Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
CEMRE_YMN
CEMRE_YMN

BOŞ KALAN KOLTUKLARIN HİKAYESİ

Yorum

BOŞ KALAN KOLTUKLARIN HİKAYESİ

( 1 kişi )

2

Yorum

12

Beğeni

5,0

Puan

200

Okunma

BOŞ KALAN KOLTUKLARIN HİKAYESİ

BOŞ KALAN KOLTUKLARIN HİKAYESİ

Boş Kalan Koltukların Hikâyesi
Akşamın alacakaranlığı, pencere kenarındaki genç kadının yüzüne vuruyordu. Gözleri artık dışarıdaki sokak lambasının cılız ışığında bir figür aramıyor; aksine, içindeki sonsuzluğa bakıyordu. Geç bir kadındı o artık; çocukluk masumiyetini çoktan kaybetmiş, lakin omuzlarında taşıdığı yük, küçücük bir kız çocuğunun ağırlığı değil, olgun bir kadının onurlu yasıydı: Kabul edilmiş baba özlemi.
Zaman, onun hayatındaki her şeyi değiştirmişti. Saçlarına düşen hafif beyazlar, tırnaklarını yediği anların gerginliği ve o mesafeli duruş gitmişti. Yerini, kaybın kesinliğiyle gelen sükûnet almıştı. O eski bekleyişin şiddeti dinmiş, ancak hatıraların yoğunluğu artmıştı. Ne yaşının kemale ermesi ne de dünyanın telaşı bu hicranı dindirebildi, ama artık dindirme çabası da yoktu. Çünkü acının kendisi, babayla kurulan bağın en kalıcı kanıtıydı.
Yıllar boyunca her önemli anında o boş koltuğun gölgesi vardı, evet. Ama şimdi, o gölge bir eksiklik değil, koruyucu bir hatıraydı. Mezuniyetinde, ilk iş gününde, kalbi ilk kırıldığında... Elini uzatsa tutacağı bir el yerine, artık kalbinin üzerinde, babasının adının yazdığı yeri hissediyordu. O güven veren tok duruşun sesi, beyninin arka odalarından gelen silik bir yankı olmaktan çıkmış, kendi fısıltısının gücüne dönüşmüştü.
Beklemek, artık onun için bir eylem değil, bir anımsama hâli olmuştu. Pencerenin önünden geçen her uzun boylu silüete, her tok sese kalbi hızla çarpmıyordu. Hayatın tüm kapılarını çalmış, en çok özlediği kapının ise çoktan kapandığını idrak etmişti.
Şimdi, bu büyümüş kız, genç bir kadın, o boş koltuğun başucunda, dönülmez yolun acı gerçeğiyle duruyordu. Biliyordu ki, bu yolculuk son bulmuştu ve bekleyişin sonu, bir kavuşma değil, bir kabullenişti. Gözyaşları sessizdi, çünkü umutsuz bir hayalle avunmak yerine, gerçek bir kayıp için yas tutuyordu. Babasına duyduğu özlem, artık bir yara değil, damarlarında dolaşan, yaşamının bir parçası olmuş, soylu ve derin bir hüzündü. O boşluk, artık bir eksiklik değil, babasının ruhunun sonsuz varlığını taşıyan, anılarla örülmüş kutsal bir mabet gibiydi. Genç kadın, babasının adını kalbine kazımış, bu hicranla yaşamayı öğrenmişti. Pencerenin önünden her geçişinde hızlanan kalbi nihayet sükûnet bulmuştu. Çünkü en büyük sevginin, yokluğa rağmen içte yaşatılan olduğunu anlamıştı.
Bu kabulleniş, sadece sessiz bir yas değildi. O, babasının somut varlığını kaybederken, sesini kendi vicdanına taşımıştı. Sıkışıp kaldığı her köşede, attığı her tereddütlü adımda, babasının ona çocukken söylediği nasihatler birer fener oluyordu. "Kızım," derdi, "insan düştüğü yerden değil, kalktığı yerden güçlüdür." Sık sık yinelediği bir diğeri ise şuydu: "Korkma, doğruyu söylemek bazen en ağır yük olur, ama o yük sırtının daima dik kalmasını sağlar." En çok da şunu fısıldardı kulağına: "Bırak insanlar ne derse desin; senin pusulan, kendi vicdanın olmalı." Genç kadın, hayatının en zor anlarında, o boş koltuğa bakarken bu sözleri fısıldıyor, böylece babasının öğütleriyle her gün yeniden doğuyordu. Onun mirası, kanında değil, karakterinde yaşamaya devam ediyordu.
Genç kadın, bu nihai kabulleniş anında, duygularını kağıda döktüğü şiirinde, babasına huzurla şöyle fısıldıyordu:
Baba’ya Huzurla Fısıltılar
Boş kalan koltukta şimdi bir sükûnet var, babam
Yokluğun kesin, ruhun içimde bekliyor.
Zamansız gidişin kalbimde bir yâr,
Ama o yâr, beni her gün yeniden dokuyor.
Sesini rüzgâra, yüzünü düşe verdim,
Artık arayan değil, taşıyan benim.
Çocuksu umutları sessizce yendim,
Seninle büyüyen her hüzün, her edinim.
Sana uzanan el, artık kendi omzumda,
Senin o gücünü, babam, içimde yaşıyorum.
En büyük sevgi, yokluğun ortağında,
Biliyorum; dönmeyeceksin, ama var oluyorsun.
Oturup da baktığım her boş köşede,
Bir ders, bir tebessüm, bir baba izi var.
Bu hicran, artık kırık bir veda değil
Ebedi bir özlemin, onurlu kabulü var.

Cemre yaman

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Boş kalan koltukların hikayesi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Boş kalan koltukların hikayesi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BOŞ KALAN KOLTUKLARIN HİKAYESİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
duman
duman, @duman1
5.11.2025 21:54:04
"Kabullenmek"

Bu kelimeye asılıp, kaldım ben..yaşamın korkuluklarında asılı kalmışçasına ki ellerimin feri ne kadar dayanır bilemem...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL