0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
104
Okunma
Güven…
İnsanın kalbinde sessiz bir direk, hayatın içindeki bütün duyguların taşıyıcı kolonudur. Sevgi o direğin çevresinde büyüyen bir sarmaşık gibidir; güzelliğini, renklerini, kokusunu güvenin sağlamlığından alır. Fakat o direk bir kez çatladığında, sarmaşık ne kadar canlı olursa olsun artık tutunacak yer bulamaz. İşte bu yüzden, güven bir kez kırıldığında sevgi bile onu onaramaz; sevgi sadece acıyı daha derinden hissettirir.
Güven, insanın kalbini insana emanet etme iradesidir. Birine “Sana inanıyorum” demek aslında “Kalbimi sana bıraktım, bana zarar verme” demektir. İhanet ya da kırılma tam da bu noktada başlar; insan kendi kalbine saplanan bir iğnenin şaşkınlığıyla susar. O suskunluk; ne öfkenin ne de öfkesizliğin eseridir, o sessizlik tamamen yıkılmışlığın dilidir.
Sevgi, kırılan güvenin başında çaresiz bir anne gibidir. Sarılır, onarmaya çalışır fakat her dokunuşunda derinleşmiş bir acı hisseder. Sevgi güçtür ama ihanetin açtığı boşluk güçten fazlasını ister:
İster doğruluk, ister yüzleşme, ister pişmanlığın samimiyeti…
Ama en çok da zaman ister. Çünkü kırılan güven anlık bir olaydır; iyileşmesi ise bir ömür sürebilir.
Felsefede “ontolojik güven” diye bir kavram vardır; insanın dünyaya duyduğu temel güven. Bir insan tarafından kandırıldığımızda ya da incitildiğimizde aslında sadece ona olan güvenimiz kırılmaz, dünyaya olan inancımız da yara alır. Bu yüzden, güvenin kırılması kişinin içsel düzenini bozar; sevgi bile o düzeni yeniden kuracak kadar güçlü değildir. Sevgi ancak sağlam bir zeminde anlam bulur; zemin çöktüğünde duygular bir tür boşlukta asılı kalır.
Kırılan güveni onarmak için sevgi yetmez; çünkü sorun duyguda değil yapıda başlar.
Bir evin temeli çöktüğünde, duvarların rengini değiştirerek evi kurtaramazsınız.
Önce temele inilmesi, çürüğün temizlenmesi, yeniden harç karılması gerekir.
İnsan ilişkileri de böyledir:
Güven yıkıldığında sevgi ancak yas tutar.
Onarımı ise ancak tutarlılık, dürüstlük, çaba ve değişim sağlayabilir.
Belki sevgi, kırılanı eskisi gibi yapamaz; ama zaman zaman kırığı kabullenmeyi ve onunla yaşamayı öğretir. Fakat hiçbir zaman önceki safiyetine dönmez. Çünkü güvenin hikâyesi su gibidir: Bir kez bulanırsa, berraklığı yeniden mümkün olsa bile ilk hali gibi olmaz.
Ve insan bunu bildiği için, kırılan güvende en çok kendi saf tarafına üzülür.