Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Rojaksl
Rojaksl

ÖLÜMÜN SESSİZ EYLEYİCİLİĞİ

Yorum

ÖLÜMÜN SESSİZ EYLEYİCİLİĞİ

1

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

97

Okunma

ÖLÜMÜN SESSİZ EYLEYİCİLİĞİ

Ölüm…
İnsanın zihninde hem en eski misafir hem de en yabancı ses. Varlığımızın gölgesine çok önceden çökmüş, ama kapımızı çaldığında yine de tanımadığımız o tuhaf figür. Onu biliriz; adını, izini, gölgesini… Ama tam anlamıyla tanımayız. Çünkü ölümü tanımak, aslında kendi varlığımızın sonuna dokunmak demektir — ve insan bunu yapmaktan hep ürker.

Belki de ölümün en keskin tarafı, kaçınılmaz oluşu değildir; kaçınılmazlığının bu kadar sessiz olmasıdır. Bir odanın içindeki en ağır eşya gibi durur; kimse ona dokunmak istemez ama herkes onun ağırlığını hisseder. Biz konuşmasak da o konuşur, biz susarken bile o varlığını duyurur. Gecenin bir yarısı düşüncelerimiz dağıldığında bize doğru eğilir, kulağımıza “henüz değil” diye fısıldar; ama hiçbir zaman “hiç olmayacak” demez.

Her insanın hayatında bir an vardır: Ölümü bir habermiş gibi öğrenmez de, âdeta bedeninde bir yer açılır, soğuk bir gerçek içeri sızar. Ölüm o andan sonra soyut bir kelime olmaktan çıkar; bir yüzü, bir kokusu, bir boşluğu olur. İnsan ilk kaybıyla birlikte ölümü anlamaya başlar — ama hiçbir zaman tamamlayamaz.

Yaşamak, eksilmeyi kabul etmektir

Biz yaşarken sürekli bir şeyler eklediğimizi düşünürüz: anılar, dostluklar, sevinçler, yolculuklar… Oysa hayat aynı zamanda eksilme sanatıdır. Her yıl, her ay, her gün… biz fark etmesek bile bir şeyler bizden düşer. İnsan ölmeyi bir güne değil, bütün ömrüne yayılmış uzun bir süreç olarak yaşar. Bir bakarsın, çocukluğundaki kahkahaların sesi kısılmış; bir bakarsın, gençliğin ateşi sönmüş; bir bakarsın, aynadaki yüzün seni yarım yamalak tanıyor.

Ölüm çoğu zaman gelip kapıyı çalmaz bile; içeride yavaş yavaş ilerler. Biz buna yaşlanma deriz, yorgunluk deriz, hayat deriz. Ama her adım, her değişim, her vedalaşma bizi biraz daha o kesin sona yaklaştırır.

İnsan ölümü düşünerek değil, eksilmeyi fark ederek olgunlaşır.

Gidenler nereye gider? Kalanlar nereye sığar?

Ölüm, giden için kısa bir yolculuk belki. Ama kalanlar için uzun bir çöl yürüyüşüdür. Hayatta en ağır boşluk, bir insanın bıraktığı boşluktur. Çünkü o boşluk, masa gibi, ev gibi, şehir gibi bir yere ait değildir; tam kalbin ortasına yerleşir. Ölüm sonrası acı, bedenin değil ruhun aldığı darbedir.

Kalan için zaman ikiye bölünür: O varken ve o gittikten sonra.
Giden için zaman sonlanır; kalan için zaman yara alır.

Özlem dediğimiz şey, aslında ölümün en insani yüzüdür. Çünkü özlem, “bir insan vardı” demenin en kırılgan hâlidir. Ve insan birini kaybedince anlar ki ölüm, sadece ölenden çalmaz; kalandan da bir parça götürür.

Ölümün çıplak gerçeği

Ölümü anlamlandırmak için dini metinlere, felsefi kitaplara, bilimsel açıklamalara yaslanırız. Hepsi birer pencere açar; ama hiçbir pencere tüm manzarayı göstermez. Çünkü ölümün asıl gerçeği, yaşarken içimizde kurduğumuz anlamdadır.

Belki ölüm bir geçiştir.
Belki bir hiçlik.
Belki bir başlangıç.

Ama ne olduğundan çok, bizi nasıl değiştirdiği önemlidir.

İnsan ölümün kaçınılmazlığını fark edince, hayatın geçiciliğini daha berrak görür. Bir bakarsın, öfkelendiğin şeylerin aslında ne kadar önemsiz olduğunu fark etmişsin. Bir gün, bir insanın tebessümünün, bir dost sohbetinin, bir bardak çayın aslında bütün kavgaları susturacak kadar değerli olduğunu anlarsın.
Ölüm bize yaşamayı öğretir…

Çünkü geçiciliği bilmek, insanı daha derin bir yaşayışa çağırır.

Ölüme rağmen yaşamak

Kimi zaman ölümü kabullenmek, yaşamın anlamını büyütür. Çünkü biliriz ki sonsuz değiliz; bu yüzden her şey daha kıymetlidir. Bir günü, bir dokunuşu, bir şarkıyı, bir kelimeyi bu kadar değerli yapan şey, bir gün hepsinin bitecek olmasıdır.

Ölüm, yaşamı kusursuz kılan eksiktir.
Varlığımıza anlam veren sınırdır.

Ve belki de en büyük huzur, ölümün bir düşman değil; bizi hayata çağıran bir hatırlatıcı olduğunu fark etmektir.

Son söz mü? Hayır…

Ölüm üzerine yazılan hiçbir metin tamamlanmış değildir.
Çünkü ölümün kendisi tamamlanmış bir bilgi değildir.

Biz yaşadıkça, eksildikçe, kaybettikçe ve yeniden ayağa kalktıkça ölüm başka bir dilde konuşur bizimle. Belki bir gün, kapıyı çaldığında onun dilini bambaşka bir yerden duyacağız.

Ama bugünden biliyoruz ki:

Yaşam dediğimiz şey, her an ölüme rağmen atılan bir adımdır.
Ve belki de insan, ölümü kabul ettiği gün gerçek anlamda yaşamaya başlar.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ölümün sessiz eyleyiciliği Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ölümün sessiz eyleyiciliği yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÖLÜMÜN SESSİZ EYLEYİCİLİĞİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
mnea
mnea, @mnea
21.11.2025 21:57:35
bugün okuduğum yazılar... hepsi birbirinden güzeldi.

ölüm ve sonrasına dair gerçeğin ne olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilemeyecek, belki de öğrenemeyecek olma düşüncesi ağır basıyor. yaşamdaki nihai kötülükler adına geçiciliğin olmasının verdiği rahatlık bir yana, ölen bunca canlının nereye gittiği sorusu muamma..
çocukken kaybettiklerimizi gökyüzünü göstererek ya da buramızı 🫀 işaret ederek düşünürdük; gitmiş olsalar bile bir şekilde yakınımızda, kalbimizde yaşamaya devam ettiklerine inanırdık. bu durum sadece insanlar için değil, yeryüzündeki tüm canlılar için geçerli. acaba hepimizi ağırlayacak bir yer var mı? bu koca dünyada sıklım sıkışık bir yaşam sürerken, gerçekten de ölümden sonra başka bir yerde huzur bulabilecek miyiz?
geçmişte ve şu anda hayatımda olan tüm sevdiklerimle birlikte olmayı o kadar çok isterdim ki... varlığın ve ölümün doğasından hiçbir zaman emin olamasam da, tanıdığım insanların sadece yaşamaya sığdırılmasını kabullenmek beni tatmin etmiyor. istiyorum ki her an onlarla olayım. ayrıca, tanıdığım bu güzel insanların varlığına dair en ufak bir şüphe duymak bile beni üzüyor.
yalnız ölmekten korkmuyor değilim. ama merak ettiklerim arasında, öldükten sonra neyle karşılaşacağım ya da beni kimin karşılayacağı.

bu düşündürücü ve sorgulatan yazınız için çok teşekkür ederim.kaleminize yüreğinize sağlık.





mnea tarafından 21.11.2025 23:43:09 zamanında düzenlenmiştir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL