Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE

BİR BABANIN NOTLARI

Yorum

BİR BABANIN NOTLARI

( 13 kişi )

11

Yorum

23

Beğeni

5,0

Puan

253

Okunma

Okuduğunuz yazı 21.11.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
BİR BABANIN NOTLARI

BİR BABANIN NOTLARI


Belki ilkokullu yılların sonlarına doğruydu. Nasıl da bir kopuş yaşamıştı akıp giden hayata ve nasıl da çıkmıştı öylece kenara. Sanki hayat bir filmdi o da izleyeni. Ne zaman kendine dair bir sorumlulukla dürtülse, bir yolunu bulur kendisi öznesi olmadan kadrajından akıp giderdi olayların. Kısacası bir gölge modunda yaşamdı bu.

Belli bir yaşa kadar buhranlı gibi bazı takıntıların, hayata karşı geri duruşların yahut sert çıkışların yaşanması bu dönemde gayet doğaldı belki. Bizleri asıl korkutan şey, bu öykünün esas öznesi Buse`nin bir girdapta gibi sürüklenmekte olduğu savruluşun kalıcı olabilmesi ihtimaliydi. Belki de bizler çok abartıyorduk bu durumu ya da bu sevimsiz gidişatı gereğinden fazla mı hafife almıştık acaba? Bunu şimdiden kestirebilmemiz pek mümkün değilken, O`nun yarınlarda daha yaşam dolu olabilmesi umuduna sarılmıştık sımsıkı.

Farklı evlerde de ebeveynlerin benzer hezeyanlarından yükselen endişelerin seslerini duyabiliyor, onları anlayabiliyorduk. Belki de bu kuşağın bir talihsizliğiydi tüm yaşananlar. Toprağa değemeden, sıkı arkadaşlık ilişkilerini tecrübe edemeden, yokluğu ve yerinde de yoksunlukları neredeyse hiç deneyimlemeden büyüyüvermişlerdi. Bu durum, yukarı doğru çıkarken birkaç basamağı atlayarak ilerlemek gibi tehlikeli ve geriye yönelik adımların boşluğunun da epeyce uzun süre dolamayacağının resmiydi belki de. Peki, çözüm neydi, biz nasıl davranmalıydık? Hangi rolleri değiştirmeli, O`nu hayatın; rüzgârına, yağmuruna, sıcağına, soğuğuna dokunan, hisseden kılabilmek için neleri gözden geçirmeliydik? Bu durumların toplamında acaba bir danışmanlık hizmeti mi alsa idik yoksa bire bir iletişimi en doğal haliyle yankılanacak fırsatları mı değerlendirmeliydik? Belki de çözüm bunların hepsi olmalıydı. Hatta bunlar bile yeterli gelemeyecekti hedeflenen hayatla barış için. Her şeye ve kötü gittiğini düşünsek bile her duruma rağmen, umut değil miydi bizi bir sonraki ana taşıyan? Hem umut etmekten güzel bir şey var mıydı ki?

Ortaöğretimli yılları tüm debdebeleri ile nihayet bitiren ve bu süreçte de babası olarak mesleki duruşumdaki ağırlığı adeta tarumar eden Buse, yaşanan bu dört yıllık süreçten bir çıkarımda bulunmuş muydu? Oysa oldukça; zeki, yüksek kavrayışlı, son derece duygusal, kötülükten nefret eden, yüksek seciyeli, mükemmel bir paylaşımcı örneğiydi. Bana göre tartışması pek mümkün olmayan bu hasletlerin hangilerinin farkındalığını taşıyor, bu güçlü yanlarını ne kadar biliyordu acaba? Taşıdığımız hasletleri ve onlardan alabileceğimiz ilhamı bilseydik hayata karşı tavrımız pek müspet olmaz mıydı?

Kızıma dair çokça gözlemimi yakın arkadaşlarını da tanımak suretiyle keskinleştirmiş ve hatta onlarla özlü sohbetler edebilme şansı da bulmuştum. Hoş ya, derinliğine sorgulamalar ile kitabın ortasından sorularla da Buse tarafından hayatın derinliğini ve genişliğini de büyük bir keyifle irdeleme şansı bulmuş, babalığın verdiği hazzı Buse`nin yakın geçmişinden gelen tüm hayal kırıklıklarına rağmen yaşayabilmiştim. Bazen biz büyüklerin de aşamadıkları ve zamanın kendi akışı içinde yerli yerine oturttuğu çokça şeyi görmenin verdiği tesellilerle, sorunlara çok da eğilmeden ve fakat takibi de bırakmadan yol almanın daha akıllıca olduğu kanaatine vardım. Aynı kanaat sevgili eşim Dilek`in de bu konulardaki duruşunda ortak paydasıydı büyük olasılıkla. Anne ve babalar olarak ergenliğin tüm fırtınalarıyla kasıp kavurduğu ve adına “gençlik rüzgârı” dediğimiz bu devinimleri bizler de yaşamıştık nasıl olsa. Zaman olarak farklı değerlerin veya farklılaşmış kabullenimlerin arasındayken bizler, bazı şeyleri sindirmede zorluk çekmiş olabilirdik. Oysa, her devir kendi insanını tasvir eder, biçimlendirir ve topluma mal ederdi. Bizler, yaşadığımız yetmişli yılların izlerini halen taşımıyor muyuz? Vatan, bayrak, şehâdet, azim, çalışkanlık, dürüstlük gibi sayılamayacak kadar değeri doğru öznelerden alarak kişiliğimiz ile yoğurmamış mıydık? Aynı şeyler Buse ve onun gibi tüm çağdaşı gençler için de geçerli değil miydi?

Çocukluk yıllarında oyuna başlarken “ayakları birer birer birbirine ekleyerek -aldım verdim tekerlemesi -söylerdik. Karşı tarafa sıra gelir ve aynını o da yapardı. Nihayetinde bu alışılageldik başlangıç rutininden sonra başlardı oyunlar. Hayat dediğimiz de provası, metni, tekrarı olmayan bir oyun değil miydi aslında? Bu oyunun yazarları, senaristleri, oyuncuları kimlerdi? Kimlerdi bu oyundan esin bulan ve kimlerdi umutlanan, kimlerdi gözyaşıyla gülüşler arasındaki binlerce duyguyla yerinde onu bayraklaştıran, nefeslenen….? Elbette bizzat bizlerdik tüm soruların karşılığı olan özneler. O halde, Buse`nin bir şekilde o karanlıktan çıkarak bir ışık yakmasını teşvik etmek veya ışığa doğru yol almak heyecanını ateşlemek gerekiyordu sadece. Bu, söylemde pek kolay ve fakat eylemde büyük bir;yürek, sabır, hoşgörü, doğru zamanlamaları gerektiren yorucu bir yoldu ve bizler de bu yolun yolcularıydık.

Bir piknik hengâmesiydi ve her şeyin eskizsizce getirildiğini sanmakta olan bizler tuz ve şeker gibi temel gıdaları nasıl olduysa unutmuştuk. Durumdan haberdar olan ve daha biz bu duruma çözüm düşünürken harekete çoktan geçmiş olan Buse, bizlerle yanı mekânda piknik yapmakta olan diğer insanların masalarına uğramış ve ihtiyaç olunan şeyleri tedarik etmişti bile. Bu nasıl oldu bilemiyorum ve fakat böylesi bir talepte bulunulabilmesi için Buse`yi görevlendirmek ve bu görevi de başarıyla yaparak dönüşünü görmek ancak hayal olurdu kanımca. Henüz ne zaman nasıl hareket edebileceklerine dair kestirmelerde bulunamadığımız Buse, sandığımızn aksine özgüvenden mahrum değildi belki de. Duruma ve şartların gereğine göre kendiliğinden inisiyatif alabiliyor, bizi şaşırtmayı da başarıyordu bir ölçüde. O içine kapanık, sorumluluk duygusunca zayıf, kendini anlatabilmede daha çok yol almasını beklediğimiz Buse, giderek değişmekteydi ve biz bunu fark edemiyorduk belki de. Her neyse, daha ilk girdiği üniversite sınavları için ağaçların hatırı sayılır tüm yaprakları biz de buradayız deyip hareket ederken, Buse`nin yüksek bir sorumsuzluk duygusuyla bir deneme dahi çözmeden ve aynı zamanda da yüksek ve içi oldukça boş bir güven duygusuyla sınavı küçümsemesi apayrı bir konuydu gerçekten. Bu haliyle her şeye hâkim miydi yoksa hayatın rutinlerini çok mu hafife almıştı? Tecrübelerime ve Buse`nin oldukça kof çalışmalarındaki tembelliğe bakınca, elbette içi boş bir özgüvenle neler yapabileceğini değil de neleri yapamayacağını çok iyi kestirebiliyorduk ailecek. Ne yazık ki sınav neticeleri ortaya çıkana değin masalsı bir âlemden Buse`ye bu farkındalığı kazandırarak uyandırabilmek pek mümkün de olmadı zaten…

Kimi zamanlarda kaybedilmiş gibi görülen şeyler gelecek için büyük kazanımlar da olabiliyor elbette. İlkokullu yıllara biraz da erkence başlamış olmanın verdiği dezavantajı en üst seviyede hissettiren Buse, çocukluğuna dair uzatmalı sürecin verdiği keyfiyetle beklentilerin gereği olan ödevlerinden kaçınmak için sıklıkla bahaneler bulmuştu zaten. Gençliğin, hayata dair adımlarında pek büyük bir yer edine üniversite maceralarında ortalama iki yılını kaybettiği de göz önüne alınırsa, Buse için bu kayıp yıl bir sonraki sınav süreci için avantaj gibi görülmeliydi esasında. Hani şu merdivenlerden bahis olunurken atladığımız basamaklar vardı ya, oradaki doyumsuzluk bir şekilde kendini göstermiş, doğal gelişim seyrinin gereği olan ihtiyaçlar sindire sindire giderilmeden bir sonraki basamak için yeşil ışığı yakmamıştı işte. Bunun seyrine dair kestirmelerin farkında olan ben, eşimle aynı fikirde olamasak bile gerçek tam da buydu aslında. Her birey yetişkinliğe giderken farklı yolları ve süreçleri izlemekteydi. Bir şablonu koyarak şimdi bunları yapmalıdır demek, bireysel gelişimdeki farklılıkları görmezden gelmek demekti çünkü. Neyse ki küçük adımlarla bile olsa Buse ve onun paydasında diğer yaşıtlarının hayatın gerçek renkleriyle tanışmada biraz zamana ihtiyaçları olduğu gerçeğini hepimiz benimsemiştik nihayet. Kayıp yoktu belki de, olgunlaşabilmek için gereken zaman ve deneyimler vardı.

Şu en küçük çocuklar yok mu. Hayata dair tüm; deneyimlerimize, alışkanlıklarımıza ve sabrımıza rağmen bizleri ters köşe yaparlar. İlk çocuklarımızın yetiştirilip ayakları üzerinde durur hale gelmelerindeki çabalarımızın toplamı Buse için asla yeterli gelememişti. Zaman farklıydı, anlayışlar, beklentiler, alışkanlıklar farklı. Bizler için de bir sarmaldı her yeni gün artık. Onlara cep telefonu beğendiren anne babalardan, o telefonlardaki bazı uygulamaların nasıl kullanılacağını yine çocuklarından öğrenen bizlere doğru bu devinim inanılmazdı ve fakat gerçekti de. Asrın hızla gelişen ve bu büyük değişime ayak uydurmayı dikte eden teknoloji devrimi bizleri zorlarken, Buse gibiler için bu değişim gayet sıradandı belki de. O`nunla daha fazla vakit geçirebilme şansı da bulduğum bu yıl hem kendimi O`na anlatmak, hayata dair çokça konuyla ilgili görüş alış verişinde bulunmak ve geleceğe dair bazı hedefler belirlemede ne de büyük şanstı. Birlikte ne kadar ortak paydamız olursa, Buse`yi tanımada ve hatta O`nun kendini tanıması ve yarınları için bir yol çizebilmesinde ciddi anlamda yol da alabilirdik, diye düşünmekteyim.

Sıradan günlere neşe katan, sıra dışı duruşu ile kızım Buse hayatıma farklı ve derinliği oldukça fazla izler bırakacak kuşkusuz. Umarım ben de bu konuda O`nun dünyasında anlamlı bir yer edinmiş olurum. Çokça filmi, parodiyi izlediğimiz, şiirler ve denemeler hakkında konuştuğumuz, birlikte onlarca şarkı da söylediğimiz Buse için endişelenmekten vazgeçiyorum artık. Hayat bir şekilde yolunu bulacaktır, düşünüsünden hareketle, her yönden olabildiğince zengin deneyimleri elde edebilmek, yarınlar için anılar biriktirmek zamanıdır kim bilir? Yakın zamanda babasını yitirmiş bir baba olarak da dünkü bakışlarla yarınların kurgulanamayacağını anlamış bulunmaktayım. Sıklıkla bir araya gelemediğimiz rahmetli babama dair ne de çok hayalim vardı oysa. Yarınlara bir şeyleri ötelemenin ziyan olduğunu acı bir şekilde öğrenmiş de oldum. Aynı şeyi geleceği için daha sağlam adımlarla yürümeye başlayan kızım Buse için asla yapmayacağım. Henüz on sekizine bile girmemiş olan Buse için elden avuçtan kaçan bir şey yok aslında. Zira yirmi beş yaşında hayata atılmış bir eğitimci olarak Buse için bu denli endişelenmenin çok önemli olduğunu düşünmüyorum artık. İnsanlar motivasyonu bulduklarında hedeflerine doğru yürümüyor, koşuyorlar zaten. Ne var ki bütün bunların hayat bulabilmesi için ille de bir olgunlaşma süreci yaşanıyor.

Gecenin bir yarısında sıklıkla uykudan uyanarak kimselerin orta yerde olmadığı, derince uykuya daldığı günler bitmiş, yarını için tam da bu saatlerde ders çalışan ve bunu rutin haline getiren bir Buse gelmişti artık. Zaman her bir şeyi mayalıyor, olgunlaştırıyordu demek ki.
Bazı şeylerin akışına bırakılması, zaman zaman motive eden ve bıktırmayan rehberlik tutumunun sergilenmesi her iki taraf için de en iyisiymiş, diye düşünmeye başladım.

Kiminde tek kanatla uçmaya çalışan insan, her ileri adımında aldığı hasarla pişiyor, güçleniyor ve daha az hata yapmayı öğreniyordu. Bizler de öyle değil miydik? Bırakalım şu korumacı anlayışı, gerektiğinde onlar bizi bulacak, ciddi sorularla da muhatap edecekler zaten. Su akacak ve yolunu da bulacaktır kısacası. Bu yıl nihayet ciddi anlamda dershane ile yolları kesişen, geçmiş yıllarda ise devamsızlığından ötürü tarafıma ceza da ödeten Buse yok artık. Üstelik haftanın altı günü kendi sorumluluğuyla hareket ederek dershanenin yolunu tutabilen bir Buse, şu büyüme ve olgunlaşma mevzuunda ne kadar da çok şeyi öğretti bize. Ben ve eşim daima yanında olmaya, güven telkin etmeye, başarılarını alkışlarken başarısızlıklarından da ders çıkarmasını öğrenmesine yardımcı olacağız. Mesleğim gereği öğrencilerim için gerçek manada bir rehber öğretmen olarak kabul ediliyor, onlara verdiğim çalışma stratejilerinin de ürünlerini görüyorum. Fark şu ki, Buse için ben bir rehber öğretmen değilim, sadece babayım. Mesleğiniz her ne olursa osun, aile içinde bunun bir geçerliliği yokmuş meğer. Bu sıfat ev ortamında sıradan bir etiket sadece. Oysa roller her şeyin üzerinde bu yuvada. Bakışlar, beklentiler, tepkiler, umutlar hep o roller üzerine inşa edilmiş. Buradan çıkarımla, Buse ile arzu edilen iletişimi sağlamanın yolu, O`na kendimi iyi bir rehber öğretmen olarak kabullendirmek değil, iyi bir baba olarak gösterebilmek olmalıdır.

Bir babanın kızı için ne anlama ifade ettiğini bilmek çok şeyi değiştirir. Belki de bunu bildiğimizi varsayarak hareket etmemiz gerekir. Sonuçta kimse baba olmanın okuluna gitmiş değil. Ne var ki baba ve kızları arasındaki ilişki toplumsal anlamda daha bir başka yankılanıyor geleceğe. Oğullar için de aynı şey geçerli de olsa, mayasında baba desteği ve onun mücadele ruhunu barındıran kız evlatları yarının zorlu dünyasında ayakta kalabilmeyi başarmada daha şanslılar, diye düşünmekteyim. Şu kendin olmak mevzuunda önemli bir öznedir babalar ve bu farkındalığı ne denli erken ve yoğun hissederlerse, daha dinamik bir toplum için de büyük katkı sağlamış olurlar. Onlar, milletin her yönden bekası için son derece önemsenmesi gereken öznelerdir. Bütün bunlar bir yana kızların babalara düşkünlüğü de ayrı bir realite. Mesele bu samimi duyguları yarınlar için onları donanımlı hale getirecek bir basamak olarak kullanabilmek mi acaba?

Bir çok meslektaşımın arzu etmedikleri halde çocuklarını yetiştirirken benim yaşadığım sorunlarla ve belki de daha da ağırlarıyla yüzleştiklerinden artık eminim. Aidiyet duygusuyla bağlandığımız ilk ve en önemli sosyal varlığımız aile, içindeki bireyleriyle bizi yine aile olmaktan kaynaklanan rollerimiz ile değerlendiriyor, yargılıyor. Burada; hekimliğin, mühendisliğin, kaymakamlığın, emniyet amiri oluşumuzun hiçbir ehemmiyeti yok ve bence de olmamalı. İnsanların siz karar verirken endişeye düştükleri bir ağır ceza hâkimi olmanız, aileniz içinde de bu mesleki sıfatınızla mutlak otorite kurmanız için yeterli de değildir anlamlı da. Biz büyükler, aile dışındaki rollerimizle aile içinde de var olmaya çalışarak ne büyük hatalar yapıyoruz böyle. Neyse ki bu konuları Buse ile rahatlıkla konuşuyor olabilmenin mutluluğunu yaşayanlardanım. Biraz sonra kaldığımız yerden şu meşhur ve üzerinden çokça yıllar geçse de benim için eskimeyen “Yenilmezler” adıyla dilimize tercüme edilen filmin dördüncüsünü kaldığımız yerden izleyeceğiz. Bazen bir kitaptan paragrafta, bir diziden iki dakikalık kesitle, bir filmden özdeşleştiğimiz kahramanların duygu ve düşünüyle ne de çok şeyi konuşuyor olabiliyoruz. Burada izlenen, okunan, irdelenen her ise sadece bir araç değil mi iletimi için işe koşulan?

Daha şimdiden bir sonraki hafta içinde bazı motivasyon unsurlarını da işe koşarak Buse ile izleyeceğimiz yeni yeni filmlerin araştırmasını yapmaya başladım bile. Filmlerle de büyümek, kitaplarla da olgunlaşabilmek, şarkılarla da ortak duyguları yaşamak nasıl mümkünse, daha vakit varken bunları hayata koşmanın kime ne zararı olur ki. Geriye dönüp baktığımızda şu keşkelerin hezeyanları altındaki mahcubiyetle, pişmanlıkla ezileceğimize anı doldurmak ne de güzel olur değil mi? Ben, doğan her şafağın hayatımızda yepyeni bir renk, duyuş, algılanış, farkındalık ve kısacası bambaşka bir sayfa olduğunu düşünüyorum ve bu düşünüşü olabildiğince kızıma da aşılamaya çalışıyorum.

Birlikte bir şeyleri paylaşarak yol alabildiğimizde hayat gerçek anlamını buluyorsa eğer, paylaşımların tadını çıkarmak, hayat denen pencerenin içine olabildiğince güzelliği sığdırmak gerekir. Ben bu yolu tercih ediyorum. Başarılı veya başarısız olmayı hesaplamadan ve sadece var olmanın verdiği kıymetin farkındalığını hissederek. Bu akşam yeni bir film serisi için yine birlikte ekran karşısına geçeceğiz. Çok ileride bunları yapamayacağım için bir kaç saatlik uykudan feragat etmeye değer bence. Siz de öyle mi düşünüyorsunuz?

Oğuzhan KÜLTE

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (13)

5.0

100% (13)

Bir babanın notları Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir babanın notları yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR BABANIN NOTLARI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Ümmühan Yıldız
Ümmühan Yıldız, @ummuhanyildiz
22.11.2025 22:05:07
Babanın sevgi, endişe ve umutla yoğrulmuş yüreğini hissetmemek mümkün değil. Hayatın incelikleri koşturmaca içinde de devam ediyor…

Tebrik ederim,

saygılarımla iyi akşamlar dilerim.
gül peri
gül peri, @gulperi
22.11.2025 21:45:07
Yazınını beğeniyle okudum.Seçkiyi kutluyorum.Selam saygılar
vahap  ünsal
vahap ünsal, @vahapunsal
22.11.2025 21:32:28
5 puan verdi
Tebrik ediyorum Oğuzhan hocam nice güzel eserlere inşallah şiiri ve yazan kalemi alkışlıyorum selamlar sevgiler
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
22.11.2025 21:27:34
5 puan verdi
hocam önce öğretmenler gününü kutluyorum toplumsal sorunumuz zaten eğitim dir kutlarım çalışmanızı
Etkili Yorum
ayşe1
ayşe1, @ayse1
22.11.2025 17:43:02
5 puan verdi
Çocuk yetiştirebilmek evrensel bir sanat. Daha doğmadan önce başlıyor, değerini eşinizle birlikte an be an dolduracağınız altın eserin önsözü. İlk sihirli kelimesi sevgi. Saflık ve içtenlikle sevgiyi yayacak damarların yaşam ortamı ise huzur. Huzuru mutluluğa erdirebilmek ideal olabilecekse de huzurun gerisine düşmemek ikincil şartın korunmasında koşulsuz gerek. Üçüncül olarak çocukla iletişim kanallarını pürüzsüzce açık tutmak; evladınız sizi siz evladınızı tanıyarak yola döşenen taşları temizleyeceksiniz hiç üşenmeden.
Buraya kadar geçen dönem, kendinle barışık, huzurlu, dingin, özgüveni olan çocukluk durağına kadar gelinir .
Dördüncüsü; başarı ve çevreyle sosyalleşme olacaktır ki anne babaya da özverili olarak arkadaş edinilmesinde, korunmasında , paylaşımlı roller düşüyor. Hafta içi çalışılsa dahi arada bir hafta sonları eve özel davetler sağlamak; doğum günü veya bazı özel günlerde davetler ayarlamak , sosyal yaşamı yılmadan beslemek gerekiyor.
Teknolojiyi çalışıp öğrenerek yaşamlarını anlamak; paylaşmak, duygu ve eğilimlerini kavramak, belki çalışıp birlikte oyunlar oynamak, spor ve eğlence aktiviteleri programlamak da çok önemli.
Yapmamamamız gereken iki yaklaşımın birincisi, hatalarını asla yüzlerine vurmamak. Uygun zamanı bekleyerek anlayışlı, açıklayıcı sohbetler ayarlamak.
İkincisi; okul başarısızlığı ile karşılaşılırsa asla onları suçlamamak. "Bizim için öğrenmen önemli, notlar onun sonucu; iyi olsa seviniriz, kötü olsa elimizden geleni yaparız" diyebilmek. Gerçek bir sabır işi ama hiçbir şeyle eşleşemeyecek ölçüde değerli ve saygın elbet.
Yazınızı büyük bir takdirle okudum.
İçten tebriklerim ve saygılarımla.
Etkili Yorum
Sadegül
Sadegül , @sadegul1
22.11.2025 17:23:38
5 puan verdi
Değerli hocam, Öğretmenler Günü arifesinde, sizin nezdinizde tüm öğretmenlerimizin gününü kutlarken, izninizle naçizane bir kaç dize paylaşmak istiyorum.


Yüreğimdeki Öğretmenime...

Öğretmenim siz bana 29 değil,
Sadece üç haf öğrettiniz,
Tüm hayatı okuyup anlamam için:
ÜÇ HARF "OKU...
Sadegül KILIÇ
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
22.11.2025 14:19:21
5 puan verdi
İçtenlikle tebrik ediyorum değerli hocam.

Güne yakıştı yüreklere de aldık koyduk bir kere.


Ömrünüze bereket.


Sonsuz selam saygılarımla kıymetli hocam.


Esenlikler dilerim
Kızılelmalım
Kızılelmalım, @kizilelmalim
22.11.2025 12:52:24
5 puan verdi
Her zaman olduğu gibi kendi tarzınızda yazmış olduğunuz gönül sesinizi beğeniyle okudum kaleminiz daim olsun selam ve sevgilerimle Allah'a emanet olun .
Beyzade
Beyzade, @beyzade2
22.11.2025 10:50:40
5 puan verdi
Tebrik ederim. Saygılarımla.
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
22.11.2025 00:17:22
Aynen Oğuz hocam, siz gibi düşünüyorum. Hayatı anlamlı kılanı hayatın içine sığdırabildiğimiz müddetçe hayat bir başka güzel olurdu. Hayat bir senaryo gibi geliyor bana ve kişiler kendi hayatının hem hikayesini yazar hem başrolünü oynar. Güne gelmeyi çoktan hak eden yazınızı tebrik ediyorum. Saygılar selamlar
Ferda,ca
Ferda,ca, @ferda-ca
22.11.2025 00:14:52
5 puan verdi
Tebrik ediyorum gün seckinizi hocam

Saygılarımla 🙏
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL