Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Deniz Ülkegül
Deniz Ülkegül
VİP ÜYE

Dönüşüm-2

Yorum

Dönüşüm-2

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

107

Okunma

Dönüşüm-2

Dönüşüm-2

’’Dedim; Hangi sıfatın gölgesiyim ben? Hangi mecazın zerresi? Kimdir içimde beni benden kovan o sırlı kimse? Aynada gördüğüm eğer ben değilse, söyle ey Tanrı; nedir benden ötesi?’’

-Usta, bu delirmek mi?
-Akılla yaşamak, akıllı işi değildir ki zaten?
-Ya akıl olmazsa ne kalır ki geriye?
-Ya kalacak sandığın her şey, bir hiçlikten ibaretse? İçliğin sonunu kim bulmuş? Dışlığın sonuna kim varmış? Ya aslında içlikte dışlıkta bir ise? Ya yalansa baktığın, gördüğün, dokunduğun her şey... Her şey aslında sadece bir gölgeyse?
-Kimim ben usta?
-Derler ki; saf bilinçtir insan...O makamda hakikat nedir, bilir... Sonra bir elbise giydirirler ona, suretine aşık olur... Bildiğini unutur... Şeylere dalar, şekillere takılır, öyle muhteşem bir gölgeler silsilesidir ki kainat, baktıkça şaşırır, şaşırdıkça merak eder, merak ettikçe öğrenir... Öğrendikçe unutur bildiğini... Bildikçe özler, unuttuğunu...Yola düşer yana yıkıla... İşte o yol evlat, adı vuslattır...
-İnsan, suretine aşık olur dedin... Bu nasıl olur? Kendine tapmak değil midir bu?
-Haaaaah... İşte böyle böyle demlenir insan... Yavaş yavaş... Konuştuğunu beğenir, anlattığını beğenir, kavgasını, cesaretini, bilgisini beğenir... Bakar aynaya, aynıdır hepsinin sahibi... Evladını beğenir, karısını beğenir, bayrağını, toprağını, dinini, peygamberini, Tanrısını beğenir...Beğendikçe büyür kendine aşkı... Öyle ki, o aşk gözlerini karartır da, put eder var sandığı her şeyi...
-Dur dur durrrr... Dur bir dakika... Ne demek put eder var sandığı her şeyi? Tanrı’yı da mı?
-Evet yaaaaa... Tanrı’yı da... Çok acı değil mi? Farkında bile değil çoğu... ’’Onları Yaratan değil, Onların Yarattığı bir Tanrı’nın adıdır’’ dillerinden düşürmedikleri aslında...İşte bu nokta... En gizlenen nokta... En büyük beladır... Çünkü bu nokta, KENDİNİ BEN ZANNEDEN İNSANIN; yarattığı Tanrı’ya İlahlık tasladığı makamdır... Suretine aşık insan, kendine tapmaktan kurtulamaz evlat... Sana bunları demezler, derseler dinleri çöker... Boşuna dışarda arama... Sana seni senden başka götürecek kimse yok...İste...Ve düş yola... O; seni sana buldurur...
-Ya nasıl yol alınır usta, bunca karmaşa içinde...
-Unutmayı öğrenmedikçe, hatırlamayı bilemezsin... Sen kendine; bir zandan ibaretsin... Zannettiğine sen demekten vazgeç...Ne etsin, ne kemik... Ne güçsün, ne zayıflık... Ne iyiliksin, ne kötülük... Ne varlıksın ne yokluk... Hiç’sin sen! Hiç’liğe yürü!

Dedim; Ey Tanrı; aklımın yetmediği menzilin yolcusuyum... Derler ki, bu yolda sırlar vardır... Derler ki çetindir yol, bu yolda tuzaklar vardır... Ben ki doğduğum günden beri yaralıyım... Bir ölümlük adım vardır... Ölmeden öldür beni... İsimsiz kalayım... Ölmeden öldür beni... Aynada bensiz kalayım... Ölmeden öldür beni, savur Hiç’liğine... Susayım bu aleme, kırılsın kelam-ı kalem, ben sözsüz, dilsiz kalayım...

Hani bazen; bir söze rast gelirsiniz... O ne dehşetli karşılaşmadır... Belki yüzlerce kez duyduğunuz, okuduğunuz, anladığınız bir söz... Ama an; o an değildir... Yanından geçer ve gidersiniz... Size selam verir... Hiç fark etmezsiniz... Koşar ardınızdan seslenir... Duymazsınız...İşte öyle bir akşamdı...O sözü okuduğumda, yüzüme bir tokat gibi çarptığını hissettim...

KÜN FE YEKÜN! ’’...Ol der ve olur!’’
Zamana ihtiyacı yoktur... Her hangi bir varlığa, cisme, isme... Zaten varlığın varlık sebebi O’dur... KÜN FE YEKÜN!... Dilemesi yeter... Her zerre, her ayrıntı, her fiil, her söz O’nun dilemesinden başka bir şey değildir...

Sordum... Ey Tanrı; beni neden diledin? Yarattığın hiç bir şey sebepsiz değilse eğer, her varlığın bir maksadı var ise, ben hangi maksadın içine doğdum? Benden ne istiyorsun Tanrım? Kalbimin derinliklerinden gelen bir fısıltıyı duyar gibi oldum... ’’Seni!’’

Kendi can derdine düşmüş, belaya bulaşmış, dünyanın bütün yükü sırtına yüklenmiş zavallı biri gibi hissediyordum... Şaşkındım... Tanrı’nın var olmadığını söyleyen ahmak insanoğlunun, kendi varlığının acziyetini göremiyor oluşuna, Tanrı’nın mutlak varlığını kabul ediyorum diyen insanoğlunun, Tanrı’yı bütün suçlarının tek müsebbibi yapışına, bu muazzam, bu sonsuz, bu kusursuz sistem içerisinde, kendini kaybedip, aslını yitirip, var olanı yok edici, yakıcı, yıkıcı yaratıklar haline gelip, yine birbirlerini boğazlayıp yaşadığı hayatı cehenneme çevirişine hayret ediyordum...

Bulmak elbet kolay değildi... Ama kaybetmenin bu kadar kolay olduğunu ve bunun doğar doğmaz başladığını, bu hayatın bize, bizi unutturan bir sistem üzerine kurulduğunu nasıl anlamıyorduk? Aslında hepimiz, kendini BEN sanan bir yabancının esiriydik...

-Usta, neden anlamıyoruz?
-Neden aramayan, nerden anlasın?
-Onca kitap, peygamber, evliya şu, bu...
-Aklı dışarda olanın, gönlü içerde olur mu evladım? Ne soracağını bilmeyen, neyin cevabını bulsun? İnsanların çoğu uykuda... Çok azı müstesna... O mahşer ki, kimi uyanacak, kimi uyanmış doğrulacak... Kimi kendiyle, kimi ’’ben’’ dediğiyle sorulacak... Ve lakin... Öyle ya da böyle... Her şey , aslına dönecek...
-Bunları neden anlatmazlar?
-Anlatsan da anlamazlar... İnandım demek değildir iman, verdiğin cevap, sorduğun sorunun zekatı etmez bazen... Bilmek, dilemenin hasadıdır... Dilersin, merak ettirir... Dilersin, sordurur... Dilersin, bildirir... Sen O’nu dilersin, O, ’’seni’’ buldurur... Sen, seni bulunca, O’nu görürsün... Dilemek, ibadettir...
-İyi de, elin Budisti, Hristiyanı ne bileyim Yahudisi, Putperesti, neyi kimden dileyecek?
-Elin Müslümanı diliyor mu sence?
-Yahu hadi onlar, yani biz... En azından Müslüman...
-Bak cümle bu işte... En azından... bu azından müslümanlar, bulmuş mu Tanrı’yı? Anlamış mı Peygamberi? Ne diyor ayette? ’’Kuşkusuz Sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.’’ Nedir hidayet? doğru yolu göstermek... Bak İslam ülkelerinin durumuna... Şu topluma bir bak... Yoksul ve kimsesiz çocuklara vicdanen yardım eden Hans’tan, daha mı Allah’a yakındır devlet malına el uzatan, arsızlık, hırsızlık yapan, zulmeden, bozgunculuk yaparak fitne çıkaran Abdullah? Sadece söz müdür iman? Demiş olmakla, yapmış olmak arasında ki fark nedir o zaman? Doğruluğun dini tektir... Dürüstlüğün dini... Vicdanın tek bir dini vardır... Merhametin, sevginin, iyiliğin... Gönül dini... Bunlar yoksa, hangi dinden olursan ol; dinsizsin demektir! Bin kere namaz kılsan, bin kere oruç tutsan, Kur’an-ı ezbere bilsen, nafile... Hiç kimse Şeytan’dan daha alim değildir!...
-Ehhhh be Usta... Ehhh... Mahvolmuşuz biz!...




Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Dönüşüm-2 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Dönüşüm-2 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Dönüşüm-2 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL