Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Dünya Yükünün Hamalı
Dünya Yükünün Hamalı

Rızalık Toplumu İnşası: Köpek Metaforundan Parlamenter Cumhuriyete Uzanan Ahlaki, Felsefi ve Siyasi Bir Yolculuk

Yorum

Rızalık Toplumu İnşası: Köpek Metaforundan Parlamenter Cumhuriyete Uzanan Ahlaki, Felsefi ve Siyasi Bir Yolculuk

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

96

Okunma

Rızalık Toplumu İnşası: Köpek Metaforundan Parlamenter Cumhuriyete Uzanan Ahlaki, Felsefi ve Siyasi Bir Yolculuk

Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk’ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:

Bu makale, insan olma halinin ahlaki ve ontolojik temellerini "köpek metaforu" üzerinden sorgulayarak başlamaktadır. "Sûret" (görünüş) ile "sîret" (öz) ayrımından yola çıkarak, bireyin kemale erme sürecini "rızalık yolu" kavramı ile açıklamaktadır. Bireysel düzlemde tanımlanan bu erdemlerin, toplumsal bir sisteme nasıl dönüştürülebileceği sorusu, makalenin ana problemini oluşturmaktadır. Buradan hareketle, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modeli, "kolektif rıza"yı tesis etmeye yönelik bir parlamenter cumhuriyet projesi olarak analiz edilmektedir. Avrupa’daki parlamenter cumhuriyet örnekleriyle (Almanya, İtalya, Finlandiya vb.) karşılaştırmalı bir perspektifle ele alınan bu sistem, bireyi merkeze alan, özgür iradeli, sorumluluk sahibi ve "insan-ı kâmil" idealine yakın yurttaşlar yetiştirmeyi hedefleyen bir sosyo-politik mühendislik olarak yorumlanmaktadır. Makale, bu modeli psikolojik (bireyin içsel dönüşümü), sosyolojik (toplumsal uzlaşı kültürü), felsefi (ahlak ve siyaset felsefesi) ve tarihsel (Türkiye’nin modernleşme süreci) boyutlarıyla incelemekte ve güncel siyasi tartışmalar bağlamında bir eleştirel değerlendirme sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Rızalık Yolu, Köpek Metaforu, İnsan-ı Kâmil, Parlamenter Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk, Siyaset Felsefesi, Ahlak, Sosyal Sözleşme, Türkiye Modernleşmesi.

1. Giriş: Metaforun Ontolojik Derinliği – Sûretten Sîrete Yolculuk
Felsefenin kadim sorusu “İnsan nedir?”i yanıtlamak, onu diğer varlıklardan ayıran temel özelliği tanımlamakla mümkündür. Verilen metindeki “köpek metaforu”, bu ayrımı yapmak için güçlü bir araç sunar. Bir köpeğin kümese girip tavuk yemesi, ahlaki bir fail olmamasından kaynaklanır. Köpek, eyleminin sonuçlarının, faili üzerindeki ahlaki yükün ve telafi mekanizmasının farkında değildir. Buradaki kritik ayrım, “sûret” (form, dış görünüş, biçim) ile “sîret” (öz, karakter, içsel hakikat) arasındadır.

İnsan, sûreten insan olarak doğabilir, ancak sîreten insan olmak bir süreç, bir yolculuktur – “Rızalık Yolu”. Bu yol, kişinin eylemlerinin ahlaki ve toplumsal sonuçlarının bilincine varmasıyla (sîrette insan) ve nihayetinde verdiği zararı tazmin edip mağdurun rızasını alarak hatadan dönmesiyle (insan-ı kâmil) tamamlanır. Bu, bireyin kendi nefsiyle hesaplaşması, kusuru dışarıda değil içeride aramasıdır: “Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim.”

Peki, bu derin bireysel ahlaki dönüşüm, kaotik ve çıkar çatışmalarıyla dolu bir toplum düzlemine nasıl taşınabilir? İşte bu noktada siyaset felsefesi devreye girer. Toplum sözleşmesi teorilerinden bu yana siyasetin temel meselesi, bireyin doğal haldeki “hayvani” içgüdülerini (Hobbes’un deyimiyle “insan insanın kurdudur” hali) nasıl dizginleyip, onu ortak bir yaşam kurmaya ikna edeceğimizdir. “Rızalık Yolu”nun toplumsal karşılığı, “meşruiyet” ve “rıza” kavramlarıdır. Bu da bizi, modern dünyadaki en yaygın meşruiyet ve rıza üretme mekanizmalarından biri olan parlamenter cumhuriyet modeline ve Mustafa Kemal Atatürk’ün bu modeli Türkiye bağlamında yorumlayışına götürür.

2. Tez: Atatürk’ün Projesi – Parlamenter Cumhuriyet ile “Kâmil Toplum” İnşası
Metinde Atatürk’ün hedefi, “aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum” olarak tanımlanır. Bu, son derece iddialı, aydınlanmacı ve normatif bir projedir. Atatürk’ün kurduğu sistem, yalnızca bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda yeni bir insan ve yeni bir toplum yaratma amacı güden pedagojik bir araçtır.

2.1. Parlamenter Sistemin Felsefi Temelleri ve Atatürkçü Yorum
Parlamenter cumhuriyet, egemenliğin kaynağının “tanrı” veya “tek bir irade” değil, “millet” olduğu; yürütme erkinin de doğrudan halk tarafından değil, milletin temsilcilerinden oluşan parlamentonun içinden çıkan ve ona karşı sorumlu olan bir hükümet tarafından kullanıldığı sistemdir. Cumhurbaşkanı ise çoğunlukla tarafsız bir birleştirici ve denetleyici törensel roldedir (Almanya, İtalya, İsrail örneklerinde olduğu gibi).

Atatürk’ün modeli, bu sistemi aşağıdaki felsefi ilkelerle harmanlamıştır:

Aklın ve Bilimin Egemenliği (Laiklik): Toplumsal rızanın üretimi, dogmalardan, çıkar çatışmalarından veya duygusal popülizmden değil, akılcı, bilimsel ve laik bir tartışma zemininden geçmelidir. Meclis, bu rasyonel müzakerenin arenasıdır.

Sorumlu Yürütme (Hükümet): Metaforumuzdaki “zararı tazmin eden” birey gibi, hükümet de yaptığı her işten parlamentoya (dolayısıyla millete) karşı sorumludur. Güvenoyu alamazsa düşer. Bu, kolektif eylemlerin kolektif sorumluluğunun sistemleştirilmiş halidir.

Özgür ve Sorumlu Birey (Eğitim ve Hukuk): Sistemin nihai amacı, “kula kul olmayan” bireyler yetiştirmektir. Vatandaşlık hakları, demokratik katılım ve hukuk güvencesi, bireyi güçlendirerek onu sadece “sûreten” değil, haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olan “sîreten” bir yurttaş haline getirmeyi amaçlar. Bu, insan-ı kâmil idealinin seküler ve toplumsal karşılığıdır.

2.2. Avrupa’daki Parlamenter Cumhuriyetler Bağlamında Bir Karşılaştırma
Listelenen ülkeler (Almanya, İtalya, Finlandiya, vb.) bu modelin farklı varyasyonlarını uygular. Hepsinin ortak noktası, güçler ayrılığı, anayasal denetim ve yürütmenin yasama organına karşı sorumluluğudur. Atatürk’ün modeli, coğrafi ve tarihsel koşullar gereği, bu ülkelerden önemli bir farkla ayrılır: Kurucu Önderin Pedagojik Rolü.

Almanya veya İtalya’nın parlamenter sistemleri, uzun süren sınıf mücadeleleri, aydınlanma ve demokratik talepler sonucunda evrimleşmiştir. Türkiye’de ise bu sistem, “cağın gerisinde kalmış” bir toplumu, “aklın ve vicdanın uygarlıkına” taşıyacak bir modernleşme aracı olarak tepeden inşa edilmiştir. Atatürk, “Ârif” ve “Kâmil”lerin toplumdaki karşılığı olan aydınları ve kurumları (CHF, Halkevleri, okullar) kullanarak, topluma adeta bir “kolektif öz-yoklama” yaptırmak, kusuru dışarıda (emperyalizm, gericilik) değil, içeride (cehalet, bağnazlık) arayan bir zihniyet dönüşümü sağlamak istemiştir. Parlamento (TBMM), bu dönüşümün hem motoru hem de sembolüydü.

3. Antitez ve Eleştirel Analiz: İdeal ve Gerçeklik Arasındaki Açı
Kuramsal olarak kusursuz görünen bu proje, pratikte beklenen sonucu verdi mi? Burada bir antitez geliştirmek ve modeli eleştirel bir sorgulamaya tabi tutmak gerekir.

3.1. Psikolojik ve Sosyolojik Açmazlar:

Zorunlu Modernleşme Paradoksu: “Rızalık” kavramının özünde gönüllülük ve içselleştirme yatar. Oysa Atatürk devrimleri büyük ölçüde “tepeden inmeci” ve zorunluydu. Bu, toplumun bir kesiminde bir “sahte sûret” yarattı. Dışarıdan modern, laik, parlamenter bir “sûret”e bürünen ancak içeride (sîrette) bu değerleri içselleştirememiş, dolayısıyla “rıza”dan ziyade “itaat” kültürüne devam eden bir yapı ortaya çıkabilmiştir. Bu, metaforumuzdaki “tavuk yediğinin farkında olmayan” insan durumudur.

Çoğulculuk Eksikliği: Erken Cumhuriyet’in tek parti yönetimi, “ârif” ve “kâmil”i tanımlama yetkisini tekeline aldı. Bu, eleştirel düşünceyi ve çoğulcu müzakereyi –ki parlamenter demokrasinin can damarıdır– baltalayıcı bir etki yapmış olabilir. “Cahil” olarak nitelenenlerin sesi susturulunca, gerçek anlamda bir toplumsal uzlaşı (consensus) sağlanamaması riski doğmuştur.

3.2. Tarihsel ve Siyasi Eleştiriler:

Askeri Bürokratik Vesayet: Parlamentonun üstünde, onu “akıl ve vicdan adına” denetleyen ve gerektiğinde müdahale eden bir askeri-bürokratik vesayet sistemi gelişti. Bu, parlamenter sistemin “milli iradeyi temsil” iddiasıyla doğrudan çelişiyordu. Vesayet, “kümesin dar kalıplarını kırmak” isterken, zamanla kendi dar kalıplarını yarattı.

Sosyal Boyutun Eksik Kalması: Model, siyasi ve hukuki özgürlükleri vurgularken, sosyal ve ekonomik demokrasi boyutunda (örneğin işçi hakları, toprak reformu) yetersiz kalmış, bu da geniş halk kitleleri nezdinde sistemin meşruiyetini ve “rıza” üretme kapasitesini zayıflatmıştır.

4. Sentez: Metafor ve Model Işığında Geleceğe Dair Çıkarımlar
Tarihsel süreç, Atatürk’ün parlamenter cumhuriyet projesinin, ideal ile gerçeklik arasında bir gerilimle şekillendiğini göstermiştir. Ancak bu, projenin temel felsefesinin geçersiz olduğu anlamına gelmez. Aksine, yaşanan tıkanıklıklar, “rızalık yolunun” ne denli zorlu ve çetrefilli olduğunu kanıtlar.

Bugün Türkiye’de ve dünyada parlamenter sistemler krizdedir. Popülizm, otoriterleşme, kutuplaşma ve truth decay (hakikat sonrasılık) yaygındır. Bu durum, metaforumuzdaki “cahiller”in daima kendini aklayarak, kusuru dışarıda arayarak siyaset yapmasının toplumsal yansımasıdır.

Çıkış yolu, köpek metaforunun ve Atatürk’ün projesinin özüne dönmekte yatar:

Bireysel Düzlemde: Toplumu oluşturan her bireyin, kendi “sîret”ini yoklaması, eylemlerinin sonuçlarını üstlenmesi ve “rızalık yoluna” girmesi.

Kurumsal Düzlemde: Parlamenter sistemin ruhunu canlandırmak: Çoğulcu müzakere, hesap verebilirlik, şeffaflık, hukukun üstünlüğü ve güçlü bir yargı. Yürütmenin denetlenebilir olduğu, cumhurbaşkanının tarafsız birleştirici rol oynadığı bir model.

Toplumsal Düzlemde: “Küsürlü değil, rızalı toplum” idealini benimsemek. Farklılıkları yok saymak veya ezmek yerine, onları “kolektif rıza”yı inşa edecek birer zenginlik olarak görmek.

5. Sonuç
Köpek metaforu, bize insan olmanın statik bir durum değil, dinamik bir sorumluluk ve sürekli bir öz-eleştiri süreci olduğunu öğretir. Mustafa Kemal Atatürk’ün parlamenter cumhuriyet modeli, bu bireysel ahlaki süreci toplumsal bir düzene dönüştürme çabasının en iddialı tezahürlerinden biridir. Bu model, tarihsel pratikte kusurlu olsa da, hedeflediği “akıl ve vicdan uygarlığı” ile “kâmil insan” yetiştirme ideali, hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Geleceği inşa etmek, geçmişin hatalarını telafi etme erdemini göstermekten geçer. Tıpkı metaforumuzdaki kişinin yediği tavukların parasını ödemesi gibi, toplum olarak da tarihte verdiğimiz zararların, yıktığımız güvenlerin ve ket vurduğumuz diyalogların telafisine girişmeliyiz. Gerçek kemalet, ancak bu zorlu “rızalık yolunda” ilerleyerek, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sûret ile sîreti birleştirerek mümkün olacaktır. Parlamenter cumhuriyetin nihai amacı da, tam olarak bu birliğin kurumsal çerçevesini sunmaktır.

Kaynakça (Örneklem):

Arslan, A. (2006). Türk Modernleşmesi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Hobbes, T. (1651). Leviathan.

Kant, I. (1784). Aydınlanma Nedir?

Keyman, E. F. (2014). Türkiye’de Demokratikleşme ve Laiklik Sorunu. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniv. Yay.

Locke, J. (1689). Yönetim Üzerine İki İnceleme.

Mardin, Ş. (1991). Türk Modernleşmesi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Rousseau, J. J. (1762). Toplum Sözleşmesi.

Zürcher, E. J. (2004). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Heper, M. (1985). The State Tradition in Turkey. North Humberside: The Eothen Press.

Diamond, L. (2015). Facing Up to the Democratic Recession. Journal of Democracy.

Linz, J. J. (1990). The Perils of Presidentialism. Journal of Democracy.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Rızalık toplumu inşası: köpek metaforundan parlamenter cumhuriyete uzanan ahlaki, felsefi ve siyasi bir yolculuk Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Rızalık toplumu inşası: köpek metaforundan parlamenter cumhuriyete uzanan ahlaki, felsefi ve siyasi bir yolculuk yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Rızalık Toplumu İnşası: Köpek Metaforundan Parlamenter Cumhuriyete Uzanan Ahlaki, Felsefi ve Siyasi Bir Yolculuk yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL