2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
101
Okunma

Türkiye’de barış, sadece bir siyasi partinin ya da bir kesimin meselesi değildir; hepimizin ortak sorumluluğudur. Yıllardır süren çatışma, kutuplaşma ve güvensizlik ortamı, ne silahla ne de tek taraflı hamlelerle çözülebilir.
Gerçek ve kalıcı barış, ancak her kesimin samimi çabası ve fedakârlığıyla mümkün olur.
Siyasi partiler öncelikle kendi tabanlarını barış diline ikna etmeli, “öteki”ni düşman olarak gösteren söylemlerden vazgeçmelidir.
Milliyetçi-muhafazakâr kesim, güvenlik kaygılarını dile getirirken çözüm sürecinin geçmiş hatalarını tekrarlamayacağının güvencesini almalıdır.
Kürt siyasi hareketi ve tabanı ise silahın tamamen devre dışı bırakılacağına dair net ve somut adımlar atmalıdır.
Sol, liberal ve demokrat kesimler de bu süreçte tarafsız arabulucu değil, aktif kolaylaştırıcı rol üstlenmelidir.İş dünyası, sivil toplum, akademi, medya…
Hiç kimse “benim işim değil” diyemez.
Ekonomik kaynakların savaş yerine refaha aktarılması, gençlerin ölmek yerine yaşaması, herkesin kazanacağı bir gelecek demektir.
Barış, cesaret işidir.
Cesaret de bazen kendi içimizdeki alıştığımız öfkeye, intikam duygusuna “dur” demekle başlar.
Kimse kusursuz değildir; herkes geçmişte hata yapmıştır. Ama bugün yeni bir sayfa açma şansı önümüzde duruyor.Elini taşın altına koymayan, yarın barış geldiğinde masada yer bulamayacaktır.
Şimdi sırt birbirine değil, el ele verme zamanı.
Barış istiyorsak, önce barışa inanacağız.
Sonra da bunun için bedel ödemekten çekinmeyeceğiz.
Hep birlikte.
5.0
100% (4)