1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
127
Okunma
Sana bakarken fark ediyorum, içimde bir yerin hiç hazırlıksız açıldığını; yıllardır kapalı duran bir kapının gıcırtısını değil, sanki içeride biri uzun bir uykudan uyanıyormuş gibi, yavaşça doğruluyor ve ben daha önce hiç tanımadığım bir yanımla yüzleşiyorum, adını hâlâ bilmediğim bir yanımla.
Sözlerin havada kalmıyor, öyle özel oldukları için değil, sesinin taşıdığı o hafif sarsıntı içimde bir dalga gibi ilerleyip hiç beklemediğim bir düşüncenin kıyısına vuruyor; ben şaşırıyorum çünkü seninle konuşurken aklımdan geçen şeyler bana bile tanıdık gelmiyor, sanki ben değil de başka biri dinliyormuş gibi, başka biri seviliyormuş gibi hissediyorum.
Adım adım yaklaşmıyorsun bana, ama varlığının çevremde bıraktığı o ince ısınma giderek büyüyor ve ben fark etmeden sana ait bir sessizliğin içine giriyorum; dışarıdan bakan biri hiçbir şey görmez, ama ben içimde büyük bir hareketliliği saklamak zorunda kalıyorum, seninle hiç konuşmadığım, anlatırsam bozulacakmış gibi duran o tuhaf kıpırtıyı.
Seni düşündüğümde hissettiğim şey bir özlem değil, bir mutluluk değil, bir korku hiç değil; hepsine benzeyen ama hiçbirine tamamen yaklaşmayan bir ara hâl gibi, ucu açık bir cümle gibi, sonu yazılmamış bir hikâyenin tam ortasında kısa bir durak gibi… ve ben o durakta senin adını söylemeye yeltenirken bile kelimelerin elime yakışmadığını anlıyorum.
Belki de bu yüzden seni sevmek demiyorum içimden, sevmek başka bir yere çıkarır çünkü, başka bir kesinliğe; oysa ben kesinlik istemiyorum, senden bana geçen o belirsiz sıcaklığın, içimde dolaşan o tanımsız dalganın, hayatımda bir yere oturmaya hiç çalışmayan o sessiz yakınlığın kendisi kalsın istiyorum.
Ve itiraf ediyorum:
Sana dair adını koyamadığım şey,
senden çok,
sende kendime rastladığım yer.
5.0
100% (3)