6
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
233
Okunma

Kadın ve Çocuk Cinayetleri: Sessizliğin Bedeli ve Toplumsal Sorumluluğumuz
Bir Toplumsal Travma:
Günümüzde, kadınların ve çocukların fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalması, hatta cinayetlere kurban gitmesi ne yazık ki günlük hayatın bir parçası haline geldi. Bu durum, münferit olaylar değil, toplumsal yapımızın derinliklerine işlemiş bir krizin göstergesidir. Bir medeniyetin gelişmişliği, en savunmasız bireylerine (kadınlara ve çocuklara) nasıl davrandığıyla ölçülür. Bu makale, sorunun kaynaklarını anlamayı ve her birimizin üstlenmesi gereken sorumluluğu vurgulamayı amaçlamaktadır.
Şiddetin Kökleri: Ataerki ve Eşitsizlik
Şiddet olgusunun temelinde, kültürel ve tarihsel olarak kök salmış toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatar.
1. Ataerkil Zihniyet: Kadını erkeğin mülkü olarak gören, eşitliğini reddeden ve "namus" gibi kavramlar üzerinden kadın hayatını kontrol etmeye çalışan zihniyet, şiddeti besleyen ana kaynaktır.
2. Öğrenilmiş Çaresizlik: Çocukluktan itibaren öğretilen "erkeklik" rollerinin şiddeti bir güç gösterisi olarak sunması, genç nesillerde empati eksikliğine ve sorun çözme beceriksizliğine yol açar. Çocuklar da bu döngünün en savunmasız kurbanlarıdır.
Şiddeti yalnızca bireysel bir suç olarak görmek yerine, onu besleyen toplumsal iklimi değiştirmek zorundayız.
Çözüm Nerede Başlar? Üç Temel Adım
Bu ağır tablonun değişmesi için sadece kanunların uygulanması yeterli değildir; kültürün ve bireysel algının değişmesi gerekir.
1. Eğitim ve Farkındalık (Kültürel Değişim)
• Eşitlikçi Eğitim: Okul müfredatlarına erken yaşlardan itibaren toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddetsiz iletişim ve rıza kültürü gibi konuların dahil edilmesi şarttır.
• Empati Gelişimi: Bireylere, ötekileştirmeden, cinsiyetçi rollerden bağımsız bir insan olarak değer verme ve empati kurma yeteneği kazandırılmalıdır.
2. Hukuk ve Uygulama (Kurumsal Güven)
• Sıfır Tolerans: Hukuk sisteminin, kadına ve çocuğa yönelik şiddet suçlarında en ufak bir indirim veya hoşgörü göstermeden, caydırıcı cezalar uygulaması esastır.
• Koruma Mekanizmalarının Güçlendirilmesi: Şiddet tehdidi altındaki bireyler için sığınma evleri, hukuki destek ve psikolojik yardım hizmetleri kesintisiz ve kolay ulaşılabilir olmalıdır.
3. Bireysel Sorumluluk (Sessizliği Bozmak)
• Sınır İhlallerine Tepki: Çevremizde gördüğümüz en küçük bir eşitsizliğe, cinsiyetçi şakaya veya tehdit içeren davranışa dahi sessiz kalmamalıyız. Küçük sınır ihlallerine izin vermek, büyük şiddet olaylarının zeminini hazırlar.
• Destek ve Güven: Mağdurlara yönelik önyargılı yaklaşımlardan ("ne giymişti?", "neden ayrılmadı?") kaçınmalı, yalnızca güven veren ve destekleyen bir duruş sergilemeliyiz.
Sonuç: Değişim Biziz
Kadın ve çocuk cinayetleri, tüm toplumun utancıdır. Bu acı tabloyu değiştirmek, yalnızca yasaların değil, aynı zamanda her birimizin vicdani sorumluluğudur. Unutmayalım ki, şiddeti durduracak en büyük güç, eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı çıkan, örgütlü ve bilinçli bir toplumun sesidir. Güvenli bir gelecek, ancak kadın ve çocukların güvende olduğu bir toplumda mümkündür.
Cemre yaman
Biliyorum ki;
Bu hepimizin ortak dileği ve hedefi olmalı. Herkes için daha adil, daha eşit ve en önemlisi daha güvenli bir dünya, ancak hep birlikte atacağımız bilinçli adımlarla mümkün olabilir.
5.0
100% (8)