1
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
146
Okunma

İnsanın hayatında bazı anlar vardır, artık hiçbir şeyin onu tutmadığını hisseder. Bu bazen bir şehirden gitmektir, bazen bir ilişkiden, bazen de sadece eski bir halinden. Gidiyorum dediğimizde aslında çoğu zaman bir yere değil, kendimize doğru yola çıkarız. Çünkü kalmak, bazen insanın kendini unuttuğu yerdir.
Gitmek, dışarıdan bakıldığında bir hareket gibi görünüyor olsa da asıl hareket içeridedir. İnsan giderken ardında sadece eşyalarını değil, düşüncelerini, alışkanlıklarını, pişmanlıklarını da bırakır. Gidişin ağırlığı bavulda değil, akıldadır ki çoğu kişi gitmenin cesaret istediğini söyler ama bence asıl cesaret, kalmayı sürdüremediğini kabul edebilmektir.
Hayatta herkesin kendi cepleri vardır, kimi oraya geçmişini doldurur, kimi sustuğu kelimeleri, kimileriyse kırgınlıklarını ve bir gün gelir, o cepler dolmuştur artık. Taşıyamazsın, gitmek, çoğu zaman bu yükleri bırakma ihtiyacıdır. Bu yüzden giden insan, bazen üzgün görünse de içinde büyük bir hafiflik taşır. Çünkü gitmek bir kayıp değil, fazlalıklardan kurtulma biçimidir.
Elbette gitmenin bedeli vardır. Arkada bıraktıkların, senden bir şeyler eksiltir. Evde kalan bir sandalye, duvardaki eski bir fotoğraf, seni hatırlatan bir bardak... Hepsi birer sessiz tanık olur. Ama zamanla anlıyorsun ki, hiçbir yer, hiçbir insan seni sonsuza kadar tutamaz. Çünkü gitmek sadece kapıdan çıkmak değil; içindeki bağı çözmektir.
Bazıları gitmeyi ölümle eş tutar. Aslında her gidişte küçük bir ölüm vardır, evet. Fakat bu ölüm, yok olma değil, yenilenme halidir. İnsan her gidişinde biraz daha değişir, biraz daha sadeleşir. Toprağa düşen bir yaprak gibidir bu, ölür ama toprağa karışarak başka bir hayata zemin olur. Gitmek de böyledir, bir yönüyle bitiş, bir yönüyle başlangıçtır.
Bir de sessizlik tarafı vardır gitmenin. Gitmeden önce çok konuşuruz, anlatırız, açıklamaya çalışırız. Oysa gerçekten giden insan bir noktada susar. Çünkü sözün yetmediği bir yere ulaşır. Sessizlik, bazen bir kaçış değil, bir kabulleniştir. Belki de insanın Tanrı’ya en çok yaklaştığı an, sustuğu andır. Çünkü bazı şeyler konuşularak değil, yaşanarak anlaşılır.
Ve sonunda fark edersin ki, itmek aslında bir varış biçimidir. İnsan gittiği yerden çok, gitmeye karar verdiği an değişir. Çünkü o an, kendi hayatının sorumluluğunu alır. Artık burada değilim diyebilmek, en büyük özgürlüklerden biridir.
Gitmek, çoğu zaman ardında bir boşluk bırakır ama o boşluk daha çok yenilerin doğacağı alandır. Belki de her gidiş, başka bir kendine varışın sessiz adıdır.
*
Mehmet Demir
81125