Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Hasan Hüseyin Arslan
Hasan Hüseyin Arslan

Sonbaharla Gelen Yaşama Sevincim

Yorum

Sonbaharla Gelen Yaşama Sevincim

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

104

Okunma

Sonbaharla Gelen Yaşama Sevincim

Üç gün sonra gözünü açan bir çoçuk gibiydim bu kente geldiğimde. İnsanları sanki ilk kez görüyormuş gibi hisler doluydu içimde. Herkes acele ediyordu, kartaldan korkan sincaplar bunlar diyordum, Sürekli hareket halinde inanılmaz bir devinim eşliğinde kenti omuzlarında taşıyanlar işte bu yığınlardı.

Bunlardı hayatı prensiplerine göre yaşatanlar ve yaşayanlar. Temizlik işçisinden en yüksek mühendisine, öğretmeninden professörüne, postacıdan bankacıya, tramvay sürücüsünden tren makinistine kadar inanılmaz bir yoğunluk eşliğinde gün başlıyordu. Bu bir göz aldanması değildi, sadece benim dikkatimi çeken br olay da cereyan etmiyordu. Sistemin işeyişinin, kendine has sınırlarını çizmiş acımasız bir hareketliliğinde gerçeğiydi ve duygusallığa yer bırakmayacak kadarda realist koşulların evreniydi. Bu koşullar, bu acımasız koşullar insanların çoğunu sistemin kölesi yapmasına rağmen, köleliliğe, modern köleliğe „evet“ demenin acısını bilerek ya da bilmeyerek, günlük ihtiyaçların zorladığı durumlardan dolayı; bu şartlara ölümüne boyun eğmek „alın yazısı“ kategorisinde değerlendirilen sıradan bir alışkanlık haline gelmişti.
Ben de bu insanlardan birisiyim. Sürekli kendimi ve onları eleştri potasında eritirken ve örsle dövülmüş demir gibi bükülürken ve bükerken zamanın nasıl geçtiğinide bilmeyecek kadar aptaldım gerçeğini söylemek gerekirse. Bu sadece kendime bir itiraf değil, son on yılın bir önce ki on yılla kıyaslandığında içinden geçtiğim hayatın bana biçeceği ömürüde matematiksel olarak hesaplamaktı aynı zamanda. Yirmi yıl biz insanları pek kısa süren ömürleri için gerçekten sonsuzca uzun bir süre! … Yirmi yıl, yollarda geçen bir ömür diye düşünüyorum trenin sağ kompartımanıda hemen pencere kenarındaki koltuğ işgal ederek seyrettiğim dünyayı sabah gözüyle ya da akşam gözüyle seyrederken. Yıllarca süren ayrılık ve sesizlik belliki yaralar ve çukurlar açmış hem zihnimde, hem anılarımda, kah kitap okuyup kah düşünürken okuduğum psikoloji kitabındaki gerçek örneklerden birisi olan „Julian’ın çektiği acıların bilimsel bir dille, bir nörolog tarafından yazıya dökülüşü hayat dökümanı yüzleşmesiyle yüzleştiriyor beni. Seviniyorum, benim böyle bir acı çekmeyişime. Her türlü zorluğa rağmen sorumluluk bilinciyle hayatı kucaklayarak mücadele edişimin serüvenleriyle başbaşa kalırken. Yine de tuhaf bir sessizlik çukurlar açmış içimde, anılarımda, bir yıpranmışlık, tuhaf bir anılar taraması ve hatırlanmasını getiriyor gözlerimin önüne … Bir belirsizlik, bir uzaklık birbirini en çok sevenler arasında bile … Gece değil, ama ortalık iyice kararmış ve mevsim sonbaharın en yüce doruğunda yamaçları korkutucu birer uzuv olarak gösteriyor göremediğim akşam saatlerinin yerini gecenin zifiri karanlığına terketmesiyle…

Geceki yağmurun nemiyle yüklü nemiyle seyrediyordum yine dereleri tepeleri, dağları ovaları okşayarak Siegen’e doru son hızıyla akıp giden tren bana yine bir kavuşma, bir de vedalaşma ışığı gönderiyordum. Nemli rüzgarın esintisinini pencereden seyrettiğim bölümde esen rüzgarın çiseleyen yağmuru sonbaharın son güzellikleriyle doyurucu bir tat veriyordu düşünce ve duygu dünyama … Başımı kitabımdan kaldırıp bu yabancı çevrenin kuytu köşelerine sızan sisli gölgeleri izliyorum. Bir şeyler hissediyordum havada ve trende içimi kıpırdatan, elle tutulmayan, canlı ve acı veren bir şey şey, betimleme gücümü sıfırlayan bir his. Bunalımdan uzak, sakin kafayla evreni gözlemleyen, kendi içinde ki çelişkileri yenmiş, tren vagonlarını dolduran karmaşık hava ve bütün dillerde şarkı söyleyen ve sessizce oturan baylar, bayanlar, çocuklar, … Treni dolduran mavimsi sonbahar dumanı, az önce yaşadığımincecik ve kibar titreşimlerle dolu lamba ışıkları puslanmış bir hoşluk abidesiydileri vagonları süsleyen. Kalemi elime alıp şu notu izdüşümü olarak düşlerimden gerçeğe yuvarladım: Sonbahar, içimdeki vedanın gidipte gelmeyen ana dili.

Sonbahar, vedanın, vedaların en ağır dili. Doğaya kök atmak için kök söktüren; yaprak yaprak, ağaç ağaç, kök kök ve her canlıda ayrı bir veda şekliyle konuşulan farklı dillerin bir potada eritilmesi, erimesi ve çürümesi, çürütülmesi, … Sevginin doğaya, doğanın da sevgiye veda imzası, imkansızlığın yüreğe inişi, çareszliğin sessiz çığlığı, yorgunluğun ha gayret son bir çırpınışı, acının gözyaşı, dışa vuruşu, edebiyatın sembollerden uzaklaşarak natüralizme boğazına kadar batışı, sembollerin sembolik anlamını yitirişi, her nesnenin kendini sorgulayarak gerçeğe yüzünü döndürdüğü (çevirdiği) mevsimdir.

Sonbaharın dili, doğanın sessizliğinin içinde kendisiyle hesaplaştığı, sessiz ve şiirsel, bir o kadar da acı bir güzelliğe dönüştüğü doruk noktası olan mühendisidir bütün bir yılın. Dört mevsimin tacı, dört mevsimin cümle mühendisi, yaprakların sararıp dökülüşü, serinleyen havaların içinde soba sıcaklığına duyulan özlemin ta kendisidir. Mevsimin havada en azından benim kafamdaki atmosferde ki yarattığı memnuniyet dinginliği bütün çılgınlıkların yorgun düşüşünün en derin hislerinin dize geldiği bir dönüm noktasıdır. Doğanın bize verdiği en gerçeçi mesajlar, en karmaşık duyguların da yorulduğu bir sondur. Bu dil, ayrıca bütün dillerde karşılığı olan „güz“ kelimesinin sorguladığı ve sorgularken karşılık bulduğu bir hazinesidir bütün mevsimleri değiştiren. Yaza bir meydan okuyuşudur doğanın en samimi bir şekilde konuşarak kendini ifade ettiği, bütün metaforları sıfırlayarak yeniliğin sessiz bekleyişiyle beraber. Kızgın toprağa düşen her damla yağmur; her güzelliğin mutlaka bir gün son aşamasına gelerek veda etme samimiyetidir. Her canlı yaprağın artık fotosentez ve klorofille bir işinin kalmadığının gerçeğidir; bu gerçeğin son ömrünün bittiği noktaya gelişidir.
Gittikçe sıcaklaşıyor tıklım tıklım dolu olan tren, ama herkese oturacak kadar yer var neyse ki. Cümlemi noktalarken, Lahn Nehiri’ni sol taraftan seyrediyorum Wetzlar bogazlarının ve tepelerinin güzelliklerini seyrederken ve dokuz yıl önce dondurma yediğim bu şehirin o zamanki İtalyan dondurmacısını anıyorum yüreğimin sessizliğinde. Vagon ısınıyor gittikçe ve tren her durakta durmadığı için kapılardan da soğuk ve nemli hava sızma imkanı bulamıyor ve herkes bir yorgunluk uykusuna benzer duygular içinde ve kafaları cep telefonlarına gömülmüş bir şekilde etrafıyla diyaloğu ve kominikasyonu sıfırlıyor bu lanet olası aparat yüzünden. Kapılar açıldığında dışarıdan çürük yaprak kokusu sonbahar nemiyle ve yoğmurun sürekliliği sayesinde tamamen renk değiştirmiş bi halde etrafa yayılmış. Güz, sonbaharın otalarının serinliğini tenimle buluşturuyor bu açılan kapı sayesinde. Anorakımı alıyorum sırtıma ve böylelikle titreme faslına girmeme engel oluyorum. Yolculuk notları almak için yanıma aldığım bu boş blok not defterimin ilk sayfalarına yeniden ve Lahn Nehiri’ne özgü izlenimlerimi not almak için mavi tükenmez kalemime sadık bir şekilde sarılıyorum. İlk sayfalarda uyanık olmadığıma dair bir bilinç bulanıklığı yaşıyorum okuduğum ağır bir psikoloji kitabının etkisnde kalarak o eksiksiz bütünlemeyi neden aktardığımı bilmiyorum. Pencereden seyrettiğim dünyaya bakarken; belirsizlik dolu, zaman dışı bir sanrıyı kesinliğe, şimdiki zamana taşıma isteğinden mi, yoksa içimde ki kargaşayı ve kaosu sonbahrın psikolojik etkisiyle yatıştırmak için mi? Yaptığımı ben de bilmiyorum. Ne olurusa olsun sonbahar rüyasının yarattığı fazla ve keskin, fazla gerçekçi. Öyle ki hala dudaklarıma değen o sonbahar rüzgarının hissini, oturduğum bu yerde, canlı ve kaygan yağmur damlalarını hissediyorum. Oysa bu rüya sırasında, bu dokunuşun esinlediği arzu, kendi bağışlama duygumla gölgelenmiş ve aldığım haz tensel olmaktan çok daha uzakta olan ruhsal bir duygu yüküydü.

Önümde duran deftere, neredeyse dokunmak istemiyordum ama bu görüntüler, bu manzara, şu ağlayan çocuk, yanyana ama birbirinden habersiz bu yolcu yığınları hep kulaklılarıyla başbaşa kalarak sıfırladıkları sosyalleşme sürecei bana üniversite yıllarından okuduğum; „Günümüzde Sosyalleşme’yi“ bir kez daha okuma isteğiyle başbaşa bırakarak sayın prof. dr. Hurrelmann adlı hocamı da yadetmeme vesile olmuştu koltuğumda kendimle başbaşa sohbet ederken. Bir kanunun tiz ve acı nağmesi tınlıyordu o anda kulaklarımda. Sayfalara başka yazıyordum, beynimde başka diyarlarda benden uzaklarda bir gezintiye çıkmıştı bir anlığına da olsa. Sayfalara karaladığım gösterişsiz sözcüklerden sızan gösterişli hüzün kafamın içinde yankılanıyor ve bana yabancı olan garip bir boşluk duygusu veriyordu.
Saygılar

Siegen-Giessen yolculuğu esnasında karalanmış satırlar. Okuyan herkese dostça ve yürekten huzur dolu bir akşam temenni ediyorum.

Sosyolog Hasan Hüseyin Arslan - Giessen, 09.11.2025
Devam edecek!

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sonbaharla gelen yaşama sevincim Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sonbaharla gelen yaşama sevincim yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sonbaharla Gelen Yaşama Sevincim yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL