1
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
140
Okunma

Zaman, insanın en sessiz tanığıdır. Akıp giderken hiçbir şey söylemez ama her şeyi duyar ve bir nevi kaydeder. Belki de en gürültülü olan odur, çünkü onun sustuğu yerde biz çığlıklar atarız. Bazı günler vardır ki zaman hiç geçmez saniyeler bile ağırlaşır, nefes bile bir yük gibi gelir. O anlarda anlarız ki, zaman sadece akmakla kalmaz, bizi yoğurur. Her geçen dakika, içimizde bir şeyleri eksiltir ama başka bir şeyi de derinleştirir.
Küçük bir kızın çığlığı gelir bazen aklıma, bir ses değil, bir yankıdır o eskilerden kalma bir hatıra belki, belki de zamana sinmiş bir suçluluk. Zaman, o sesi hala niye taşır ki, hiçbir şeyi unutmayan bir nehir gibi. Biz unuttuğumuzu sanırız ama o, her şeyi kaydeder.
Pencerenin önünde açmayı bekleyen bir çiçek görürüm sonra bakarım da o ya güneşi bekler, ya da rüzgarı bekler, belki yıllardır aynı noktadadır ama hala umudunu korur. Zamanın sessiz adımlarına inat, kökleriyle tutunur hayata. O çiçek bana hep şunu hatırlatır.
Zaman geçer, ama bekleyiş bir direniştir.
Belki de zamanın çığlığı, bizim içimizdedir o her sessizlikte duyulur, her nefeste yankılanır. Çünkü insan, zamanı yalnız yaşar. Ve belki de bu yüzden, en derin yalnızlıklarımız bile bir ölçüye, bir ritme sahiptir, belki zaman, bizi yıkar, büyütür, şekillendirir.
Ama bazen, sadece bir an, bir bakış, bir ses, bir nefes, bütün zamanın yükünü taşır.
Ve o anlarda, zaman durur ve bizde onunla birlikte kalırız, geçmiş, gelecek ve şimdi hepsi birbirine karışır, işte o anda bir çok şeyi daha iyi anlarız.
Ve biliriz ki akan zaman değil bizmişiz meğer.
*
Mehmet Demir
13925