde Kayıp Yollar
Her insanın kalbinde, görünmeyen bir ışık arayışı vardır. Fakat herkes o ışığa aynı mesafede durmaz. Bazısı ışığı görür görmez koşar, bazısı ışığa başını çevirir; kimi ışığın önüne perde çeker, kimi ise o ışığı tümden inkâr eder. Kur’ân’ın insan karakterlerini çeşitlendirmesi tam da bu gerçeğe dayanır:
İnsan, kalbinin yönüne göre ya aydınlanır ya da karanlığa gömülür.
Sosyoloji insan davranışını çevrenin, kültürün ve çıkarların bir neticesi olarak görür; Kur’ân ise insanın karanlığını ya da aydınlığını kalbinin tercihine bağlar. Böylece iki disiplin birleştiğinde şu hakikat belirginleşir:
İnsan, kötülüğü yalnızca şartların değil; kendi iç dünyasında yaptığı tercihlerin tortusundan üretir.
Bediüzzaman bu gerçeği tek cümlede şöyle özetler:
“İnsan, iyilikte meleği geçer; kötülükte şeytandan aşağı düşebilir.” [1]
Bu makalede Kur’ân’ın anlattığı dört karanlık yüzü inceliyoruz:
Kâfir, müşrik, münafık ve fâsık…
Karanlığın dört ayrı rüzgârı…
Her biri insanın içindeki farklı bir çöküş biçimini temsil eder.
Kâfir: Hakikati Bilip Üzerini Örten İnsan
Küfür, inkârdan önce bir örtme hâlidir.
Kur’ân’a göre kâfir, hakikati hiç duymadığı için değil; çoğu zaman bildiği hâlde örttüğü için bu ismi alır. Bu, bir bilgisizlik değil; bilinçli bir dirençtir.
Kur’ân bu tavrı şöyle anlatır:
“Onlar gerçeği, içleri kesin olarak bildiği hâlde zulüm ve kibirle inkâr ettiler.” (Neml 14) [2]
Hakikat bir pencereden sızar, kalbine dokunur; fakat kibir, menfaat veya makam o ışığın içeri girmesini engeller. Kâfir, hakikati kendisine zarar verecek bir gerçek gibi görür; bu yüzden onu bastırır, örter ve üzerine perde çeker.
Gazâlî bu hâli şu ince benzetmeyle özetler:
“Küfür, hakikatin önüne konulan nefis perdesidir.” [3]
Firavun’un Kibrinde Donan Kalp
Firavun’un hikâyesi, bu perdeleşmenin en keskin örneğidir.
Kur’ân ona şöyle seslenir:
“Firavun’a git; çünkü o azmıştır.” (Nâziât 17)
Firavun anlamıyordu değil; anlamak istemiyordu.
Güç, onun gözlerini kamaştırmış; kalbine bir perde gibi inmişti. Sarayının mermerleri, kalbinin duvarlarına benzemişti; ışık içeri sızmıyordu. Oysa hakikat kapısını çalıyor, fakat içerdeki kibir tokmağı susturuyordu.
Güç büyüdükçe hakikat küçülür; benlik şiştikçe Allah’ın adı kaybolur. Firavun’un kalbi böyle karardı.
Müşrik: Kalbini Parçalayan ve Hayatı Çok Merkezli Kılan İnsan
Şirk, yalnızca taş ve tahtadan yapılmış putlara tapmak değildir.
Şirk, kalbin merkezini ikiye bölmektir.
Kur’ân bu durumu şöyle tasvir eder:
“Onların çoğu Allah’a iman eder; fakat ederken de O’na şirk koşarlar.” (Yusuf 106) [5]
Bu ayet, müşrikliğin sadece inkârcılarda değil, kalbi zayıf olan müminlerde bile sızan bir gölge olduğunu gösterir. İnsan bazen tamamen inkârcı olmaz; ama hayatını birden fazla merkeze bağlar. Kalbi, iki padişahın hüküm sürdüğü bir eve döner.
Mevlânâ bu durumu şöyle tasvir eder:
“Kalp bir evdir; o eve iki padişah girerse huzur kalmaz.” [6]
İnsan bazen gücü tanrılaştırır, bazen parayı kutsar, bazen ideolojiyi mutlaklaştırır, bazen de nefsini ilahlaştırır. Böylece kalbi dağılır; ama huzuru bütün ister. İşte trajedi buradadır.
Kur’ân bu dağınıklığı şöyle işaret eder:
“Nefsini ilâh edinen kişiyi gördün mü?” (Câsiye 23) [7]
Bir insan hem Allah’ın nurunu hem de nefsin ateşini kalbinde aynı anda barındıramaz.
Bir yer yanarsa, diğer yer karanlıkta kalır.
Münafık: İki Yüz, Tek Beden; İki Dil, Tek Kalp
Kur’ân’ın en sert üslubu münafıklara yöneliktir.
Münafık ne tamamen reddeder ne de tamamen kabul eder; iki kapılı bir han gibidir. Bir kapıdan iman, diğerinden inkâr girer çıkar; fakat içeride bir türlü yerleşemez.
Kur’ân münafığın ruh hâlini şöyle dile getirir:
“Allah’ı aldatmaya çalışırlar; hâlbuki yalnız kendilerini aldatırlar.” (Bakara 9) [8]
Münafık, iki kişi arasında gidip gelen bir gölge gibidir. Bir yüzü bir gruba döner, diğer yüzü başka bir topluluğa…
Sosyolojik olarak münafık, iki tarafın da kapısını çalıp çıkar elde eden çift yönlü karakterdir. Ne bir topluluğa tamamen bağlanır, ne de diğerinden kopar.
İmam Rabbânî bu hâli şöyle tanımlar:
“Kalbiyle başka, diliyle başka olana münafık denir.” [9]
İçsel Çöküşün Sessiz Patlaması
Münafıklık yalnızca toplumu değil, önce kişinin kendi ruhunu çürütür.
İnsan iki yüz taşırken önce kendi kalbini yorar. Bir kalp hem yalanı hem hakikati aynı anda taşıyamaz.
Kur’ân bunu adeta ruhun bir hastalığı gibi anlatır:
“Kalplerinde bir hastalık vardır; Allah da hastalıklarını artırmıştır.” (Bakara 10) [10]
Bu hastalığın adı:
İçsel tutarsızlık, değer çöküşü, kimlik bölünmesi…
Fâsık: Sınırları Aşan ve Hakikate Kulak Tıkayan İnsan
Fısk, Arapçada “kabuktan sıyrılmak” anlamına gelir; yani koruyan, sınırlandıran kabuğu terk etmek.
Fâsık, Allah’ın koyduğu sınırları aşan ve bunu saklama ihtiyacı bile duymayan kişidir.
Kur’ân onları şöyle tanımlar:
“Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar ve haddi aşanlardır.” (Bakara 26) [11]
Fısk bazen bireysel bir günah değil; toplumun dokusunu çürüten bir salgına dönüşür. Ahlakın çözüldüğü, normların eridiği, hak ile batılın birbirine karıştığı dönemler böyle zamanlardır.
Gazâlî’ye göre fıskın özü:
“Hakkı bilip hakka uymayan nefistir.” [12]
Azgınlığın Zirvesi: Firavun’un Sınır Tanımazlığı
Kur’ân Firavun’un azgınlığını fıskın en belirgin örneklerinden biri olarak sunar:
“Firavun’a git; çünkü o azmıştır.” (Nâziât 17) [13]
Bu azgınlık, yalnızca bir inkâr değil; bir taşkınlık, bir kabuk kırılmasıdır.
Bilmek vardı; fakat uymak yoktu.
Görmek vardı; fakat teslimiyet yoktu.
Fâsık insanın problemi bilgi eksikliği değil; itaat eksikliğidir.
Kalbin Yönü İnsanın Yazgısını Belirler
Kur’ân’ın anlattığı kâfir, müşrik, münafık ve fâsık prototipleri, insanın karanlığının dört ayrı tezahürüdür. Hepsi aynı kökten doğar:
Kalbin yanlış yöne dönmesi.
Birinci makalede incelediğimiz mümin, müttakî ve muhsin mertebeleri insanın yükseliş basamaklarını temsil ederken; burada anlattığımız dört tip, insanın düşüş merdivenleridir.
Bediüzzaman bu gerçeği şöyle ifade eder:
“İnsan ya nurla yükselir ya da zulmetle alçalır.” [14]
Kalp nereye yönelirse, insan oraya yürür.
Toplum ise kalplerin toplam yönelişinden başka bir şey değildir.
Mümin bir kalp toplum kurar;
müşrik bir kalp merkezleri dağıtır;
münafık bir kalp karakteri bozar;
fâsık bir kalp sınırları yıkar;
kâfir bir kalp ışığı örter ve karanlığı çoğaltır.
Ve hakikat şudur:
İnsanın kaderi kalbinde başlar.
Kaynakça
[1] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler
[2] Kur’ân, Neml 14
[3] İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn
[5] Kur’ân, Yusuf 106
[6] Mevlânâ, Mesnevî
[7] Kur’ân, Câsiye 23
[8] Kur’ân, Bakara 9
[9] İmam Rabbânî, Mektûbât
[10] Kur’ân, Bakara 10
[11] Kur’ân, Bakara 26
[12] İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn
[13] Kur’ân, Nâziât 17
[14] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler