0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
99
Okunma

Bölüm 9: Işığın Kıyısında – İskenderiye’ye Varış
[Sahne Açılışı: Deniz Üzerinde Gemi]
Gemi, sabah sisini yararak İskenderiye limanına yaklaşmaktadır. Gökyüzü turuncuya çalan morumsu tonlara bürünmüştür. Ufuk çizgisinde parlayan bir yapı göz kamaştırır:
İskenderiye Feneri – Pharos.
Gözleri kamaşan denizciler kutsal bir mabede yaklaşır gibi başlarını eğer. Eratosthenes, güvertedeki ahşap korkuluklara yaslanmış, bu heybetli yapıyı ilk kez görmektedir.
“İnsanlığın en uzak noktasına dokunuyor bu fener… ve ben oraya varmak üzereyim,” diye mırıldanır.
[Sahne: Limana Yanaşma]
Gemi fenerin gölgesinde ağır ağır limana girerken, bir sandala binmiş liman görevlileri tek tek gemidekileri kontrol eder. Beyaz kıyafetli, yazıcıya benzeyen biri isimleri kaydeder:
“Adınız?”
“Eratosthenes. Kyrene doğumlu. Atina’dan geliyorum.”
“Geliş sebebiniz?”
“III. Ptolemaios’un davetiyle... Kütüphaneye.”
Görevlilerin bakışı değişir. Küçük bir kafa selamı verirler. Bir tanesi sandaldan bir ipek mühür çıkarır: Kraliyet nişanı.
[Sahne: Liman İdaresi – Giriş Protokolü]
Eratosthenes’i birkaç görevli eşliğinde liman idare binasına götürürler. Burada kısa bir bekleyişin ardından üst düzey bir saray görevlisi onu karşılar:
“Hoş geldiniz, bilge Eratosthenes. Kral sizi bekliyor. Lütfen bizimle gelin.”
[Sahne: Saray Yolculuğu]
Şehir sokaklarından geçerken gözleri büyülenir. Sıra sıra mermer heykeller, mozaik taşlarla süslenmiş yollar, papirüs satıcıları, bilgece tartışmalara dalmış gençler...
İskenderiye yalnızca taş ve tuğladan değil; düşlerden, fikirlerden ve yıldızlardan yapılmış gibidir.
[Sahne: Kraliyet Sarayı – Ptolemaios’un Huzurunda]
Sarayın yüksek sütunlu salonuna girilir. III. Ptolemaios oturmaz; Eratosthenes içeri girerken bizzat ayağa kalkar.
Ptolemaios:
“Kyrene’den gelen adam. Adını çok duydum. Atina sokakları senin sorularını hâlâ konuşuyor.”
Eratosthenes:
“Cevaplar değil, sorular uzun ömürlüdür. Onların peşindeyim.”
Ptolemaios (gülümseyerek):
“İskenderiye’de doğru yere geldin.”
Kral ona elini uzatır. Bu jest, Eratosthenes’in resmen Kütüphane Başkâtibi olarak görevlendirilmesidir.
[Sahne: Kütüphane’ye İlk Giriş]
Eratosthenes’i bir görevli kütüphaneye götürür. Mermerden yapılmış dev kapılar açıldığında, içeriden gelen mürekkep, papirüs, balmumu ve eski fikirlerin kokusu genzini yakar.
İçeride başkütüphanecinin odasına girer. Masanın üstünde bir tomar durmaktadır. Tozlu kapağında yazılıdır:
“Aristarchus – Güneş merkezli evren üzerine.”
Eratosthenes tomarı açar, Aristarchus’un kendi gözlemlerinden notlarını okur:
“Ay’ın ve Güneş’in çaplarını gözlemleyerek, aralarındaki uzaklığı oranladım. Dünya küçük, Güneş büyük. Dönmesi gereken biz olmalıyız…”
Eratosthenes, gözlerini tomardan ayırmadan fısıldar:
“Bir matematikçi yalnızca sayıların değil, gölgelerin de peşinden gider...”
Kameranın gözünden (veya anlatıcının kelimeleriyle) yavaşça kütüphaneden dışarı çıkarız. Güneş artık İskenderiye’nin tepesinde… Ve bir çağın aklı, yerini yeni bir yıldıza bırakmak üzeredir.
Bölüm 10 – Sessizliğin Sesi – Kütüphane
[Sahne Açılışı: Kütüphane Avlusu]
Geniş bir taş avlu. Palmiyeler rüzgârda hafifçe eğilirken, gökyüzü masmavi. Avlunun ortasında bir havuz ve havuzun çevresinde bembeyaz mermerden yapılmış heykeller: Homeros, Herodotos, Hipokrat, Aristoteles… Hepsi düşünceli gözlerle gelenleri süzüyor gibi.
