0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
73
Okunma
Cemile’nin öldüğü gün, tıpkı düğün gününde olduğu gibi her yan çamurdu. Atılan her adımda ayaklar çamurun içerisinde kayboluyordu. Düğününde çamurdan dolayı oynanamamıştı, ölümünde de çamurla boğuşmaktan dolayı ağlamayı, ağıt yakmayı unuttular.
Kadın gün boyu çalıştığı tarlasından dönerken jandarmanın önünden kaçan, yolunu kaybetmiş dört kişilik bir eşkiya gurubuna rastladı. Bohçasında soğan ve fasulye taşıyan kadına yolun nereye çıktığını sordular. “Sarılık’a” diye cevapladı kadın. Eşkiyalar onun meraklı gözlerine bakarak, başkaca hiç bir şey demeden yanından geçip gitti. İçlerinden birisi, on metre kadar uzaklaştıktan sonra, “adın ne?” diye arkasından bağırdı. Kadın onlardan yana döndü, “Cemile” derken daha, kendisine adını soranın gözlerinde azraili görmüş gibi irkildi. Dönüp hızla uzaklaşmaya çalıştı ama korkudan ve heyecandan ayaklarının dermanı hemen kesildi. Adam arkasından yetişti, Cemile’nin omuzundan tutup kendine çevirdi ve gözlerine bakarak elindeki kamayı karnına soktu. Kamayı bir tur çevirip çıkardı ve kadının bohçasında temizledi. Sonra yola devam eden arkadaşlarına yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Cemile elleriyle karnına bastırarak yere yığıldı. Akan kan bohçasını ıslattı. Gözleri yavaşça kapandı.
Önce bir esinti yolun tozunu havalandırdı. Sonra ağaçların dallarında yapraklar hışırdadı, arkasından kuşlar Cemile’nin üstünde döne döne uçmaya başladı. Cemile’yi bulduklarında gece yarısını geçmişti. Ellerinde fenerleriyle köyün erkekleri onu çayır yolunun üstünde, kanlar içinde yatarken buldular. Kuşlar havada çığrışarak dönüp duruyordu.
Cemile’nin ölüsünü evine getirdiklerinde yağmur yağmaya başladı. iki gün sonra bile yağmurdan dolayı mezar hâlâ kazılamamıştı. Cenaze büyük odanın ortasında duruyordu. İkinci günün sonunda köyün büyükleri "yağmur dursun duası"na çıktılar.
Hiç durmadan yağan yağmur altında balçığa dönen toprağa mezar kazdılar. Mezarın duvarlarına çökmemesi için tahta destekler koydular ve Cemile’nin ölüsünü almaya gittiler. İki gündür rutubetli sıcağın altında cesedin kokmamasını onun cennete gittiğine yordu köylüler. , Tabut yola çıktığında imam daha ilk adımında, bataklığa dönmüş bu çamurun içine yüzüstü düştü ağzının içine çamur doldu, neredeyse boğulacaktı. Yolun gerisine imamsız devam etti köylüler. Pantolonları dizlerinin üzerine kadar sıvalı, bata çıka, düşe kalka, yavaş yavaş mezarlığa vardılar. Ve belki de şimdiye kadar görüp, yaşadıkları en büyük yükten kurtulduklarına sevinerek Cemile’yi mezarın içine yerleştirdiler. Çamurla üzerini kapattılar.
Dönüş yolunda, cenazeyi götürenlerden çamura kapaklanmayanı kalmadı, hatta bazıları bir kaç kez. Üzerlerine sıvanan çamurdan dolayı kime kızacaklarını, kime küfredeceklerini bilemeden, sessizce kafalarının içini yakan kızgınlığı atmaya çalıştılar.
Cemile’nin ölüsünü taşıdıkları salı getirip evin avlusuna ters kapattıklarında Deli Kız ağlamaya başladı. Ondan sonra köyün bütün kadınları onunla birlikte ağladı. Ağlamak, akıllarına ancak gelmişti. Ağlamaktan yorulan kadınlar birer, ikişer evden ayrıldılar. Deli Kız ancak o zaman annesinin öldüğünün gerçekten farkına vardı. Annenin ölümü yalnızlıktı. Yeri hiç doldurulamayacak bir yalnızlık.