Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

Zarar Döngüsünde Kaybolan Umut- Yönetim Halk ve Sorgu

Yorum

Zarar Döngüsünde Kaybolan Umut- Yönetim Halk ve Sorgu

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

143

Okunma

Zarar Döngüsünde Kaybolan Umut- Yönetim Halk ve Sorgu

Zarar Döngüsünde Kaybolan Umut- Yönetim Halk ve Sorgu

Bir işletmenin kaderi, çoğu zaman tek bir imzanın sırtında durur: Genel müdürün imzası. Yetki bütünüyle ondadır; hesap sormak, sorgulamak, yönlendirmek ise sermaye sahibinin. Sermaye sahibi, kimi zaman tek bir kişidir, kimi zaman bir aile, kimi zaman bir topluluk… Devletlerde ise bu rolü millet üstlenir. Yetkisini devreder, fakat sorumluluğunu devretmez; çünkü devredilen yetkilerin sonuçlarını yine kendisi yaşar; ya refah, ya çöküş, ya sefa, ya cefa.

Bir işletmeyi düşünün. Yıllardır zarar eden, yıl sonunda açığı kapatmak için sürekli yeni kaynak satışlarına yönelen, varlıklarını tüketerek ayakta kalmaya çalışan bir şirket. Bu şirketin başında ise bir genel müdür var; işini iyi bildiğini iddia eden, her krizin bir viraj olduğunu söyleyen, her zararın ertesi yıl karla kapanacağını vadeden, beklemek gerektiğini, sabrın sonunun ferahlık olduğunu hatırlatan bir yönetici…

İlk yıl zarardadır. “Telafi edeceğim” der.
İkinci yıl daha büyük zarardadır. “Bu bir yeniden yapılanma süreci” der.
Üçüncü yıl zarar katlanır. “Asıl meyveleri bundan sonra toplayacağız” der.

Ve sermaye sahibi üç yıl boyunca dişini sıkar. Üçüncü yılın sonunda ağzında sallanan birkaç diş, kaybolan bir sürü tasarruf, satılmış varlıklar ve yine zarar… Bu noktada makul olan tek soru şudur: Aynı yöntemle, aynı akılla, aynı insanla nasıl farklı bir sonuç beklenebilir?

Bu soru, ekonomik yönetimin kaderi kadar, toplumların da kaderini belirleyen sorudur.

I. Sabrın İstismarı: Beklemek mi, Oyalatılmak mı?

İnsanoğlu umutla yaşar, umutla yanılır, umutla yanılgısına rağmen yürümeye devam eder. Umut, bir toplumun en kolay istismar edilen duygusudur. Çünkü umut eden kişi, sorgulamayı geciktirir; sorgulamayı geciktiren kişi gerçekliği öteler; gerçekliği öteleyen kişi ise çoğu zaman kendi geleceğini kendi eliyle zedeler.

Bir genel müdür, her yıl daha büyük zarar açıklarken “Gelecek yıl düzelir” diyorsa, bu umut mudur yoksa oyalama mı?
Bir vatandaş, her yıl artan vergiler, yükselen maliyetler ve genişleyen borç yükü altında ezilirken “Bu fedakarlık vatan içindir” cümlesiyle teselli buluyorsa, bu sabır mıdır yoksa yanılsama mı?

Sorgulanması gereken nokta tam burasıdır: Vatan için sabır, hangi noktaya kadar erdemdir, hangi noktadan itibaren istismardır?

İktisatta bir kavram vardır: Fırsat Maliyeti. Bir tercihin bedeli, seçilmeyen diğer tüm seçeneklerin toplam kaybıdır. Üç yıl boyunca hatalı bir yöneticiye güvenmek, aslında üç yıl boyunca daha iyi bir yöneticiyi seçme fırsatının kaybedilmesi demektir. Bir ülke de böyledir; yanlış politikaların bedeli yalnızca bugün değil, yarın da ödenir. Çünkü ekonomik zaman, insan zamanından daha acımasızdır; biriken zarar, faiz gibi katlanarak büyür.

Toplumların yaptığı en ağır hata, fırsat maliyetini görmezden gelmektir.
Gördüğünde ise genellikle çok geç olur.

II. Varlık Satmak: Ayakta Kalmak mı, Tükenmek mi?

Bir işletme zarar ediyorsa iki yol vardır: Ya karlılığı artıracak yapısal adımlar atılır ya da varlıklar elden çıkarılarak açık kapatılır. Varlık satarak ayakta kalmak, bir müddet işe yarar; ancak bu bir strateji değil, bir tüketimdir. Kendi vücudunu yiyerek yaşamaya benzer; kısa süreli enerji sağlar ama ömrü kısaltır.

Bu nedenle yönetim biliminin en temel ilkelerinden biri şudur:
Varlık satışı, iyileşme planı değil, tükenme işaretidir.

Bir ülke, yıllar boyunca kamu kaynaklarını, arsalarını, fabrikalarını, bankalarını, madenlerini, stratejik varlıklarını satıyorsa bu, büyümeden ziyade kaynak tükettiğinin göstergesidir. Tıpkı varlıklarını satarak bilançosunu makyajlayan bir işletmenin en sonunda varlıksız ve borçlu kalması gibi, bir ülke de sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek yerine günü kurtarma refleksine saplanabilir.

Bu durumun en büyük zararı, toplumsal hafızanın yanılsamasıdır:
Kaynak satışı bir gelir değildir; bir geleceğin elden çıkarılmasıdır.
Gelir sağlayan şey üretimdir; satış değil.

III. Denk Bütçe Bir Efsane Olabilir mi?

23 yıl boyunca denk bütçe oluşturamayan bir yönetimi düşünelim. Her yıl artan borç, her yıl artan faiz yükü, her yıl daha da sıkılaşan vergiler… Bir birey böyle bir bütçe yönetse kredi notu düşer, banka ona yeni borç vermez, ailesi hesap sorar.

Peki devlet söz konusu olduğunda neden hesap sorulmaz?

Belki “vatan için” söylemi, sorumluluk hesaplaşmasının önüne bir perde gibi çekilmiştir. Çünkü vatan, kutsal bir kavramdır; ve kutsal olan sorgulanmaz. Fakat yönetimlerin kutsallaştırılması, hataların sorgulanamamasına, sorgulanamayan hataların ise kronikleşmesine yol açar.

Bir ülke bütçesi, vatandaşın dişleri gibidir:
Yıllarca sıkılır, sıkılır, sıkılır; ama bir noktada çürük dayanamaz hale gelir.
Çünkü çürük olan diş değil, çürük olan yönetim anlayışıdır.

IV. Yönetici ve Vatandaş İlişkisi: Bir Sözleşmenin Çözülüşü

Her yönetici, toplumla örtük bir sözleşme yapar:
“Ben yönetirim, sen güvenirsin; ben başarı sağladıkça sen refah içinde yaşarsın.”

Ancak güven, kör olduğunda anlamını yitirir.
Bir sözleşme, karşılıklılık ilkesine dayanır; karşılığı olmayan güven, teslimiyet haline dönüşür. Teslimiyet, düşünmeyi askıya almak; sorgulamayı terk etmek; sorumluluğu kendinden uzağa, bir kişiye ya da bir söze atmak demektir.

Bir toplum, sürekli zarar eden, sürekli borçlanan, sürekli kriz üreten bir yönetime rağmen güvenini koruyorsa burada iki ihtimal vardır:

Ya gerçeklikle yüzleşmekten korkmaktadır,

Ya da umut kumarına bağımlı hale gelmiştir.

Her iki ihtimal de toplum için ağırdır.

V. Sefanın ve Cefanın Ayrıldığı Çizgi


Toplumların kaderini belirleyen en önemli eşiklerden biri şudur:
Sefayı sürenle cefayı çeken arasındaki mesafe büyüdüğünde, yönetim meşruiyetini kaybetmeye başlar.

Bir ülkede tasarruf halkın görevi, israf ise yönetenlerin hakkı gibi görünmeye başladıysa, bu yalnızca ekonomik bir sorun değil; aynı zamanda ahlaki bir yıpranmadır. İsrafın, şatafatın, gösterişin arttığı yerde, “vatan için sabır” çağrıları inandırıcılığını kaybeder. Çünkü toplum şunu sorgular:
Eğer vatan için fedakarlık gerekiyorsa, neden en çok fedakarlık etmesi gerekenler en az edenlerdir?

Bir genel müdür lüks içinde yaşarken çalışanlarından fedakarlık bekliyorsa, orada güven değil, tahakküm vardır. Bir ülkede de durum farklı değildir.

VI. Havuç ve Havuç Suyu: Umudun Dönüşümü

Toplumlar uzun süre kandırılmaya dayanamaz; umut, aynı masalla beslenmeye devam edemez. Bir noktada “havuç” yani vaatler tükenir. İnsanlar havucu bulamayınca bu sefer “havuç suyu” aramaya başlar; yani gerçeklikten tamamen kopmuş, tatmin edici olmayan, sadece imgesel bir teselliyi.

Bu, en tehlikeli aşamadır:
Çünkü havuç suyu, havucun yerini tutmaz; fakat havuç varmış gibi bir his verir.
Toplum bu histen beslendikçe, çürümenin farkına varmaz; hatta çürümeyi bir kader zanneder.

Gerçek olan şudur:
Hiçbir yönetim, sürekli başarısız olup hala güven bekleyemez.
Hiçbir şirket, sürekli zarar edip yönetimini değiştirmeden ayakta kalamaz.
Hiçbir halk, sürekli fedakarlık yapıp karşılığında refah görmeden umudunu koruyamaz.

VII. Sorgulama İradesi: Dönüşümün Başlangıcı

Bir toplumun özgürleşmesi, yöneticisini değiştirmesinden önce kendi zihnindeki tabuları değiştirmesiyle başlar. Soru sormak, hak aramak, hesap istemek, yönetimin kutsallaştırılmasına izin vermemek… Bunlar bir ülkenin kalkınmasının gerçek temelleridir.

Sorgulamak vatana ihanet değildir.
Sorgulamamak, geleceğe ihanet etmektir.

Bir yönetici, yaptığı hataların hesabını vermekten rahatsız oluyorsa suç toplumda değil, yönetimdedir. Bir yönetici, toplumdan fedakarlık isterken kendi konforunu muhafaza ediyorsa sorun vatandașta değil, o yöneticidedir. Bir yönetici, sürekli bahaneler üretiyorsa gerçekleri söylemiyordur; ve gerçekleri söyleyemeyen kimse, geleceği yönetemez.

VIII. Nereden Dönülürse Kârdır

İktisatta ve hayatta değişmeyen tek kural vardır:
Yanlış bir yoldan dönmek, o yolu sürdürmekten daha kârlıdır.

Üç yıl boyunca dişini sıkan bir şirket sahibi, en sonunda şirketteki çürümüşlüğü fark ederse yönetimini değiştirir. Çünkü bilir ki değişim geciktikçe kayıp büyür. Vatan da böyledir; yönetim de böyledir; umut da böyledir.

Soru şudur:
Bir ülke, kaç yıl daha bekleyebilir?
Kaç yıl daha zarar, kaç yıl daha borç, kaç yıl daha satılan varlık…
Kaç yıl daha sıkılacak diş, kaç yıl daha dayanacak sabır?

Gerçeklik, bir gün kapıyı kırar ve içeri girer.
O gün geldiğinde, sorgulamayan toplumların ağızlarında diş kalmaz; çünkü dişler değil, umutlar kırılmıştır.

Asıl mesele işte burada başlar:
Toplum, kendi kaderini bir yöneticinin insafına mı bırakacaktır,
yoksa kendi geleceğinin sahibi olmayı mı tercih edecektir?

Bu sorunun cevabı, yalnızca bugünün değil, gelecek kuşakların da kaderini belirleyecektir.

Erol Kekeç/15.11.2025/Sancaktepe/İST

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Zarar döngüsünde kaybolan umut- yönetim halk ve sorgu Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Zarar döngüsünde kaybolan umut- yönetim halk ve sorgu yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Zarar Döngüsünde Kaybolan Umut- Yönetim Halk ve Sorgu yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL