0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
179
Okunma

2021 Yılında yayınladığım bir Yazımı geldiğimiz süreci dikkate alarak yeniden paylaştım...
Talanistan’ın aile yapısı ve değişim sürecine bir göz attığımızda, bizim toplumla ne kadar benzer yanlarının olduğuna hep birlikte şahit olacağız. Talanistan’ın çok köklü bir aile yapısı olmasına rağmen, küresel değişim süreci Talanistan’ın aile yapısını çok derinden sarsmıştır. Nesil ile aile arasında, biyolojik bir bağ dışında neredeyse aile olduklarına dair görünürde herhangi bir bağ kalmamış gibidir…
Bu beyliğin çok özel ve kendine özgü narin ve naif değerleri olduğu hep anlatılır; ancak yaşadığı bu dönemde neredeyse eskiyi çağrıştıracak hiçbir benzer özellik ortalıkta görünmüyor. Talanistan’ın ailesi tarih boyunca en çok anlatılan asil bir aile olarak göze çarpar, aynen Türk ailesi gibi. Ancak bu değişimler onu çok kötü etkilemiş ve aile olmanın ötesinde her özellik göstermesine rağmen aileye dair bir özellik görünmez olmuştur…
Ailede güven, sadakat, eşlerin karşılıklı birbirini koruma ve kollama eğilimleri tamamıyla erozyona uğramıştır. Bu beylikte eskiden kadına “karı”, erkeğe de “koca” derlermiş. Yani erkek bir dağ olarak tanımlanırmış; kadın ise dağın tepesinde dağı örten bir kar olarak bilinirmiş. Onun için erkek, talip olduğu kadına “Benim karım olur musun?” diye hitap eder ve ona, dağın tepesinde kimsenin erişemeyeceği tertemiz kalan bir kar anlamında içten duygularını anlatırmış. Kadın da “Ben senin karın olurum; çünkü böyle bir dağın karı olmak bana mutluluk verir” diye karşılık verirmiş.
Oysa günümüzde Talanistan’da öyle bir değişim olmuş ki, “hayat arkadaşı” kavramı onun yerini almış. Ortak istek ve duygular için bedensel hazları tatmak adına buluşan bedenler ortalığı doldurmuş. Bu bedenler birbirine aşina olup birbirinden bıkınca ortaklık bitmiş. Neredeyse çiftlerden her biri, diğerini nasıl avutur ve uyuturum diye farklı yollar aramaya başlamış.
Sadakatin yerini güvensizlik, eminliğin yerini aldatma; taşımanın ve taşınmanın yerini terk etme; yamama ve örtmenin yerini afişe etme; fedakârlığın yerini kâr etme; iletişimin yerini ise duvarlar örme almış. Aile yaşamında 9.9 şiddetinde deprem meydana gelmiş ve tüm fay hatları harekete geçmiş. Gazı boşalmamış bu yapı, tedirginlik, endişe ve tereddütlerle yeni dönemini yaşamak istemiş; ancak geldiği nokta, tamamıyla çiftlerin birbirini takip eden ve yaşamdan kopan, adeta dedektif gibi bir hayatı ortaya çıkarmıştır. Yani anlayacağınız, geçmişinden eser kalmamış…
Aslında bizim topluma ne kadar da benziyor, değil mi? Bizde de buna benzer hadiseler çok fazla (!). Aile mahkemeleri boşanma davalarına bakmaktan yorulmuş; serbest ilişki diye bir hayat her tarafta kök salmaya başlamış. 1+1 ya da 1+0 tarzında konutlar yok satmaya başlamış, firmalar en çok bu konutları sattıklarını söyleyerek bu konutlara yönelmiş. Evli kadınların ücret karşılığı fuhşa yönelimi rekor düzeylere çıkmış. Erkekler birliktelikte sınır tanımaz olmuş. Yani alabildiğine “idsel kültür”ün yaygın hale gelmesi göze çarpar olmuş. Diziler ve TV programları planlı-programlı bir toplumsal değişim hareketinin en önemli simsarları olarak görevlerinde asla suiistimale yer vermemiş; dolayısıyla dün hoş karşılanmayan her davranış bugün alkışlanır olmuş. İşte bizim toplumdaki bu hızlı değişim, Talanistan’daki ailenin değişimine ne kadar da benziyor (!).
Talanistan Aile Bakanlığı, bizim bakanlığı sanki yakından takip ediyor. Burada yapılan eylemleri aynen uygulamaktan zevk alıyor. Kadınlar ile erkekler arasında ciddi bir pozitif ayrımcılığa gidiyor. Kadınlara tanınan hakları erkeklere tanımıyor. Hatta kadın girişimci olduğunda, rakipleriniz erkekse maça her zaman 2–0 önde başlıyorsunuz. Sanki bizde de (!) buna benzer uygulamalar hatırlıyorum. Hatta bizdeki uygulamalar, çalışan ve çalışmayan kadınlar arasında türe dayalı statüsel ayrımcılık da yapıyor. Çalışan kadınları ödüllendirip onlara prim veriyor; ama hiç çalışamayan ve çocuklarına analık yapanları insan yerine bile koymuyor ve onları ödüllendirmeyi hiç düşünmüyor. Onlarda cinsel ayrımcılık var da, en azından türsel ayrım olmuyor; bizde ise ciddi anlamda türe dayanan adil olmayan ayrımcılıkların aileyi çok etkiliyor olması kuvvetle muhtemel (!).
Talanistan Aile Bakanlığı aileye sadece bakıyor ve eşleri birbirine düşman edebilmek için elinden geleni ardına koymuyor. Feminen bir bakışla aileyi koruyacağını sanıyor. Oysa feminen anlayış doğrudan kadının üstünlüğünü öne alan ve kadını bir adım önde gören; bunu kabul etmeyenlerle de şartsız çatışma ve savaşı öne çıkaran bir anlayış olmasına rağmen, bu beyliğin Aile Bakanı, ailesini yıkan bir bakanlık olarak sonraki tarihçiler tarafından tarihe not düşülerek kaydedileceğe benziyor.
Çünkü Talanistan Beyliği, batıdan devşirme her uygulamayı kutsal bir emir gibi telakki ederek hayata geçirdiği için, kendi toplumsal benliğini kaybettiğinden ailesini de kaybetmenin son çıkışına gelmiş görünmektedir. Bu çıkışı da kaçırmak üzeredir. Eğer Talanistan bu son çıkıştan sapıp yeniden yol değiştirmezse, sanıyorum gelecek yaşamında “Şurada bir aile varmış, haydi onu ziyaret edelim; acaba aile olmak nasıl bir şeymiş?” gibi insanlar arasında anlatılacak bir masal hâline gelecek.
Evet, hakikaten Talanistan’da yaşanan hızlı ve sürekli yükselerek artan bu çözülme sürecinin önüne geçilmezse, yakın tarih toplumsal, kültürel ve kimlik açısından çok ciddi bir imha sürecini yaşayacağa benziyor.
Talanistan’ın durumu ne kadar da bize tanıdık geliyor değil mi (!)? Sanki biz de onlarla yaşıyoruz gibi, bu konulara aşinayız. Nedeni ise bizim de onlara çok benziyor olmamız olabilir mi acaba?
EROL KEKEÇ / 11.02.2021/İst