1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
139
Okunma
Bazı cümleler vardır; uzun bir sohbetin yoramadığı zihni bir anda sarsar. Aforizmaların gücü tam da buradan gelir: Sözcüklerin israf edilmediği, düşüncenin yoğunlaştırılmış bir hâle dönüştüğü o kısa anlardan. Bir aforizma, okuyanla yazar arasında tek cümlelik bir köprü kurar; ama bu köprünün altından çoğu zaman yıllar, deneyimler, hayal kırıklıkları ve sezgiler akar.
Günümüzün hızlı aklında, aforizmalar garip bir biçimde hem çok uyumlu hem de çok aykırıdır. Uyumlu oldukları taraf, kısalıklarıdır; birkaç saniyede tüketilirler. Aykırı oldukları taraf ise, aslında insanların tüketirken değil düşünürken kullandığı bir dile sahip olmalarıdır. Sosyal medyanın kaygan yüzeyinde bile, gerçekten iyi bir aforizma zihne çivi gibi çakılır ve kaybolmaz. Çünkü iyi bir aforizma, kendinden daha büyük bir hikâyeyi saklar.
Fakat aforizmaların tehlikeli bir yanı da vardır: Basit görünen sözlerin, gerçekten basit olduğu yanılgısı. Oysa sağlam bir aforizma, bir yazarın uzun bir yolculuktan sonra vardığı kısa duraktır. O durağa bakınca yol görünmez; ama o yolun ağırlığı cümlenin içinde hissedilir. Bu yüzden bazı aforizmalar yalnızca okunmaz; insanın içinden geçer.
Belki de aforizmaların en güzel yönü, okurunu derin bir sessizliğe davet etmeleridir. Çünkü her aforizma, okurla tamamlanır. Yazarın bıraktığı boşlukları okuyanın hayatı doldurur. “Az sözle çok şey söylemek” tam da bu yüzden mümkündür: Çünkü geri kalanını hayat tamamlar.
Sonuç olarak, aforizmalar bize düşüncenin bazen uzun yolları değil, keskin dönemeçleri sevdiğini hatırlatır. Bir cümlenin insanı değiştirmesi abartı değildir; kimi zaman bir ömür, yalnızca doğru cümlenin bulunmasını bekler.
5.0
100% (2)