1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
215
Okunma
BİR GÜN DE OLSA HATIRLANMAK
İnsan oluşumuzun, bedenimizle beraber akıl ve ruh ile donatılmamızın bir neticesi olsa gerek; sevmek ,sevilmek... Kaba-saba görünümlü, vurdu-kırdısıyla nam salmış; Haydar abiden...Şerrinden ve çenesinden mahalleyi birbirine katan ; Döndü teyzeye...Gördüğü herkese gülücük ve şeker dağıtan Bilal dededen...Mahallenin hanım ve kızlarını bir çırpıda etrafında toplayıp, onlara ikramda bulunan, güzel nasihatler veren; Fatma nineye... Yeni yürümeye başlayan çocuktan , bastonuyla üç ayaklı hale gelmiş yaşlısına; hepimizin yemek- içmek gibi ihtiyacıdır sevmek...
Her insanın aklına ve kalbine girilecek yolların örnekleriyle doludur, hayat. Duygu dolu bir “babacığım, dedeciğim, abiciğim, teyzeciğim, halacığım, ablacığım veya karıcığım” kelimesiyle cümleye başlamak... O’nun için önemli olan, O’na güzel şeyleri hatırlatan bir anısını paylaşmak... Tuttuğu takımı birlikte alkışlamak... Onlara ;baba veya anne olduklarını hatırlatmak... Eşiyle tanıştığı, nişanlandığı, nikahlandığı veya O’nunla yediği ilk yemeğin yıldönümünü hatırlatmak... Daha nice yollar vardır ki ; karşımızdakinin kişiliği ne olursa olsun, kapıları ardına kadar açar gönüllerine girmek için.
Zeki, tembel, çalışkan ,yaramaz,uslu veya engelli de olsalar; üzerinde izlerinin bulunduğu biz öğretmenler... Bu insanları; sıkıştıra sıkıştıra bir yılın Kasım ayının yirmi dördündeki birkaç saatlik etkinliğe; “araya bir yere” sıkıştırmak; hak ettiklerinin ne kadarını ödeştirir acaba? Sorunlarla dolu bu günlerde; insanın bazen “bu kadarınada şükür” diyesi gelmiyor değil, inanın.
Günümüz küçülen dünyasında, bilmem kimlerin icadıdır; onlarca anma günü ve haftası mevcuttur. Bunlar; bir nebze de olsa hatırlamaya ve hatırlanmaya yarıyor tabii ki. “Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, öğretmenler günü” gibi. Her ne kadar hatırlanmaya yarasa da, kimsenin böyle kısacık bir ana sıkıştırılmaktan hoşlandığını sanmıyorum.
Devlet erkanının en tepesinden başlanır; bu günü anma mesajları verilmeye. En iyi konuşmalar bulunup okunur, duygu dolu şiir ve şarkılar söylenir. Adettendir; aday öğretmenlere yemin ettirilir, onların oluşturacağı koroyla etkinlikler icra edilir; hemen her öğretmenler gününde. Hatta o gün; kamuoyunda öğretmenler için oluşturulan, en tepeden bir müjde verileceği dedikodusu yayılır, fakat sonuç yine hüsran...
Köy okullarında çalıştığım yılları hatırlıyorum bazen. Öğretmeni; oranın her şeyi; doktoru hemşiresi, iğnecisi hemen herşeyden anlayan; “ bilge adamı” olarak gören insanları... İşte tam da bu yüzden midir nedir; severken ,sayarken, çayına yada sofrasına davet ederken paylaşamazlar ; O ulu adamı. Onlar pek bilmezlerdi; Kasım ayının yirmi dördünün, “ hocanın” günüymüş falan olduğunu. O’nu bir günlüğüne hatırlayıp sevelim, birkaç hediyeyle geçiştiriverelim diye hiç düşünmezlerdi. Sevdiklerinin; bir güne sığdırılacak kadar küçük olmadıklarına inanırlardı.
Ya “şimdi durum nasıl” diye sorunlarınız olacaktır. Öğretmen olarak içimizden geçenler; kendisinin ya da çocuğunun üzerindeki emeğinizin karşılığı olan “saygı ve sevgiden” fazlası değildir, inanın. Asla; karşımıza geçip eğilmesi, kıpraşmadan durması, sus pus olması, elindeki ve avucundakileri bizlere vermesi değil.
Hediyeleşmeyi her ne kadar abartıp aşırıya kaçanlar olsada; çam sakızı çoban armağanı bir sembol hediyeyle...Üzerine parfüm sıkılmış bir yapma çiçekle...Cebindeki harçlığıyla aldığı kağıt mendille...Okumasını istediği bir kitapla...Adını yazmasını istediği bir kalemle...Gösterişe kaçmadan;en azından o günün anısına, basit bir hediyeyle hatırlanmak, bir öğretmenin duygularını, azıcık da olsa okşayacaktır sanırım...
5.0
100% (1)