0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
105
Okunma

İslam Alimleri ve Göksel İlimler: Astroloji ve Yıldıznameye Farklı Yaklaşımlar
İslam medeniyeti, Antik Yunan, Hint ve Pers medeniyetlerinden miras kalan astronomi ve astroloji ilimlerine büyük ilgi göstermiştir. Orta Çağ İslam dünyasında, ilm-i nücûm (yıldızlar ilmi) iki ana dala ayrılırdı:
İlm-i Te’sir (Astroloji/Yıldızname): Yıldızların ve gezegenlerin dünya olayları, tabiat ve insan kaderi üzerindeki etkilerini inceleyen kısım.
İlm-i Hey’et (Astronomi): Gök cisimlerinin hareketlerini, konumlarını ve matematiksel yapılarını inceleyen, gözleme dayalı bilim.
İslam alimlerinin büyük bir kısmı, ilm-i hey’et (astronomi) alanına büyük katkılarda bulunmuş ve bu ilmi geliştirmiştir. Ancak ilm-i te’sir (astroloji) konusunda alimler arasında farklı görüşler ve tartışmalar olmuştur.
İmam Cafer-i Sadık (ö. 765) ve Yıldızname Geleneği
İmam Cafer-i Sadık, ilim ve hikmetiyle tanınan, Caferilik (Şiiliğin ana kolu) mezhebinin altıncı imamıdır.
Hizmetleri ve Mirası: İmam Cafer-i Sadık’a, özellikle "Yıldızname" ve "Cifr" (gizli ilimler) gibi eserler nispet edilmektedir. Bu eserler, Ebced hesabı, harflerin sırları ve gezegenlerin insan üzerindeki etkileri gibi konuları İslami bir perspektifle ele alır. Onun adıyla anılan "Niyet Cetveli" gibi çalışmalar, bu tür ilimlerin manevi bir disiplin içinde kullanılması gerektiğini vurgular.
Tartışmalı Yönü: Ancak, bazı araştırmacılar Cafer-i Sadık’a atfedilen fal, cefr, tılsım gibi gizli ilimlerle ilgili görüş ve eserlerin çoğunun, daha sonraki dönemlerde, onun saygın kişiliğini istismar etmek isteyen gulat (aşırıcı) fırkalar tarafından ona izafe edildiğini öne sürmektedirler. Bununla birlikte, İslami gizli ilimler geleneğinde onun adı ve ilmi mirası derin bir etkiye sahiptir.
Muhyiddin İbn Arabi (ö. 1240) ve Feleklerin Sırrı
Endülüs’ten yetişen büyük mutasavvıf ve düşünür Muhyiddin İbn Arabi, astrolojiye tasavvufi ve metafizik bir boyut kazandırmıştır.
Feleklerin İlmi: İbn Arabi, "Fütûhât-ı Mekkiyye" gibi dev eserlerinde göklerin ve burçların manevi anlamına odaklanır. Ona göre, "Yaratıcının ilmi feleklerde yazılıdır" ve göksel olaylar sadece fiziksel hareketler değil, aynı zamanda "insandaki bir halin yankısıdır."
Esma ve Burçlar: İbn Arabi, burçları ve gezegenleri, Allah’ın İsimleri (Esmaü’l-Hüsnâ) ve İlahi sıfatlarla ilişkilendirir. Her insanın, doğduğu anda üzerine düşen bir İlahi ismin (esmanın) gölgesiyle dünyaya geldiğini ve bu esmanın, o kişinin kaderinin rengini belirlediğini ifade eder. Bu bakış açısı, astrolojiyi basit bir falcılıktan çıkarıp, nefsi bilme ve kemale erme yolunda bir araç olarak görmeyi teklif eder.
Varlığın Bütünlüğü: Onun yaklaşımı, göklerin hareketleriyle insanın iç dünyası arasında "vahdet-i vücud" (varlığın birliği) ilkesine dayanan derin bir ilişki olduğunu gösterir.
İmam Gazali (ö. 1111) ve Şer’i Sınırlama
Büyük fıkıh, kelam ve tasavvuf alimi İmam Gazali, astrolojiye karşı daha temkinli ve eleştirel bir duruş sergilemiştir.
Münakaşa ve Eleştiri: Gazali, eserlerinde yıldızların geleceği veya olayları kesin olarak bildiği iddiasıyla yapılan kehanet içeren astrolojik hükümleri eleştirmiştir. Ona göre, bu tür iddialar, kaderin Allah’ın elinde olduğu inancına gölge düşürebilir ve insanları şirke (Allah’a ortak koşma) düşürme tehlikesi taşır.
Şer’i Ölçü: İmam Gazali ve genel olarak Ehl-i Sünnet alimlerinin büyük çoğunluğu, astrolojinin "tedbir" ve "ilahi sıfatları anlamlandırma" gibi amaçlarla kullanılmasının ötesine geçip, "gaybı (görünmeyeni) bilme" iddiasına dönüştüğü noktada tehlikeli olduğunu kabul etmiştir.
Sonuç
İslam alimlerinin astroloji ve yıldıznameye olan ilgisi, bu ilimleri sadece bir kehanet aracı olarak değil, aynı zamanda:
Matematiksel bir bilim (İlm-i Hey’et/Astronomi)
Kozmik düzenin anlaşılması
İlahi sıfatların tecellisi ve nefsin yolculuğu (İbn Arabi)
Gizli ilimler ve hikmet (Cafer-i Sadık geleneği)
olarak görmelerinden kaynaklanmıştır. İslami düşüncenin temeli olan Tevhid (Allah’ın birliği) inancını zedelememek adına, bu ilimlerin kullanımına dair şer’i sınırlamalar daima gündemde kalmıştır.
Hüseyin TURHAL