Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Kıpkırmızı
Kıpkırmızı
VİP ÜYE

Bu Sondu Dediğim Her Şeyden Sonra

Yorum

Bu Sondu Dediğim Her Şeyden Sonra

( 1 kişi )

0

Yorum

5

Beğeni

5,0

Puan

277

Okunma

Bu Sondu Dediğim Her Şeyden Sonra

Bu Sondu Dediğim Her Şeyden Sonra

Tamamlanmış değil ama, sonlanmış hissediyordum.

Hep yenildiğim yerden yıkılmaya aradığım bahaneler diziliyor önüme, özellikle cumartesi günleri. Yaşamak içindeki boşluktan sızıp, başka boşlukları buldu çoktandır. Bıkkınlığımız yetmiyormuş gibi bir de yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Üzüldük geçti, üzüldük geçmedi, peki gelecek günlerin günahı neydi? Nerede sabahlıyor, günü hangi badirelerden koparıp, geliyorduk, neşe hep başka evlerde mi yatıya kalacaktı? İçimi çevirip, sahile, rüzgâra bırakmayı denedim kaç kere, o bile tersten esti, içim kendini buldu, yine rüzgârlı bir gecede. Oyalandım sonra zamana göre çokça, kitabın sonunu değil, her ayrıntısını okudum, hiç ölmeyecekmiş gibi, hiç günler bitmeyecek, hiç sabah olmayacakmış gibi. Yaşamak huysuzca bekledi, çırpındı sızdığı o çukurda, ellerim varmadı, yüreğim hoplamadı, içim coşmadı. Kalanların yası sahnelendi her gece siyah perdede, çocukluğum kaçtı oyunlardan, dizleri yaralı, medeniyetime uymayan şeyler, beni de medeniyetten uzaklaştırdı, insan görerek zorba oluyor, bilerek acımasız oluyor, duyarak kötü oluyor. Ama en çok görmek bizi çürütüyor, görmek acı, leke özde, bir sebep bulamadım hâlâ durağanlığımdaki telaşıma. Gözümde küçülen şehirlerde, oyunlar büyüyordu, yetişemediğim için, kendime göre haklı oranları bulup, kaçtım. Bir paragraf kapandı içimde ve artık bundan sonra içime kapandım. Böyle içe doğru kıvrılıyor önce, sonra büyüyordu her şey, kıvrılarak. Yeni bir paranteze bile gerek duymuyorum. Yeni şiirlere de gerek yok, hepsi daha önce yazıldılar. O melodi çalındı ve ayrıldı aramızdan, bir daha icrası olmayacak.

Karanlık bir gecenin içinde kendimi bulduğumda aslında kaybolmuştum. İzbe ve kimsesiz bir odadaydım, odada biraz sen biraz da küf kokuyordu, yüzyıldan önceki zamanlara ait aşk kırıntıları vardı, biraz daha kazsam odayı, geçmiş sayılabilecek ontolojik detaylar bulabilecektim. Gece yarısı bir şeyler içmek için kalktığımda mutfağı bulamadım, lavaboya gitmek istiyordu canım, aynada yüzüme bakmalıydım, bakarsam belki de bir yerden gözüm ısırırdı, kendimi bunca yabancı hissetmezdim. Rutubetten başka bir şey duymuyordum, eski romanlara ait duygularda buldum kendimi, eskimiştim, üstelik eskisi gibi de hissedemiyordum, eskidiğim hâlde. Aynanın karşısına geçip, musluğu açıp, suyu dinlerken bir yandan da her şeyi anlatabilme ihtiyacı duyuyordum. Yanında sayıklamalarım kalmıştı aklımda, evet muhakkak ki kendimde değildim, kendimle senin aranda bir yerdeydim ama neredeydim, bulamıyordum, tek bildiğim eskimiş bir şeydi, eskimiş ama yok olamamış. Yine de bıkmış olmaya çeyrek asır zaman vardı, bıkmamıştım henüz. Gülümsüyordum, kötü bir filmden kalmış gibi aklımdaki sahneler, tam hatırlayamamanın kafa karışıklığı yüzüme yansıyan ama tam olarak hatırlamamanın da verdiği huzur, rahatlık. Hatırlasam eminim hatırlamak istemeyeceğim şeyler yaşamışımdır. Artık bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını, “boş ver” dedikçe yaşlandığımı ve aslında boş veremediğimi ve uzaklarda bir geceye karışmak istediğimi biliyordum artık.

Henüz parçalanmadık ve henüz bir bıçak darbesi denk gelmedi en önemli damarımıza ve aramıza duvarlar henüz örülmedi. Arka sokaklarda seni her görmeyi umduğumda, biraz daha uzaklaştım kendimden, bulamayınca daha da uzaklara gidip, kaybolmaya karar verdim, aslında bu benim değil de içimdeki o eski şeyin kararıydı. Seni görecektim, seni görürken bir sürü kötülük görecektim ve bu kötülükler beni biraz daha büyütecekti. İçimdeki duygulara bir şey olmasın diye, biraz daha iyi olmak için ve dünyaya kendimi kabullendirmek için kötü olmaya ihtiyacım vardı, olamıyordum ama öğreniyordum. Kötü hikâyelere yalınayak girip, çıplak ayaklarımla kırık camların üzerinde yürüdüm bir süre, gülümsemem daha da kırıldı, sarhoşların söylediklerinden ilham damıttım, haksızlığa uğrayanlar adına yeni küfürlerde çığır açtım, mor gözlü kadınların simsiyah bakışlarında dünya biraz daha karardı gözümde. Sokakta kalan bir ateşin etrafında toplanıp, üşüyen çocukların içinde hayat gözümden biraz daha düştü. Kâğıt toplayan yaşlı amcalara ağıtlarımla, sarılmak istedim, izmarit toplayan yüzü kirli çocukları öpmek istedim, tüm protestoculara hak verip, elimde uzun soluklu şiirlerle, pankartlarımı alıp, gitmek istedim. Yazarak anlatamadıklarımın çığlıklarında dinlenmek, dinmek, durmak ve sızmak istedim.

Yanarken de yaşamayı öğrendim, nefes alamazken de, acırken de nefes almayı ezberledim. Sızlarken, sızmayı öğrendim en çok, kendi acısından sarhoş olma hâli, başka türlü ağrı kesicilerin bile geçiremediği o sızılarla. İnsanlar bambaşka merhametli de olabilirlerdi, bunca sığlık neden? Araba çarpan arkadaşının yanından ayrılmayan köpekten öğrenmeliyiz belki de merhameti. İçimdeki tereddüde roman yazılır çünkü tereddüt değerli ve asil bir duygudur, her şeyden önce samimiyet içerir, rol kaldırmaz. Ama genellikle roman yazmak yerine bir kuytunun dibine çekiliriz. Herkesin olması gerektiği o çukur ya da gökyüzü kader değil, sadece ince bir kederdir. Çoğalmasa da yetecek kadar kederim var kendime, hem de bir ömür, ağır aksak boğazımdan geçmeye çalışan kelimeler düğümlere takıldı, o hüzün, o göz doluluğu başka hiçbir şeyle açıklayamazdım, acıttıkları olmasa. Oysa bir kedi yavrusunun hüznüne tabiydim ben, korkudan tırnaklarını geçirmiş, minik dişleri yeni çıkmaya başlamış ya da rüyasında korkup, sayıklayan bir kedinin…

Bu sonda bir son bile yoktu, başlangıcı olmayan şeylerin sonu da olmuyordu, geri dönüp, o başlangıca müdahalede de bulunamıyorduk. Yakınında olmadığım öfkelerinin, mesafesinde kaldı bu rastlantı. Kısacık anları sonsuzlukla ölçmüşüm, hangisinin daha fazla olduğunu bile bilmiyorum. İnanmıyorum sonlara, hem son olsa şimdiye kadar sonu olmaz mıydı bunca olanların? Pişman olmak için geç kalınan her şey hırçın bir öfkede birikirken, çölü bulup, çölden kaçmayı, denizlere ulaşmaya serapları… Herkese uzak olmakla, kimseye yakın olmamak arasında fark gibiydi, saçlarımı kestirdiğimde fark edilmemek. Her şeyin ortasında, birçok şeyin hafızasında ve kayıp bir kalabalığın suskunluğundaydım. Unutmalar yakınımda, karşıma çıkan denk gelişleri bulamıyorum zihnimde, neyi nereden, hangi delikten, hangi raftan çıkaracağımı bilemiyorum artık. Unuttuysam bir nedeni vardı muhakkak ve tabi ki haklı bir nedeni. Unutmak hafıza zayıflığı değil de yaşama güçlüğüne bir kolaylık sağlamaktı aklımda. Boğazımı sıkan acı düğümlerden, savrulurken, kayıp imgenin peşi sıra ulaşabileceğim dürtüsü, içimde yeşeren inanç otları yeniden, durduğum yerde kayboluyorum yine, bulunamayacak olmamı, bir imgenin peşindeki o kayıptan biliyorum. Sular durmuyorsa, içim bulanıyor. İçinde unutulanı bilir herkes, içinde çürüyenin izidir gözlerindeki zehir. Unuttuklarımı rahat bıraktım, hatırlamak rahatsızlık vericiydi, hem hiçbir şeyi yerinden oynatamazdım artık, bu gölü, bu güneşi, bu ağaçları, zaten bulanmış suları. Çürüyüp, birbirine karışana kadar, herkes biraz uzaktır kendisine. Birinde anlayamazsın belki kendini ama en az bir diğerinde tanırsın kendini, anlamak bunca yitim sonrası biraz fazladan beklenti olur. Sırlarımı yıldızlara bıraktım, seni de kendine. Kendimin nerede olduğunu bilsem, ona da makul bir yer bulurdum elbet.

Sırtımı döndüğüm yüzüm, göğsüme bıraktığım düşüncelerimdi.
Anlattıkça azaldım, bildikçe çoğaldın.

19.11.2025 Çarşamba 09:30
Nevin Akbulut

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Bu sondu dediğim her şeyden sonra Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bu sondu dediğim her şeyden sonra yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bu Sondu Dediğim Her Şeyden Sonra yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL