0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
91
Okunma
Kalbin Aynasını Parlatan Sır: Dostluğun Kalpte Açtığı İlâhî Kapı
Yazar: Murat Kerem
İnsanın İçindeki Sessiz Kapı
İnsanın iç âleminde görünmeyen fakat derinden hissedilen kapılar vardır.
Ne bir ustanın eli değmiştir onlara ne de bir marangozun aleti.
Bu kapılar, ruhla birlikte yaratılmıştır; sevgi, merhamet, paylaşma ve özellikle dostluk, o kapıların ardındaki incelikli hazinelerdir.
Bazen gecenin sessizliğinde, bazen bir tebessümün içinden duyulur o ince çağrı.
Bir iyilik anında belirir; bir ayrılıktan sonra yeniden filizlenir.
Bu çağrı, insanın hem Yaradan’a hem de insanlara yönelişinde “dostluk” dediğimiz sıcak bir hâle dönüşür.
Farsçadaki doost kelimesi “seven ve sevilen” anlamını taşırken;
Arapçadaki sadîq, halîl ve veliyy kelimeleri dostluğun üç farklı mertebesini anlatır:
• sadîq: sadakatin, doğruluğun ve güvenilirliğin gölgesi,
• halîl: kalbin en gizli odasına yerleşen derin dostluk,
• veliyy: koruyan, kollayan ve destek olan yakınlık.
Dostluk, insanın yönünü ve kalbin derin sesini belirleyen bir sırdır.
Kur’ân’ın “Allah müminlerin dostudur; onları karanlıklardan nura çıkarır.” buyruğu [1], bu ilâhî dostluğun insan içindeki yankısını açıkça gösterir.
Kur’ân’ın Işığında Yakınlık
Kur’ân, dostluğu sıradan bir yakınlıktan çıkarır; onu ilâhî bir hakikat seviyesine yükseltir.
“Allah İbrahim’i dost edindi.” [2] ayeti bunun zirvesidir.
Bu dostluk; ateşleri güle çeviren, kalpteki bütün gölgeleri dağıtan, insanı yalnızlıktan alıp ilâhî bir teveccühle saran yüce bir mertebedir.
İlâhî dostluğa yaklaşan kalbin insanlarla kurduğu dostluk da yumuşar, incelir ve derinleşir.
İçteki nur, diğer dostlukların özü hâline gelir.
Hadislerde Dostluğun Aynası
Peygamber Efendimizin kesin hükmü, dostluğun insan kaderindeki ağırlığını ortaya koyar:
“Kişi dostunun dini üzeredir.” [3]
Bu, sadece inancı değil; ahlâkı, huyu, karakteri ve tercihlerinin de dostlukla şekillendiğini anlatır.
Kişi dostuyla yükselir, dostuyla düşer.
Işığa yürüyenle ışığa varır; karanlığa yönelenle karanlığa sürüklenir.
Sadık dostun, bütün dünyalık nimetlerden daha kıymetli olduğu rivayet edilir [4].
Zira gerçek dost, insanın iç âlemini aydınlatan bir kandildir.
Dost, insanın aynasıdır:
Göremediğin eksikleri incitmeden gösterir; gönlünü daraltmaz, aksine genişletir.
Hendek Günlerinde Paylaşmanın Işığı
Hendek kazılırken Medine’nin rüzgârı keskin, günleri uzun, geceleri ise dondurucu soğuktu.
Açlık, yorgunluk ve kuşatma haberi herkesin omzuna taş gibi çökmüş, pek çok sahabi günlerce doğru dürüst bir şey yiyememişti.
Bazıları karınlarına taş bağlamış, bazıları açlığı bastırmak için derin nefeslerle dayanıyordu.
Bu zorlu günlerde sahabilerden biri, Peygamberimizi az bir yemeğe davet etmek istedi.
Evindeki yemek birkaç kişiye bile zor yeterdi; ancak o sahabi, paylaşmanın bereketine inanarak Rasulullah’ı çağırdı.
Peygamber Efendimiz daveti duyunca yalnız gitmedi:
“Ashâbım da gelsin!” buyurdu.
Davet sahibi mahcup oldu; yiyecek azdı, gönlü sıkıştı.
Fakat Rasulullah’ın huzur veren tebessümü ona güven verdi.
O an herkes anladı ki mesele yemeğin miktarı değil, gönlün genişliğiydi.
Sofra hazırlandığında gerçekten de yemek çok azdı.
Peygamber Efendimiz elini yemeğin üzerine koydu, bereket için dua etti.
Ve sessiz bir mucize gerçekleşti:
Kaplar boşalmadı.
Lokmalar tükenmedi.
Yemek bitmedi.
Hendek boyunca sert rüzgâr eserken, o mütevazı evin içinde kardeşliğin, paylaşmanın ve dostluğun nuru güneş gibi doğmuştu.
Kıtlığın ortasında rahmet, darlığın içinde bereket büyüdü.
Bu hadise dostluğun özünü öğretir:
Paylaşmak, ekmeği bölmekten önce gönlü genişletmektir.
Gönül genişleyince ekmek çoğalır; ekmek çoğalınca kalpler birbirine yaklaşır. [5]
Hendek bize şunu öğretir:
Bazen bir lokma, bir sofradan çok daha fazlasını taşır.
O lokma kardeşlik, sadakat ve ilâhî bereket taşır.
Ensar ve Muhacir: Kardeşliğin Berraklığı
Ensar ile Muhacir arasındaki kardeşlik, insanlık tarihinin en saf dostluk örneklerinden biridir.
Kur’ân onları şöyle anlatır:
“Kendi nefislerinde darlık olsa bile kardeşlerini kendilerine tercih ederler.” [6]
Ensar evlerini açtı, mallarını paylaştı, hurmalıklarını ikiye böldü.
Bu, sadece maddî bir dayanışma değildi; kalplerin birleşmesiydi.
Bir Sofrada Kurulan Kardeşlik
Sa’d bin Rebî’ ile Abdurrahman bin Avf arasındaki kıssa bu kardeşliğin zirvesidir.
Sa’d büyük bir cömertlikle:
“Evimin yarısı, malımın dilediğin kadarı senindir.” dedi.
Abdurrahman ise zarafetle karşılık verdi:
“Bana pazarın yolunu göster.” [5]
Bu sahnede dostluğun iki kanadı açılır:
Fedakârlık ve nezaket.
Bir Şehrin Kalbine Dokunan Öğretmen: Mus‘ab bin Umeyr
Mus‘ab bin Umeyr, Medine’nin ilk muallimiydi.
Zenginlik içinde yetişmişti; iman kalbine düşünce her şeyi geride bıraktı.
Bir gün Kur’ân anlatırken kabile reislerinden Sa’d bin Muâz öfkeyle yanına geldi.
Mus‘ab onu sakince oturttu ve Kur’ân okudu.
Ayetler Sa’d’ın kalbine yağmur gibi indi; yüzündeki sertlik çözüldü.
O gün Sa’d Müslüman oldu; ardından bütün bir kabile imana yöneldi. [7]
Mus‘ab, bir şehri kılıçla değil; hikmet, güzel söz ve dostluğun sıcaklığıyla fethetti.
Selman ve Ebû’d-Derdâ: Dengeyi Öğreten Dostluk
Selman-ı Fârisî, sürekli ibadet eden ancak ailesini ihmal eden Ebû’d-Derdâ’ya şöyle dedi:
“Nefsinin üzerinde hakkı var, ailen üzerinde hakkı var, Rabbin üzerinde hakkı var. Her hakkı sahibine ver.” [8]
Peygamber Efendimiz bu sözü tasdik etti:
“Selman doğru söyledi.”
Gerçek dost, insanı kırmadan doğrultur; yanlışa düşerken kolundan tutar; karanlığa yönelirken ışığa çeker.
Tasavvufta Dostluğun Derin Nefesi
Tasavvufa göre dostluk sadece beraberlik değil; ruhun dirilişidir.
Dost, gönüldeki tozu üfleyen bir rüzgâr gibidir.
Seni Allah’a yaklaştıran dost gerçektir; uzaklaştıran ise ne kadar yakın görünse de kalabalığın içinde sadece bir gölgedir.
Bazı dostlar tek bir cümleyle kaderi değiştirir; bazıları sessiz duruşuyla kalbe şifa olur.
Her hâliyle şu mesajı verir:
“Yalnız değilsin.”
Sokrates dostluğu “ruhların uyumu” olarak görür.
Goethe onu “ikinci benlik” diye niteler.
Dostoyevski “Allah’ın insana sessiz hediyesi” der.
Shakespeare sadık dostluğu “yeryüzünün en nadir mücevherlerinden biri” diye över.
Diller değişir, coğrafyalar değişir; fakat hakikat değişmez:
Dostluk, insanlığın ortak dilidir.
Kalbe Emanet Edilmiş Bir Işık
Gerçek dost, yarayı görür ama deşmez; sessizce sarar.
Bir kusuru büyütmez; bir iyiliği unutmaz.
İnsan yorulduğunda omzunda yer açar; karanlığına bir kandil yakar.
Dostluk, insan kaderine dokunan ilâhî bir rahmettir.
İnsan dostunu seçerken aslında yönünü seçer.
Dost temiz ise kalp de temiz olur; dost güçlü ise insan da güç bulur.
Dostluk, kalbin aynasını parlatan bir ışıktır.
Ve o ışık sönmediği sürece insan yolunu kaybetmez.
Kaynakça
[1] Bakara Suresi, 257. ayet.
[2] Nisâ Suresi, 125. ayet.
[3] Tirmizî, Zühd, 45.
[4] Buhârî, Rikak, 12.
[5] Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr; Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe.
[6] Haşr Suresi, 9. ayet.
[7] İbn Hişâm, es-Sîre; Taberî, Târîh; İbn Sa’d, Tabakât.
[8] Buhârî, Edeb; Tirmizî, Zühd.