Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
MuratKEREMk
MuratKEREMk

Risaletin Işığı: Mucizeler ve Deliller

Yorum

Risaletin Işığı: Mucizeler ve Deliller

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

127

Okunma

Risaletin Işığı: Mucizeler ve Deliller

Risaletin Işığı: Mucizeler ve Deliller

Yazar: Murat Kerem



Gecenin Kalbinde Başlayan Işık

Bir gece, Mekke’nin üzerinde ağır bir sessizlik vardı.
Ay, Kâbe’nin üzerinden bir sır perdesi gibi yükseliyor, yıldızlar sanki nefes almaktan çekiniyordu.
Genç bir yürek gökyüzüne baktı ve içinden şöyle geçirdi:
“Bu kâinat boş olamaz.”

Sonra bir ses işitildi: “Oku!”
Ve o anda taşlar, dağlar, kalpler için yeni bir devir başladı.

O ses yalnız Arap yarımadasına değil, bütün insanlığa sesleniyordu.
Onunla birlikte mucizeler, su gibi akmaya başladı:
Ay ikiye yarıldı, ağaçlar yürüdü, taşlar konuştu, az bir su bin kişiye yetti.
Fakat bütün bu harikuladeliklerin içinde en büyük mucize,
taşlaşmış kalplerin yeniden dirilmesiydi.



Ayın İkiye Yarılması – Şakku’l-Kamer

Gece, Mekke’nin üzerine siyah bir kadife gibi serilmişti.
Ay, göğün kalbinde parlayan bir inci gibiydi.
Kureyş’in ileri gelenleri Mescid-i Harâm’da toplanmış, kibirle meydan okuyorlardı:

“Ey Muhammed! Eğer gerçekten Allah’ın Resûlü isen, şu ayı ikiye böl!”

Resûlullah sustu.
Yüzünü göğe kaldırdı, parmağıyla işaret etti.
Ve bir anda ay ikiye ayrıldı.
Bir yarısı Hıra’nın, diğeri Sevr Dağı’nın hizasında göründü.

Sahabeler hayretle bakarken Resûlullah buyurdu:
“Uşhedû — Şahit olun.”

Bazıları, “Bu bir sihirdir,” dedi.
Ama içlerinden biri itiraz etti:
“Hayır! Bunu yalnız biz değil, yoldan gelen kervanlar da gördü.”

Ertesi gün uzak diyarlardan dönen kervanlar Mekke’ye girdiklerinde dediler ki:
“Evet, biz de gördük; ay ikiye ayrıldı, sonra birleşti.”

Kur’ân bu hadiseyi ebedîleştirdi:
“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” (Kamer, 54/1)

O gece gök ikiye ayrıldı;
ama aslında yarılan, ay değil, inkârın perdesiydi.



Parmaklarından Akan Su – Tebük’ün Şahitleri

Tebük’in kavurucu güneşi başlarının üzerinde ateş gibi yanıyordu.
Susuzluk dudakları çatlatmış, gölgeler bile ferahlık vermekten aciz kalmıştı.

Ashab, Resûlullah’ın yanına geldi:
“Yâ Resûlallah! Halk susuzluktan perişan; abdest alacak su yok.”

Resûlullah sükûnetle sordu:
“Yanınızda su artığı var mı?”

Küçük bir kap getirildi.
Mübarek elini suya daldırdı.
Ve sahabeler, parmaklarının arasından pınarlar gibi fışkıran suyu gördüler.

Câbir b. Abdullah anlatır:
“Biz bin beş yüz kişi idik; o sudan içtik, abdest aldık.
Sular, parmaklarının arasından çağlıyordu.”

Bediüzzaman Said Nursî bu hâdiseyi şöyle hulâsa eder:
“O mucize bir değil, birçok defa tekrarlanmış; çok sayıda sahabe tarafından rivayet edilmiştir.”

Çölün ortasında rahmet aktı.
Resûlullah tebessüm etti ve buyurdu:
“Elhamdülillâh, bu Rabbimin rahmetidir.”

Tebük’ün taşları bile o tebessümü unutmadı.



Az Yiyeceğin Bereketi – Hendek Günü Sofrası

Rüzgâr soğuktu; eller nasır tutmuş, mideler guruldayacak hâle gelmişti.
Hendek kazılırken, Resûlullah’ın karnına taş bağladığı o ağır günler yaşanıyordu.

Câbir b. Abdullah annesine döndü:
“Anne! Resûlullah aç. Evde bir oğlak ve biraz arpa var.
İzin ver, onları O’nun için hazırlayayım.”

Annesi gülümsedi:
“Olur evlâdım, ama sakın çok kişiyi çağırma.”

Câbir gizlice gidip arz etti:
“Yâ Resûlallah! Az bir yemeğimiz var; siz birkaç sahabe ile teşrif buyurun.”

Resûlullah tebessüm etti ve yüksek sesle nida etti:
“Ey Muhâcirler ve Ensâr! Câbir bizi yemeğe davet ediyor!”

Câbir şaşkınlıkla,
“Yâ Resûlallah! Sadece bir oğlak ve biraz arpa var!” deyince,
Efendimiz buyurdu:
“Endişe etme. Eşine de ki: Ateşi söndürmesin, tencereyi ocaktan indirmesin.”

Resûlullah kazanın başına geldi, ellerini üzerine koydu ve dua etti:
Allah’ım, bu yemeğe bereket ver.”

Bin kişi geldi, yedi, doydu.
Kazanın içi hâlâ dolu duruyordu.

Câbir yıllar sonra şöyle dedi:
“Kazanın ilk hâli ne idiyse yine o idi.”

O sofrada sadece karınlar değil, kalpler de doydu.
Bereket, o gün bir tencereden değil, teslimiyet ve tevekkülden taşmıştı.



Ağacın Yürüyüp Secde Etmesi – Şehâdet Eden Ağaç

Bir gün müşrikler inatla şöyle dediler:
“Ey Muhammed! Eğer gerçekten peygambersen, şu ağacı çağır da buraya gelsin!”

Resûlullah buyurdu:
“Evet, Rabbimin izniyle gelir.”

Sonra ağaca yöneldi:
“Bismillâh! Buraya gel.”

Ağaç kökleriyle yerinden ayrıldı, toprak yarıldı.
Gövdesi eğildi, Resûlullah’ın huzuruna geldi.
Secde eder gibi eğilip şöyle dedi:
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.”

Sonra izniyle geri döndü.

İbn Ömer ve diğer sahabeler şehadet ettiler:
“Gözlerimizle gördük; ağaç geldi ve eski yerine döndü.”

Bediüzzaman der ki:
“O ağaç, bütün kâinatın diliyle konuştu;
zira her mahlûk, onun nübüvvetine bir nişandır.”

O an taşlar sustu, rüzgâr sustu, diller sustu.
Kâinatın kalbinden yükselen tek bir cümle vardı:
“Sen Allah’ın Resûlüsün.”



Kur’ân – Ebedî ve Aklı Secdeye Çağıran Mucize

Bir gün Velîd b. Muğîre Kur’ân’ı dinledi; yüzü değişti ve itiraf etti:
“Vallahi bu, insan sözü değildir.
Üstü bereket, altı rahmettir; ne şiire ne sihre benzer.”

Kur’ân, kıyamete kadar sürecek ebedî mucizedir.
Her asırda milyonlarca hafız onu okur; bir harfi bile değişmez.
Her çağda yeniden iniyormuşçasına taze bir diriliş sunar.

Resûlullah buyurur:
“Benden önceki peygamberlere mucizeler verilmiştir;
bana verilen ise vahiydir, yani Kur’ân’dır.”

Kur’ân, O’nun en büyük mucizesidir:
Zamanı aşan bir kelâm, aklı secdeye, kalbi teslimiyete çağıran bir nur.



Ahlâkı da Mucizeydi

Bir gün Hz. Âişe’ye sordular:
“Resûlullah’ın ahlâkı nasıldı?”

Hz. Âişe kısa ve derin bir cevap verdi:
“Onun ahlâkı Kur’ân’dı.”

Bediüzzaman der ki:
“Onun mucizelerinin en büyüğü, bizzat kendisidir.
Ahlâkı mucizedir, ümmeti mucizedir; getirdiği nur, zaman geçtikçe daha da parlar.”

O, insanda insanlığı yeniden inşa etti.
Câhiliyye karanlığında savrulan bir toplumu iman ve adaletle yoğurdu.
Bir kavim, onun eliyle taş olmaktan çıkıp kalp olmayı öğrendi.



Göklerin ve Kalplerin Şehadeti

Ay yarıldı, taşlar konuştu, ağaç yürüdü, su parmaklardan aktı.
Fakat asıl mucize, bütün bunların ötesinde, insanın değişmesiydi.
Kızını toprağa gömen bir zihniyetten, yetimin başını okşayan bir merhamete geçiş…
İşte bu, tarihin gördüğü en büyük inkılâptır.

Efendimiz buyurdu:
“Benim misâlim, bir ateş yakıp etrafına kelebeklerin üşüşmesi gibidir.
Ben sizi o ateşten tutup çekiyorum; siz ise o ateşe atılıyorsunuz.”

Risale-i Nur’un diliyle:
“O Zât’ın yüz mucizesinden bir tek mucizesi dahi risaletine kâfidir;
bin mucizesi ise güneş gibi bir yakîn verir.”



Kalpte Devam Eden Mucize

Bugün ne Tebük’teyiz, ne Hendek’te, ne de Mekke’nin o mucize gecesinde.
Ama hâlâ o nurun altında yaşıyoruz.

Ayın yarıldığı yerde aslında gök değil, kalpler açıldı.
Kim dürüstlüğe dönerse, kim merhameti seçerse, kim zulmü terk ederse,
işte mucize oradadır.

Bir insan harama uzanan elini geri çekiyor,
yalanı bırakıp doğruyu seçiyor,
kin yerine affı tercih ediyorsa;
bu da bir “Şakku’l-Kalb”tir — kalbin yarılıp imanla dolmasıdır.

O nur, yüzyıllar geçse de sönmedi.
Gökyüzü hâlâ o gecenin şahididir;
yeryüzü ise her iman edenin kalbinde o mucizenin izini taşır.

Mucizelerin en büyüğü, hâlâ süren bu nurdur.



Kaynakça
1. Kur’ân-ı Kerîm – Kamer 54/1; İsra 17/59 ve ilgili diğer ayetler.
2. Sahîhü’l-Buhârî – Bed’ü’l-Halk, Menâkıb, Vudû’, Rikâk, Megâzî bölümleri.
3. Sahîhü Muslim – Sıfatü’l-Kıyâme, Îmân, Fedâil, Müsâfirîn bölümleri.
4. Sünen-i Tirmizî – Menâkıb, Delâilü’n-Nübüvve bölümleri.
5. Müsned-i Ahmed b. Hanbel – II, 70; III, 9.
6. Ebû Dâvûd – Kitâbü’s-Sünne ve diğer bölümler.
7. Bediüzzaman Said Nursî – Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, 19. Mektup: “Mucizât-ı Ahmediyye Risalesi.”
8. İbn Kesîr – el-Bidâye ve’n-Nihâye, cilt 3; Nevevî – Şerhu Sahîh-i Muslim.

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Risaletin ışığı: mucizeler ve deliller Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Risaletin ışığı: mucizeler ve deliller yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Risaletin Işığı: Mucizeler ve Deliller yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL