1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
88
Okunma
“Ey Kâinatın Sahibi, Âlemlerin Rabbi…
Bu satırlar, ömrün yükünü omzunda taşıyamayan bir kulun, gönlünden süzülüp diline varamayan sözlerin yazıya dökülmüş hâlidir.
Bu dilekçe, fanilik rüzgârının savurduğu, talihin terazisinde hafif gelen bir garibin kapına bıraktığı kırık bir mühürdür…”
Ben ki, gözyaşını ekmek diye yiyen, sessizliği yorgan diye örten bir yolcuyum.
Varlığım bir esinti kadar hafif, derdim bir dağ kadar ağır iken; ne bir dosta tutunabildim ne de bir limana yanaşabildim.
Ömrümün sayfaları yalpalayan bir gemi gibi;
Bazen umuda açılır, bazen karanlığa sapar.
İsmim unutulmuş bir harman yerinde savrulan yaprak,
Sesim kimsenin duymadığı bir kuyunun dibindeki iniltidir.
Gün olur göğsüm bir fırtına ocağı gibi tutuşur,
Gün olur aklım uçurumlarla konuşur.
Her nefesim, sanki kendi varlığımdan özür dilemektir.
Dost diye sarıldığım nice gölgeler beni tanımadı,
Sığındığım her kapının tokmağı elimde soğudu.
Bazen bir tebessüm isterdim,
Yüreğimin uykusunu uyandıracak kadar sıcak bir tebessüm…
Lâkin bana dönük her gülüş,
Benden kaçan bir kuşun kanat sesine benzerdi.
Ey Âlemlerin Efendisi’nin izinde yürütülen yol…
Sen buyurdun ki:
“İnsan imtihanla yoğrulur, kul sabırla olgunlaşır, dert ise Rabbin kula olan hediyesidir.”
Peki benim gibi güçsüzlerin yaratılış hikmeti neydi?
Bilen söylesin; ben duymaktan acizim, yorulmaktan mahcubum.
Rabbim…
Sen lütfettin, ben değerini bilemedim.
Sen kapı açtın, ben eşiğinde beklemekten bile aciz kaldım.
Ne saltanat istedim, ne kudret,
Ne şöhret peşindeydim ne övgü…
Yalnızca gönlüme bir damla huzur,
Ömrüme bir çizgi istikamet diledim.
O dileklerimden bile bin kere pişman oldum;
Çünkü bu zaman öyle bir zamandı ki:
Hak ile batıl aynı çarşıda satılır,
Doğru ile eğri aynı sofraya konulurdu.
Ey Sığınakların Sığınağı…
Aklım azdı ama şükür ki imanım vardı.
Bilirdim ki; çok akıl, bazen çok yük demektir.
Çok güç bazen çok zulüm, çok mal bazen çok fitnedir.
Ben yoksun kaldığım her şeyin ardında
Sen’i daha çok buldum.
Bu, dünyaya sığmayacak kadar büyük bir nimettir.
Ailem dağıldı,
Hatıralarım soldu,
Düşlerim kırık bir testi gibi ayaklarımın önünde paramparça oldu.
Ama şükür…
Ya zulmeden biri olsaydım?
Ya hilekârlık kapılarında gezseydim?
Ya kibirle taş kesilseydi gönlüm?
Ya sağlıklı olup kötülüğün yollarında koşsaydım?
Var olduğum her acı,
Vazgeçtiğim her heves,
Kaybettiğim her nimet
Belki de benim için bir rahmetti.
Dert, sabredenin merdivenidir;
Mazlum, rahmetin kapı komşusudur;
İhanet ise insanın kalbine saplanan en keskin demirdir.
Ben o demirin soğukluğuna alıştım ama sıcaklığını unuttuğum tek kapı
Senin rahmet kapındır, Rabbim…
Ne bir bayramım oldu,
Ne güvenli bir yolum…
İsmim, bir duanın gölgesi kadar bile duyulmadı.
Ama ben gamın içinde Sen’i buldum.
Bu buluş, bin dünyaya değişilmez.
Ey Rabbim…
Beni yoktan var ettin,
Beni imanın sesiyle tanıştırdın,
Kalbimi kendine çevirerek en büyük lütfu verdin.
Şimdi tek niyazım şudur:
Kapını yüzüme kapatma.
Beni huzuruna al;
Yorulmuş ömrümü rahmetinin kollarıyla sar.
Karanlığı bana yeniden öğretme,
Sensiz geçen bir an bile dokunaklı bir kayıptır.
Ben bu sözleri yazdım diye darılma;
Bilirim ki
Senden başkasına yönelmek,
Karanlık bir odada yankı aramaktır.
Ey Merhameti Sonsuz Rab…
Kalbimi Sana emanet ediyor,
Kaderimi ellerine bırakıyorum.
Yalnızca bir tek kapı kalsın bana açık:
SEN’in kapın…
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)