Eratosthenes ilk adımını avlunun taşlarına bastığında, ayakkabısının çıkardığı yankı bile bilgiye saygı duyarcasına sessizleşir.
Kütüphane Binasının İçine Giriş
Mermer sütunlar arasında yükselen büyük kapılar açıldığında, içeriden mürekkep, papirüs, balmumu ve zamanın kokusu gelir.
Duvarlar boyunca dizilmiş raflarda binlerce tomar. Bazı raflar öylesine yüksekte ki, kitapçılar özel asma merdivenlerle ulaşabiliyor. Ortalıkta beyaz kıyafetli görevli yazıcılar, mum ışığında papirüs tomarı kopyalıyor. Her birinin önünde bir model kitap, bir mürekkep kabı, ve tüy kalem.
Kütüphanede konuşmalar neredeyse fısıltı seviyesindedir. Bilginlerin ayak sesleri bile yumuşak keçelerle örtülmüştür. Zira bu bina, düşüncelerin yankı bulduğu kutsal bir mekândır.
Limanlardan Gelen Kitaplar
Kütüphane görevlilerinden biri Eratosthenes’e bir pencereye doğru işaret eder. Oradan liman görünür. Limandan gelen her gemi, önce gümrük değil, bilgiye uğrar.
Görevli anlatır:
“Limanımıza giren her gemide kitap aranır. Papirüs, parşömen, taş tableti fark etmez. Kopyalanmadan iade edilmez. Orijinal bazen kalır, gemiye ise kopya verilir.”
Bir köşede, yeni gelen tomarlardan sorumlu yazıcılar hummalı şekilde çalışmaktadır. Kopyalanan eserler özel katalog odasında sınıflandırılır: konuya göre, yazar adına göre ve köken bölgesine göre.
Kataloglama Odası
Taş bir kapıdan geçilerek girilen bu oda, büyük bir veri bankası gibidir. Duvarlarda ahşap çekmeceler, her birinin üstünde papirüs parçası yapıştırılmış.
Eratosthenes çekmecelerden birini açar:
Coğrafya.
İçinde rulolar hâlinde küçük katalog listeleri. Bu kataloglardan, hangi kitabın hangi bölümde olduğu anlaşılabiliyor.
Eratosthenes’in Odası ve Çalışma Alanı
Kütüphane binasına bitişik bir iç avlu, bilginlerin konaklaması için düzenlenmiştir. Eratosthenes’in odası sade ama işlevseldir:
Ahşap bir masa, üzerine güneş ışığı düşen küçük bir pencere.
Raflarda kendi getirdiği not defterleri ve birkaç özel kitap.
Yerde yumuşak bir keçeye serilmiş oturma yastıkları.
Köşede pirinç bir lamba, geceleri mum ışığında not almak için.
Masanın üzerinde henüz açılmış bir tomar: “Aristarchus’un Evren Modeli”
Yanında bir güneş saati, birkaç geometrik çizim ve ölçüm aleti.
Kütüphane Görevlileri ve Yazıcılar
Kütüphanede çalışanlar üç gruba ayrılır:
Sofolar (Bilginler): Araştırma ve gözlem yapar, kitap yazar, karşılaştırmalı metinler üretir.
Katabibloi (Yazıcılar): Kitapları kopyalar, hasarlı tomarı onarır.
Kataloggoi (Kayıtçılar): Her kitabı sınıflandırır, indeksini oluşturur.
Eratosthenes bunlarla tanışır, onlara yeni projeler için fikir verir. Örneğin:
“Coğrafya kitaplarını sadece yazar adına değil, bölgesine göre de gruplandıralım. Hindistan, Arabistan, Kartaca…”
Sahne Sonu: Yıldızlara Bakan Bilgin
Gece olur. Eratosthenes odasının penceresinden gökyüzüne bakar. Bir elinde Aristarchus’un tomarı, diğerinde boş bir papirüs.
“Belki bir gün... yıldızların arasındaki mesafeyi de ölçeriz.”
Bölüm 11 – Kayıtlar Salonu – Eratosthenes’in Bilgiyle İlk Karşılaşması
Geniş kemerli kapıdan içeri adımını attığında, ayak sesleri mermer zeminde yankılandı. Oda bir tapınak sessizliğindeydi ama sessizlik içinde uğuldayan bir hayat vardı; fısıltılarla konuşan zaman, kalın tomarların arasında yankılanıyordu.
Tavana kadar yükselen raflar, güneş ışığını kıran dar pencerelerle aydınlanıyor, ışık huzmeleri raflardan sarkan etiketlerde dans ediyordu. Her rafta binlerce metin: papirüs rulolar, deri kaplamalı ciltler, balmumuyla mühürlenmiş devlet belgeleri… ve her biri bir insan aklının, yüreğinin, gözleminin ve sezgisinin ürünü.
Eratosthenes durdu. Gözleri o ana kadar gördüğü hiçbir şeye benzemeyen manzaraya takıldı. Göz bebekleri genişledi. İçinde bir titreme hissetti; bu soğuktan değildi, bu, bir çağrının sıcaklığıydı.
“Burada, tüm insanlık konuşuyor,” diye geçirdi içinden. “Ölüler bile sesleniyor. Onlar burada hâlâ yaşıyor.”
Bir yazıcı yaklaştı:
“Hoş geldiniz, efendim. Yardımcı olabilir miyim? Hangi konuda çalışıyorsunuz?”
Eratosthenes gözünü duvardaki etiketlerden ayırmadan cevapladı:
“Yıldızlar… insan bedeni… tarih… sayıların sırrı… yeryüzünün şekli…”
Duraksadı. Yazıcı hafifçe kaşlarını kaldırdı.
“Sanırım, her konuda,” dedi Eratosthenes, dudaklarının kenarında bir tebessümle.
İçinden geçen düşünceler sel olmuştu:
“Bu kitapların hepsi… insanın bilinmeyene attığı adımlar. Bilimin, felsefenin, inancın ve merakın bir araya geldiği noktadayım. Burada her tomar, bir galaksi gibi. Her biri, bilinmeyenin karanlığına bırakılmış bir meşale.”
Parmaklarını bir raftaki tozlu bir tomara sürttü. O tozun içinde, binlerce yıl öncesinden gelen bir elin izini hissetti. Belki o eli tanımıyordu ama onunla aynı şeye inandığını biliyordu: Bilgi, insanın yeryüzündeki en kutsal yolculuğuydu.
Bölüm 12 – Kayıtlar Salonu – Aristarchus’un Gölgesi
Yazıcı, onu rafların daha sakin, daha serin bir köşesine götürdü. Orası, gökyüzüne dair metinlerin bulunduğu bölmeydi. Rafların arasında ilerlerken, duvarlarda Güneş tanrısı Ra’nın çizimleri, eski Mısır astronomlarının yıldız haritaları ve Mezopotamya’dan kalma ay döngüsü tabloları parşömenlere işlenmişti.
Yazıcı bir rafta durdu. Elini uzatıp dikkatle bir tomar çekti. Kalın, lacivert bir şeritle bağlanmıştı. Üzerinde ince Grekçe harflerle yazılmıştı:
(Güneş’in ve Ay’ın Büyüklüğü ile Uzaklığı Üzerine)
“Aristarchus’un nadir bir kopyası, Samoslu,” dedi yazıcı. “Yeni kataloglanmış.”
Eratosthenes’in kalbi bir anlığına durdu. Tomarı eline aldığında, ellerinin titrediğini hissetti. Parmak uçlarında, neredeyse metnin nabzını duyuyordu.
Bir masaya geçti. Tomarı dikkatlice açtı. İlk satırlar, evrenin derin sessizliğini delen bir düşünce gibi çarptı zihnine:
“Eğer Güneş, Ay’dan daha büyükse, ve daha uzaktaysa, o halde hareketleri ve gölgeleri bir sır değildir. Bunlar hesaplanabilir. Gözlem, Evren’in anahtarıdır.”
Eratosthenes gözlerini satırlardan alamadı. Aristarchus, Güneş’in Dünya’dan çok daha büyük olduğunu söylüyordu. Hatta Dünya’nın Güneş’in etrafında dönebileceğini ima ediyordu. Bu, dönemin inançlarına aykırı, neredeyse ilahî düzene meydan okuyan bir düşünceydi.
Ama... mantıklıydı. Deliller vardı. Gözlemler vardı. Trigonometriyle örülmüş gerçeklik vardı.
Sayfaları çevirdikçe kendini gökyüzünün merdivenlerini tırmanıyor gibi hissetti. Aristarchus, ona yolu gösteriyordu. Gözüyle bakamadığı uzaklıkları, aklıyla ölçmeyi öğretiyordu. Bu sadece bir kitap değil, bir fenerdi. Ve Eratosthenes, karanlıkta yürüyen bir yolcuydu.
“Demek böyle düşünüyordu…” dedi kendi kendine. “Birçoğu onu deli sandı belki, ama ben… ben onun gördüğünü görebiliyorum.”
Bir an için gözleri doldu. Sanki Aristarchus odadaydı. Sanki parmakları hâlâ bu sayfalardaydı. Zaman bir çember gibi kıvrıldı.
Eratosthenes, yüzünü gökyüzüne çevirdiği bir çocuğun merakıyla kitabı kucakladı. Şimdi daha fazlasını bilmek istiyordu. Dünya’nın çevresi neydi? Güneş’in uzaklığı? Gezegenlerin konumu?
Ve işte o an karar verdi:
“Ben de gözlemleyeceğim. Ben de ölçeceğim. Aristarchus’un bıraktığı yerden başlayacağım.”
DEVAM EDECEK
5.0
100% (1)