11
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
342
Okunma

Bir Kalbi Kıran, Önce Kendi Kalbini mi Yok Eder?
İzmir’in akşamüstü rüzgarı, kordonda yürüyen insanların saçlarını savururken, bir soru kentin üzerine ince bir sis gibi çöker.
Bir kalbi kıran, önce kendi kalbini mi yok eder?
Belki Alsancak’ta bir kafede yalnız oturan birinin gözlerinde saklıdır cevabı. Belki Karataş merdivenlerinden inen bir çiftin sessizliğinde. İzmir, aşkın hem en sıcak hem de en kırıcı yanlarını saklayan şehirlerden biridir, çünkü burada duygular denizin dalgaları gibi, gelir ve gider ama asla tamamen kaybolmaz.
Bir kalbi kırmak aslında basit bir eylem değildir. İnsan zanneder ki kırdığı kalp yalnızca karşısındakine aittir. Oysa gerçek, çok daha sessiz ve çok daha ağır çalışır. Birinin yüreğini inciten, kendi içinde de geri dönülmez küçük çatlaklar oluşturur. Çünkü sevdiğini kırmak, kişinin kendi vicdanında bir iz bırakır; o iz ise İzmir’in sahilinde yankılanan bir vapur düdüğü gibi ne kadar uzaklaşsa da geri döner.
Felsefeciler der ki: “İnsan başkasına verdiği zararla kendi öz benliğini çürütür.” Bu yüzden bir kalbi kıran kişi, fark etmeden kendini de eksiltir. O akşam rüzgarı hafifçe yüzüne çarptığında, içindeki o küçük pişmanlık, tıpkı Pasaport İskelesi’ne vuran dalgalar gibi hep aynı yere, hep aynı sese döner.
Kim bilir… Belki İzmir’de bu sorunun cevabı, Kordon boyunda yalnız yürüyenlerde saklıdır.
Belki de cevap, sadece kalp kıranların geceleri neden uyuyamadığını anlamakta gizlidir.
Ama bir gerçek var,
Hiçbir kalp, bir başkasını yaralayıp da kendi içindeki sızıdan tamamen kurtulamaz.
5.0
100% (6)