Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE

İKİ CİHAN VE ORTAK PAYDA

Yorum

İKİ CİHAN VE ORTAK PAYDA

( 2 kişi )

0

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

125

Okunma

İKİ CİHAN VE ORTAK PAYDA

İKİ CİHAN VE ORTAK PAYDA

Ne güzel bir söz ve ne de güzel bir talep yarınlar adına. “Kıyametin kopacağını bilseniz yine de ağaç dikiniz.” Son dinin aynı zamanda peygamberler silsilesinin de sonuncusu Hz. Muhammed tam da böyle seslenmiştir asırlar öncesinden tüm insanlığa.

Bir yurt ancak yeşili ile güzel olabilir, yeşili ile güzel kalabilir. En mükemmel altyapıya, muhteşem ve sorunsuz bir ulaşım ağına da sahip olunsa insan yeşile doymak istemez mi? Hangimiz şehrin kasvetli havasından kaçabilmek adına kıra, bayıra, mesire alanlarına girmiyoruz ki. Ne arıyoruz onca uzaklarda, diye düşünmeyen var mıdır? Huzur vardır orada, serin ve tertemiz esen rüzgâr eşliğindeki tertemiz hava, ayaklardın toprağa , çayıra, çimene değmesinin verdiği haz, alabildiğine uzanan enginliğinde birbirinden güzel tonlarıyla ve bin bir çeşitliliği ile ormanlar…

Daha ilk adımlarımız attığımızda bambaşka duygular belirir içimizde, mutluluk zirve yapar ve meraklı bakışlarla bir yolcuğu başlar ormanın. Yürür de yürürüz sanki belli belirsiz bir yerlere gidermiş gibi. Bu hissiyatlarla her ormanla buluşmamda öylesine yürümüşüm ki abartısız iki, üç saatlik mesafelerle piknik alanından bir hayli açıldığımı da çok sonra fark etmiştim. Yer yön bulma sorunum olmadığından gam değildi bu mesafeleri geri yürümek. Bir masal kitabından içeri girercesine duygularla girilen bu yeşilin dünyası her zaman cazip gelmiştir bana ve bu anlamda onun cazibesine karşı durabilmek de pek mümkün de değildir kanımca.

Birden bire önünüzde beliren billur gibi suyuyla bir dere ve o derenin etrafında bin bir renk çiçekler, her biri gövdesinin ardında başka bir sırrı saklar gibi durmakta olan türlü tonlarda yeşiliyle ağaçlar. Halı gibi ve büsbütün doğal zemininde yürümenin verdiği mutluluk sizi bu masal diyarının daha da içlerine doğru çeker gibidir.
Bütün güzellikleri, ekonomiye katkıları, ilkim üzerindeki büyük tesirlerine karşın her yıl bu masal kitabının sayfalarından eksilir ne yazık ki. Oysa yeni yeni sayfalar eklemek ve bütün insanların bu güzellikleri fark etmesi deneyimleyebilmesi ne güzel olurdu. Güzele e sağlıklıya olan bu eğilim insan davranışlarına da yansımıyor mu zaten. Birkaç ağaç dışında yeşil ile henüz hiç müşerref olamamış olanlara pek üzülüyorum. O insanların ruhu da yaşadıkları çevrenin kupkuru görünümü ve havasından ötürü çoraklaşmıştır her halde. Gülmeyi unutan insanların yüzünde yeniden tebessüm izlerini görebileceğimiz yer değil midir orman? Kim yeşilin insan duygu ve düşünüşü ve hatta motivasyonu anlamındaki katma değerleri inkar edebilir ki? Ruha şifa, akla gıda, vücuda sıhhat gibidir şu yeşil. Hayatın tü renkleri gerekli ve değerlidir ancak yeşil onların içinde apayrı bir değerdedir. Diğerlerine anlam katan, derinlik kazandıran, onları tablolaştıran, ölümsüzleştirendir elbette.

Bir gelinin süsü ne ise orman da öyledir işte. Taşa, toprağa biçim veren, boyut katan, içindeki türlü canlılık hacmiyle de ekosisteme tarifsiz bir katma değer kazandırır. İklimi yumuşatması, heyelanları önlemesi, solunan halayı temizlemesi, toz ve duman gibi zararlı unsurları absorbe etmesi, sayısız canlıya barınak oluşu, macera ruhunu doyuran düzlükleri, yükseltileri, akla hayale gelmeyen yüzey şekillerini de içermesiyle çoğumuzun zaten bildiği; estetik, ekonomik, ilkimsel uygunluğa katkıları, turizmin en doğal mekânı vb yönlerden orman ve onun içindeki öznesi olan yeşil hayata en güzel armağanlardan biridir kuşkusuz.
Sadece vir devlet adamı, üstün görüşlü komutan, devrimci olmayan, bunların yanı sıra hayatın estetik yanları ile de ilgilenen Mustafa Kemal`in şu sözleri pek manidardır:

“Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki, görmeyenler bile yeşillikler arasında olduğunu anlasın.” “Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir.” “Ormansız ve ağaçsız toprak vatan değildir.” Tarihe mal olmuş, aslında tarihi yeni baştan kaleme aldırmış bir lidere dahi bu denli güzel sözler ettiren orman ve yeşilin büyüsü nasıl kayda alınmaz ki? Bir yurdun geleceğiyle de yakınen ilgilidir orman ve hem de öyle yakından ailgili ki, ona rağmen yapılan hesapları yanıltır, hayatın kalitesini yaşanmaz hale de getirir kale alınmadığında. Çöl içinde bir medeniyet ne kadar uzun soluklu olabilir. Suya erişimi de kolaylaştıran orman, sadece bu yönüyle bile mavi gezegeni yaşanılan kılandır.

Gel gelelim bu denli güzelliğin ne kadar anlaşıldığına ve yasaların onu korumadaki caydırıcı yanına, Görünüşe göre her yıl büyük coşkularla ve neredeyse on milyonu aşmakta olan büyük ağaç dikme kampanyalarına rağmen, bu sayının çok daha fazlasının yanmak ve en üzücü olanı da kundaklanmak suretiyle içindeki tüm potansiyeli ile yok olup gitmesi de öte yanda bir tarjedi olarak durmaktadır. Mesele popülist icraların dışında, yarınımız meselesidir. Bu mentalite ile birileri daha fazla ormanlık alanı talan etmeye devam ederken o masalsı kitabın sayfalarını da hunharca yırtıp atmaktadır esasında. Kimsenin ali menfaatleri bir memleketin yeşiline dair potansiyellerinin üzerinde olamaz. Bu tür girişimlerin en ağır şekilde ve caydırıcı da olacak biçimde cezalandırılmaları dahi kayıpları geri getiremez. Bu konu tümüyle siyaset üstü bir mevzuudur.
Doğanın kendi kendini iyileştirdiği, geliştirdiği ve bize rağmen var olduğu bir gerçektir. Biz ise doğa ile daha zenginleşmiş bir hayatın özneleri olabiliriz. Hayat denkleminin içinden doğayı ve onun özelinde de ormanı çıkardığımızda nasıl yaşarız? Kanımca bu yaşam son derece sağlıksız ve sürdürülebilir yaşam da olamayacaktır. Yeni yeni gezegenleri keşfetme yarışında içinde balta girmemiş ormanların bulunduğu bir yerin keşfi tarifsiz değerde bir hazinenin de keşfidir.

Her şeyi bir kenara bıraksak dahi vazgeçemediği şeyi olmayan insanoğlu dingin bir atmosfere, tertemiz havaya, türlü renklerinde alabildiğine yeşile ve onun içindeki albenisi tarifsiz mutluluk hissiyatına asla sırt çeviremez. Büyük bütçelerle hayalini kurduğu evlerde dahi cennet gibi bir mekânı tarif eder ister istemez. Öyle ya her şeyiyle dört dörtlük ve son derece de ergomik bir evin konuşlandığı yer belki de evin kendisinden daha önemlidir değil mi? Çölün ortasında bir köşk ne tür bir haz uyandırır ki. İşin bu yanında estetik duyguların da öne çıktığını düşündüğümüzde tüm dini öğretilerin odağındaki cennet tasvirlerini de asla bir kenara bırakmamalıdır. İnananları dünyadaki tüm zorluklarla mücadele motive eden, candan, serden geçiren, bükülmeyeni büktüren ve onca zorlu hayat koşullarına rağmen bizleri isyanın kıyısından çeviren de bu cennet ödülü değil midir? Orada hayal edilebilecek her şeyin tüm güzelliği ile ve olabildiğince de sınırsızca ( bizim hayal gücümüzün üzerindeki sınırsızlık) yaşanabilecek olması ne kadar da güzel ve anlamlı bir ödüldür biz dünyalılar için. Meselenin tam da burada başlamıyor mu önemi. Hem faniliğin adı dünya hayatında hem de sınırsızlığın ve zaman kavramının hesabının tutulmayacağı ebediyetin ortak noktası “cennet” ise, bu anlamı karşılayabilecek yegâne gerçeklik orman, onun doğası ve ona dair asil duyguların da ta kendisidir. Kısacası orman demek cennetten bir köşe de demektir. Onca hayatın yükünü ona ulaşabilme kabilinden sırtlanan insanların bu yandaki eşsiz güzelliğe karşı ve geçici kazanımlardan ibaret de olmayan hırslarından ötürü bu hoyratlıkları ne kadar da çirkin ve anlamsızdır. Esasında bu konu diğer tarafta verilecek ödüle karşı da isyandır, saygısızlıktır, ikiyüzlülüktür. Ağacı sevmeyenin, yeşile hor bakanın, onun içindeki canlılığı ve ahengi kale almayanın dininden şüphe etmekte haksız mıyız? Yaratılan ne varsa yaratıcı adına sevilecekse eğer, ortak paydadaki şu güzelim ormanlar bu sevgilerin vazgeçilmez bir başlangıcı olmalıdır kanaatindeyim.

Yeni kuşaklara bir vatanın tarihinden dem vururken, onun yeşilini, o yeşilin verdiği tarifsiz duyguları dile getirmemek ne büyük bir eksiklik olurdu. Yine dini öğretilerin de aktarıldığı yeni jenerasyonlara şu cennet bahsinden söz ederken bu dünyadaki yeşile, onun doğal güzelliğine ve dünyaya kattığı değere de değinmemek büyük bir zaaf olurdu elbette. Yeşili seveni sevmemek ne mümkün. O sevgide barış, hoşgörü, ahenk, dingin bir bakış, ufuk ötesine uzanışlar vardır. Hangi teknolojik devrimlerin hangi basamağında olunursa olunsun, bir mekana anlamı ve derinliği katan, hayata ivme veren ormanın, dünyanın da bir anlamda cennetinin gereken hassasiyetle yeniden ele alınmasını, bu anlamda her bireyin, kurumun, kuruluşun, toplumsal örgütlerin de gereken özveriyi göstermesini bekleyelim, diyorum.

20. yüzyılın ortalarında Hak`kın rahmetine kavuşan merhum Ahmet Bedevi ( Manisa Tarzanı) hayatını ağaça yeşile adamış, onu evi, barınağı, hayat felsefesi edinmiş ve hayatı da filmlere konu olmuş bir realitedir. Bu güzel insanın diktiği ağaçlar günümüzde var olan ormanlarımıza küçük bir katkı gibi görünse de yeşile, ağaca, doğaya ve tüm öğretilerin ortak güzelliği cennet benzetmesi ormana karşı ferdi anlamda en asil ve unutulmaması da gereken bir örnektir. Orman sevgisi anlatılak ise, halk deyimiyle Manisalı Tarzan`dan ( Ahmet Bedevi`den) söz edilmemesi büyük bir kayıp olur kanaatindeyim. O, inandığı şeye koskoca ömrü feda ederek tüm insanlığa örnek olmuş eşsiz bir doğa severdir. Doğaya karşı hoyrat olan toplumların insanları arasındaki ilişkiler de pek güzel değildir zaten, O sevgi, fıtratın güzelliklerine de temas ederek daha yanılabilir bir gezegen olması anlamında pandoranın kutusudur, açılması halinde içinden masaldan sayfaların uçuşacağı bir kitaptır da.

Bir memleket ve orman sevgisini tarafıma derinden aşılayan ve artık hayatta olmayan merhum babamı ( Namı diğer Ankaralı Mustafa) da saygı ve rahmetle anarken, onun kabrinin de köyünün tam da ormanın başlagıcındaki yerde olduğunu, ebedi hayatına giderkenki son talebini de bu vesile ile yerine getirmiş olduğumuzu söylemeliyim. O artık ormanın dinginliğinde, onun koynunda ebedi alemin kapısını aralamış durumdadır. Her memleketi ziyaretimde köy girişinde onunla bu güzelliklere dair anıları söyleşiriz. Her vedamız da yeniden dönebilmek umudunu taşırız. Ve kendisini tam da defnederken yaşanan ilginç ve asla da tesadüf olmayan bir durumu da kısaca anlatayım isterim. Naaşı tam da kabrin içine koyulmaya başlandığında güpegündüz ve güneşli bir hava birdenbire yağışa dönüverdi. Ama öylesine aheste, öylesine romantik de bir yağıştı ki bu…. Kendi kendime bir muhasebesini yaparken tüm olup bitenlerin, ahalinin de aynı düşünceleri dillendirdiğini duymanın gönül rahatlığı ile, “İşte ormanın gözyaşları” dedim. Bir yanda orman bir yanda ben ağladım içlice. Defin bittiğinde yağmur da dindi. Bir yeşil, bir memleket ve bir de babam vardı aklımda kalan, tıpki şimdilerde olduğu gibi…
Belki biraz abartılı bir anlatımdır ancak, henüz okuma yazmayı çözdüğüm yıllardaki aklımda kalan şu türkü ne denli tesir etmişti bana anlatamam.

Üç Anadolu Efsanesi`nden de biri olan “Alageyik Destanı” nda başat özne Halil ile nasıl da orman sever, doğa sever olmuştuk. Her ne yaptıysa karşı koyamıyordu av merakına ve aslında onu av ile kendisine, kendi bağrındaki güzelliklere davet eden ormanın ta kendisiydi.

“Ben de gittim bir geyiğin avına
Ben de gittim bir geyiğin avına
Geyik de çekti beni kendi dağına
Geyik de çekti beni kendi dağına, dağına”…

Bu şarkı her aklıma geldiğinde öylesine engin duygular kabarır ki içimde bir tasviri de yok bunun. Sanki ebediyete aralanır da bir kapı ben de bu taraftan nefeslenmeye, manzarasına bakmaya çalışır gibi olurum. Bu duyguları herkesin deneyimlemesi yürekten isterim.

Ormanlar ve onun genelinde doğa bizlere rağmen vardı ve her şekildeki afetlere rağmen kendini yeniden ayağa kaldırabilecek güçle de donatılmıştı. O bu haliyle varlığını kıyamete kadar sürdürebilirken, bizler onsuz kaldığımızda ne kadar ve veya hangi kalitede bir yaşama sahip olabiliriz? Bu soru sadece bizim değil, tüm insanlığın sorusudur. Bizim yarınlar için garantimizdir orman. İki kapının da anahtarı bu eşsiz zenginliğin yeniden daha hacimlice hudutlarda ve onun ötesindeki tüm zeminlerde de eski zarafetiyle boy göstermesi dileklerimle.
Geçenlerde yağtığımız bir Eskişehir ziyaretinde de bana en çok tesir edenler yine o kentin meşhur nehri, mesire alanları ve yemyeşil parkları olmuştu. Bir kenti olduğundan daha alımlı, çok daha güzel gösterebilen değer bir yurdu nasıl göstermesin ki…

Aramızda halen bizle bu dünyayı nefeslenen insanları bir düşünelim. Onları da bir yanlarında ağaçla çevrelenmiş bir kabirde geride bırakmayacak mıyız? O halde o ebedi kapı aralanmadan bu yandaki güzellikleriyle de onu anılaştırmak ne güzel olur. Mekânlar ve boyutlar farklı da olsa ortak güzelliğin adı orman, yeşil değil mi? Haydi bizlerde bu masaldan kitabın sayfalarını aralayalım, içine ne denli çokça ziyaretçi davet edebiliriz gayretinde olalım. Saygı ve selamlarımla.

Oğuzhan KÜLTE


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

İki cihan ve ortak payda Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz İki cihan ve ortak payda yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İKİ CİHAN VE ORTAK PAYDA yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL