1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
127
Okunma
Umut, insanın içindeki en inatçı yeşildir. Ne kadar kuraklık düşerse düşsün toprağa, ne kadar kavurursa güneş, bir yerlerde yine filizlenir o küçük yeşil. Ama bazı zamanlar gelir ki, insanın içinden o yeşil bile çekip gider. O vakit, toprağın dili susar, gökyüzü kararıp kalır, kuşlar bile uçmayı unutur.
Şimdi öyle bir zamandayız işte. Umutlar bitik…
Köylerin üstüne çökmüş sessizlik var. Tarlalar yorgun, sular çekilmiş, dağların başı dertte. İnsanlar konuşmaz olmuş, sadece bakıyorlar. Gözlerinde bir zamanların o direniş ışığı yok artık. Eskiden sabahın seherinde bir türküyle uyanan köylü, şimdi sabahı duymuyor. Çünkü içindeki sabah ölmüş.
Eskiden bir çocuğun elindeki taş bile umuttu; “yarın ev yapacağız buraya” derdi. Şimdi o taş, yalnızca bir ağırlık. Herkes taşıyor ama kimse nereye götürdüğünü bilmiyor. Çünkü umut olmayınca yol da kalmaz, yön de.
İnsanın en büyük kaybı, malı, mülkü, toprağı değil. Umududur. Umudu kaybeden, kendi hikâyesini yarıda bırakır. Bir halkın umudu biterse, o halkın türküsü de biter. Rüzgâr bile üflemeyi keser o zaman.
Ben çok gördüm umutların tükendiği günleri. Yangınlar, açlıklar, susuzluklar… Ama her defasında biri çıkar, elinde küçücük bir alevle, o karanlığı delerdi. Şimdi o alevi taşıyacak eller de yorgun.
Yine de inanırım; bu toprak kolay pes etmez. Her ne kadar umutlar bitik dense de, bu memleketin toprağı insanla kardeştir. Bir sabah yine biri çıkar, bir ağacın dibine oturur, eline sazını alır. O sazdan bir ezgi dökülür, bir çocuğun kulağına ulaşır. İşte o an, bitik denilen umut yeniden filizlenir.
Çünkü umut, ölse bile gömülmez bu toprakta.
Sarı sıcak gibi…
5.0
100% (2)