0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
78
Okunma
Aslında her şey çok ani gelişmişti. İş değişikliği nedeniyle kiralık bir iş yeri aramaya başlamıştım ve aynı gün içinde dört yol ağzı gibi bir yerde… Köşe başına bitişik; düz ayak bir dükkan bulup çokta kısa bir zamanda iş yerini kurmuştum. İlk zamanlarda dükkanın önünde tohumları yeşil fasulyeye benzeyen (Catalpa bignonioides – Katalpa) cinsi İki ağaç dikkatimi çekmişti. Bunlardan birinin durumu çok iyiyken diğerinin; yani tamda benim iş yerinin önündeki ağacın durumu çok kötüydü. Yaprakları sararmış hastalıklı cılız bir ağaçmış gibi duruyordu… Beli ki “zaman” ona acımasızlığından bolca ikram etmişti.
Hani bizde hep mağdurun yanında oluruz ya! Onu o yardıma muhtaç içler acısı halini görünce suyunu eksik etmemeye özen gösterip, her gün çıkan çay posasını köklerinin dibine dökmeye başladım. Ve sonrasında oluşan inanılmaz değişimi izledim. Sanki bir anda aramızda görünmez bir hissiyat bağı kurulmuş gibiydi. Çok kısa bir zamanda yaprakları daha bir yeşile büründü. Döktüğüm çay posasından dolayı köklerinin dibine solucanlar da gelip toprağı eşeleyerek bereketlerini katmaya başladılar. Bu arada solucan gübresinin dünyanın en kıymetli gübresi olduğunu da benim ağacım sayesinde öğrendim… Sonrasında daha bir ormanca, kardeşçe devam etti her şey. Sabahları dükkanı açarken önce iki avucumun içini birbirine bitiştirip, kafamı öne eğerek saygı duruşunda bulunur ve sonrada ona: “Günaydın, merhaba dostum, nasılsın sana hayata katkılarından dolayı minnettarım” diyerek onunla konuşurdum. Beli ki kurduğumuz dostluktan o da çok mutluydu… “Nereden mi biliyorum?” Çünkü dostum baharda tomurcuklarını diğer ağaçlardan erken açarak ve geçmişteki yaralarını daha çabuk iyileştirip kapatarak beni sevdiğini gösteriyordu.
Hazan vaktinde ayrılığın uzun süreceğini sezinleyip yapraklarını en geç o dökerdi. Ağaç dostum kış uykusuna daldığı zamanlarda o benimle iletişimini kesede, ben onunla iletişimimi asla kesmez ve her sabah “günaydın” deyip onu selamlamayı ve eve giderken iyi akşamları kendine iyi bak sabah görüşürüz demeyi elimden geldiğince eksik etmezdim.
Yani anlayacağınız aramızda oluşan bu bağdan sonra emekleye, emekleye koca bir dostluk büyüttük.
Aramızda ki bu sevgi bağı gün geçtikçe güçlenip her şey rutin bir şekilde devam ederken; bir gün yine dükkanı açmadan önce önünde saygıyla eğilip selamladığım ağaç dostuma:
“ Günaydın” dedim.
Hemen yanımdan geçen tanımadığım bir adamda günaydını kendi üstüne alınıp
“ Sana da günaydın ağabey” dedi
Bende ona
“Size de günaydın beyefendi” diyerek cevap verdim.
Adam sağına soluna bakındı ve
“Niye başka biri daha mı var” dedi.
“ Evet, var ilk günaydını ben ağaç dostuma demiştim”
Adam bir bana birde ağaç dostuma baktıktan sonra.
“Siz deli misiniz ağaca günaydın denir mi? Hiç” dedi
“Ben her gün yaşama katkılarından dolayı tüm ağaçları temsil eden ağaç dostuma, hem saygı duruşunda bulunuyorum hem de konuşuyorum” dedim.
Adam bana garip, garip baktıktan sonra…
“Ben bir ambulans çağırayım da sizi akıl hastanesine götürüp tedavi etsinler” dedi.
Sonrada söylene, söylene yoluna devam edip gitti.
O gün anladım ki bazı insanlar için "ağaç" onun için sobada odun, evde mobilyadan başka bir değer taşımıyordu.
Ali Esmeray (Hoyrat) Geldim
5.0
100% (1)