0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
224
Okunma

Toplumlar, yalnızca bina ve yollarla inşa edilmez. Bir milletin gerçek mimarisi, insanlarının düşünme biçiminde, doğruluk algısında, iyilik ve kötülüğü ayırt edebilme kudretindedir. Eğer bir toplum, bilgi ile beslenmiyorsa, akıl ve hikmet ile yoğrulmuyorsa, geriye kalan yalnızca “ham kalmış ruhların kalabalığı”dır; adı “halk” olan, fakat kendi özünden kopmuş bir topluluk.
Cahillik yalnızca bilmemek değildir. Cahillik; bilginin değerini yitirmesidir.
Aklın, vicdanın ve sorumluluğun öneminin yok sayılmasıdır.
İnsanın kendi kendine meydan okumaktan vazgeçmesidir.
Ve işte tam burada ahlâksızlık doğar.
Ahlâk, yalnızca davranış kuralları bütünü değildir; insanın, kendi içindeki hakikate sadık kalma iradesidir. Hakikatle bağını koparan kişi, önce kendine ihanet eder; sonra topluma, sonra insanlığa…
Bu yüzden ahlâksızlığın yetiştirdiği ilk kişiler:
Hırsızlardır. Çünkü hak ettiğini değil, hazır olana konmayı öğrenirler.
Yalancılardır. Çünkü gerçek ağır gelir; hakikati taşımaya güçleri yetmez.
Sahtekârlardır. Çünkü içleriyle dışları bir değildir; suretleri ile siretleri ayrı yürür.
Hainlerdir. Çünkü nankörlükleri, aidiyetten daha baskındır.
Ve en nihayetinde, toplumun bünyesine en ağır zararı veren:
Din tüccarlarıdır.
Din tüccarı, insanın en kutsal duygusunu -imanını- ticarete dönüştürendir. İman, insanın vicdanıyla, varoluşuyla, Allah’la kurduğu sırdaş bağıdır. Onu dünya menfaati için kullananlar, yalnızca kendilerini değil, toplumun mayasını da çürütürler.
Çünkü bir halkın kutsalı kirlenirse,
dili yalanlaşır,
yüzü kararıp haysiyeti sönükleşir.
Peki çözüm nedir?
Çözüm; büyük sloganlarda, meydan nutuklarında, dev projelerde değil.
Çözüm; insanın kendini yeniden eğitmesinde.
İlim ve irfan birlikte olmalıdır.
Bilgi, vicdanla birleşmediğinde kibir üretir;
Vicdan, bilgiyle birleşmediğinde ham ve duygusal kalır.
İnsan, kendine şunu sormalıdır:
“Ben doğru olanı biliyor muyum?”
“Biliyorsam, onu yaşıyor muyum?”
“Yaşadığımı, çıkarım için mi yapıyorum, yoksa hakikat için mi?”
Eğer cevaplar dürüstçe verilebiliyorsa, işte orada bir toplum yeniden doğmaya başlar.
Cahilliği yenmek, kitap okumaktan önce niyet ile başlar.
Ahlâkı korumak, öğüt vermekle değil örnek olmakla mümkündür.
Ve toplum ancak, hakikati savunan bireylerin omuzlarında yükselir.
Hakikati arayanların yolu uzun ve yorgundur;
Ama unutma: Çürümenin ortasında bile bir damla hakikat, bir ormanı yeşertebilir.
Erol Kekeç/05.11.2025/Sancaktepe/İST